|
|
![]() KEHANETLERİN BAYKUŞU SABAHAT KADIN Gece yine karanlık örtüsünü çekti günün üstüne. Sabahat kadın acı acı attığı kahkahalarıyla, yine gelene geçene batıl inançlarını sıralamaya devam ediyordu. Sabahat dinler mi günü geceyi? Ama bugün başka, bambaşka deliliği üstünde onun. Hiç bu kadar sıralamamıştı tüm bildiklerini. Hiç bu kadar feryada figana kâhinleşmemişti o. Bir baykuş gibi ötüp ötüp duruyordu adeta... Yoldan geçen kadının biri; 'Aaa Sabahat sen; ‘Baykuş ötünce ateş yakın sonra da üstünden atlayın, atlarken de bu bu sözleri söyleyin' diyordun ya, şimdi senin yaptığına ne etmeli, ne demeli? Baykuş gibi gece gece ötüp durmadasın. Hani insan az biraz ne deli, az biraz da akıllı olsa, ateş yakıp seni atsa içine de, o ateşin üstünden atlayıp 'Şükür yarabbi şükür baykuşun sözü tükendi' dese' dedi densizce. Hüzünlendi Sabahat. 'Ben etmem bu sözleri, içimin içinden birileri fısıldar kulağıma, ben de size derim işte. Kötü mü ederim? Hem Ağar ölecek. İçim bir garip. Sanki onun ruhdaşı var şu âlemde. Onu da hissederim. O Ağar'ın sessiz dili, Ağar ise onun çığlığa dönüşü' dedi Sabahat. 'İyi ya işte; Ağar'ının ruhdaşı var madem, öldüğünde gider onun ruhdaşıyla evlenir, boşta kalmazsın. Fena mı?' deyip kahkahalarını bastırdı arsızca. Sessiz sokakta araba farları gibi yanıp sönen kırmızı gözlü kedilerin sessizliği, kehanetlerin ürpertileri ve kadının anlamsız bir o kadar korkunç kahkahalarıyla titriyordu adeta biçare sokak. Sabuha ters ters baktı kadına. Sadece ters ters baktı. Adını da bilmiyordu kadının, ya da hatırlamıyordu. Hem merak etmiyordu bile. Ona göre, o da diğerleri gibi sadece bir eksik etekti. Hepsi bu! Ve dedi ki kadına Sabahat; 'Sen sanır mısın ki benim ressam Ağar ölecek de, ruhdaşı engelli Ağar yaşayacak ha; onlar bir bedende iki ruh, iki bedende tek ruh gibidirler. Biri dilli, biri dilsiz, ikisinin de adı Ağar. İkisi de resim yapar ama benim adam resimde daha önde. Ondandır ki o ressam oldu. Diğeri ise gider gider suyla konuşur, o daha hünerli ya! Benim Ağar sadece kalemin dilinden, fırçanın darbesinden anlar. Engelli Ağar ise canlı cansız her şeyin lisanını bilir; sessiz durur sanırsın hiçbir şey bilmez sanırsın ama o her şeyi bilir ve her bir şeyle de konuşur. Üstü dingin ve durgun bir göl gibi görünür ama dalgası altındadır, öfkesi bilgisi de, engelli Ağar'ın' dedi Sabahat. 'Sus kız yine deli deli konuşma! Nerden bilirmişsin sen bunları?' dedi kadın. 'Deli olduğumu bilirim ama deli olduğum kadar akılı olduğumu da bilirim; hoş aklım demez bunları, içim der, hislerim der, kulağımdaki gizli gizli fısıltılarım der.' 'Ee ne zaman ölecekmiş senin ressam Ağar?' 'Bilirim dediysem de şirk koşmam! Ben kimim ki? Dedim ya sadece his. Belki çok yakında, belki çok uzakta!' 'Desene adamın da başını yiyeceksin ha! Eh madem çok bilirsin 'Öyle böyle yapmayın, öyle yaparsanız böyle, böyle yaparsanız öyle olur. Olurlardan, olmazlardan böyle uğursuzluk olur' derdin ya; eh söyle bakam sen ne uğursuzluk yaptın da senin Ağar ölecekmiş ha?' 'Tövbe haşa, benim dediklerim başka, ölüm başka.' 'Eh madem çok bilirsin ya, o bildiklerinden yapıver de ölmesin ressam kocan. Hem belki ölümün resmini de yapar.' 'Bana deli dersin ama sen benden beter delisin. Ölümün resmi olur mu hiç? Son flaşı Azrail patlatır ve ölümün son resmi ancak ve ancak Azrail'de saklı kalır. Azrail'in tuvali de, fırçası da ve son olarak tablosunda kilitlenir. Sadece tuvalin dibinde acı kalır geriye.' 'Kız hakket sen bugün ne de akıllı akıllı konuşursun.' 'Sen bilmez misin ki en çok da delilerde aklın olduğunu?' 'Akıl delilerdeyse, bizde ne var?' 'Sizde de, deliliğin olmadığı kadar akıllılıkta yoktur. Dedim ya; insan deli olduğu kadar akılı, aklıllı olduğu kadar deli olmalı.' 'Üüüf gece gece aklımı bulandırdın be bunak Sabahat!' 'Bunak olan ben değilim, lakin bunak gibi gösteren sırlar âlemidir, ah be akıllı kadın. Eh biraz da sen deli ol da berraklaştır bulanık gölleri, çöz düğümlerini, en azından kendinin' 'Aman aman bulanık gölleri berraklaştırmak, düğümleri çözmek senin işin ya, sen çöz. Benim uğraşacak kadar aklım yