|
|
![]() Ortak yaşam kültüründe toplumda varlığını hissettiren veya hissettiremeyen toplumsal kesimlerin niceliksel durumları dikkate alınarak gerçekleştirilebilir. Oluşturulması amaçlanan yapı karşılıklı kabule dayanan işbirliği olacağından her kesimin kendisi olarak yer aldığı ortaklaşmayı gerektirmektedir. Cumhuriyet rejimi kuruluş felsefesinde/aşamasında fiili olarak ortak yaşam kültürünü hedeflediğini beyan ederek farklı toplumsal kesimlerce meşruiyeti sağlayarak varlık kazandı. Ancak rejim varlığını kaim kıldıktan sonra ortak yaşam kültürünü ötekileştiren tutum ve davranışlar sergilemeye başladı. Varlık gerekçesini bir tarafa bırakarak bekasına yönelik devamını sağlama düşüncesini öncelemeye başladı. Böylece ortak yaşam kültürü yerine farklılıkları aynı potada tutup eritmeye dayalı güvenlik gerekçesini öne sürerek farklılıkların gereksiz/tehlikeli olduğunu ilan eden anlayışı öncelemeye başladı. Farklı toplumsal kesimlere mensup bireylerin bu anlayışla yetiştirilmesi için, rejimin acilen ihtiyaç duyduğu en temel şey tornacılığa dayalı eğitim felsefesi idi. Oluşturulan eğitim felsefesi ile faklı toplumsal kesimler yok sayılarak o kesimlerden gelen bireylerin de tornadan geçirilerek kendi varlıklarına yabancılaştırılmasıydı. Ancak yeni devletin üzerinde varlık kazandığı topraklarda yaşayan toplumsal kesimlerin farklılığı bir anlamda bu rejim için avantaj sağlayıcı rol da oynadı. Tornacı ve tekleştirici anlayışın önemsendiği eğitim sistemiyle zihinlere zerk edilen ötekinin şerliği /kötülüğü idi. Böylece bu şerliğin/kötülüğün yaşam alanından çıkarılması için her yol mubahtır anlayışı eğitim yoluyla bireylere benimsetildi. Dolayısıyla toplumsal yaşam içerisinde farklılığını vurgulama ihtiyacını hisseden ve buna yönelik veri ortaya koyan birey/kesimler doğal olarak diğer kesimlerce şer olarak algılandı. Tekleştiren tornacı mantaliteye dayanan sistemle yetiştirilen bireylerin zihin dünyası da doğal olarak karmaşa ile karşı karşıya bırakıldı. Tornadan geçirilen bu bireyler içinden geldikleri toplumsal kesimlerin farklılığını ifade etmeye dayanacak eylem ve söylemlerden arındırılarak fabrikasyon mamul ürün biçimine dönüştürüldüler. Dolayısıyla tornacı eğitim çarklarında öğütülen insanların/bireylerin sosyal olayları doğru analizlerle okumaları pek mümkün görünmüyor. 'Dar kalıplara sıkıştırılmış mutlak doğrunun sunulandan farklı olamayacağı ve bunun dışında bir doğrunun olma olasılığı imkân dâhilinde bile olmadığı' algısıyla yetiştirilen bireylerin sosyal farklılıkları keşfetmelerini beklemek safdilliktir. Ancak süreç içerisinde farklılıklarını bilinç düzeyinde keşfeden bazı bireyler sesli olmasa da sessizce buna itirazlarını yükseltmeye başladılar. Bu itirazları kendisine yöneltilmiş tehlike olarak algılayan sistem, çözümü onları susturma veya yok etme eyleminde buldu. Cumhuriyet rejiminin varlık kazanmasında rol oynayan önemli figürler bile bundan nasiplerine düşeni aldılar. Diğer kesimlerin dayatılan anlayışı benimsememe temayülü göstermeleri ise hiçbir şekilde kabul edilmediği gibi bu tutumları en şiddetli ceza biçimleriyle cezalandırılmaya karşı karşıya bırakıldı. Bugün toplumda yaşananlar Cumhuriyet rejiminin yeşerttiği bu tohumların verdiği meyvelerin toplanmasıdır. Ki bu öfke ve kine masum çocuklar bile hiçbir vicdani sorumluluk duymadan kurban edilmektedir. Siyasal sistemin oturtmaya çalıştığı anlayış çerçevesinde yetiştirilen nesiller hoşgörü kültüründen yoksun bir şekilde tahammülsüzlüğün her türlüsünü sergilemekte beis görmemekteler. 90 yıllık süreçte olduğu gibi bugün de aynı bakışın geçerliliğiyle karşı karşıyayız. Seçim sürecinin yaşandığı bugünlerde ülke genelinde HDP üzerinden Kürdlere yöneltilen saldırılar ekilen kin, öfke ve nefret tohumlarının açık göstergeleridir. Aynı zamanda iktidar ile cemaat arasında vuku bulan çatışma aynı/benzer değerlerle dünya algısı oluşturanlar bile bu tahammülsüzlüğün nereye vardığının göstergesi. Benzeri bir durumun Kürdlerin haklarını savunduklarını iddia eden partiler arasında da yaşanması sıkıntının hangi boyutta olduğunu ifade etmektedir. Gerçi Kürd partileri arasında seçim sürecinde yaşanan gerginlikleri ise ev içi sıkıntı olarak algılıyorum. Evin içinde yaşanan her türlü sorun sonuç itibarıyla evdeki bireylerin aklıselim davranışı ile suhulet ile sonuçlandırılabilir. Ancak evin dışından eve yönelen bir saldırı karşısında birbirleriyle kavgalı olan aile bireyleri anında yekvücut haline gelirler/gelme zorunluluğu hissederler. HDP'ye yönelik batıda gerçekleştirilen saldırıların öfke ve kine yönelik mantık üzerinden okumak gerekir. Her ne kadar HDP yapılanmasını Kürdlerin Türk soluna peşkeş çekilme amacına yönelik olduğunu düşündüğümden olumlamıyor olsam da saldırıların gerekçesi doğrudan doğruya HDP üzerinden Kürd varlığına yöneltilmesi ve görünür olmasına tahammül edilmediği ile ilgili olduğundan Kürd evinin tümüne yöneltilmiş olarak algılıyorum. Tam bu noktada şunu vurgulamada bir sakınca görmüyorum; Kürdistan sınırları içerisinde MHP vb. Türk kimliği üzerinden siyaset yapan herhangi bir siyasi oluşuma bu türden sistemli/organize bir saldırının bugüne kadar olduğu vaki değildir. Bu da şunu göstermektedir ki Kürdler tornacı eğitim sistemiyle tam entegre edilip öğütülemedikleri için Türklerden daha müsamahakâr oldukları açığa çıkıyor. Bu konuda yapılan bazı sosyolojik araştırmalar bile bu çıkarımı doğrulamaktadır. SONUÇ: Tornacı eğitim sisteminin bireylerde oluşturduğu insani değerlere yönelik zihinsel iğfalin nereye vardığını göstermektedir. Benzer değer sistemleriyle yetişenlerin bile birbirine karşı acımasızlaştığı ve birbirini yok etmeye çalıştığı mantık toplumun hemen hemen her kesiminde görünür biçime ulaşmıştır. Her ne kadar farklı toplumsal kesimlerin dayanakları beslenme kaynakları farklı olsa da aslında aynı değerler etrafında bütünleşerek ortaklaşma her kesim için mümkündür. Başkasının değerleriyle zihinsel iğfale uğramak yaşamın bizatihi kendisine yönelik her türlü saldırıdan daha kötü bir durumdur. Çünkü kendi varlığına karşı zihinsel dönüşüme yol uğrayan kişi artık kendisi olmaktan çıkarak iğfalcisine dönüşür. |
|
|
|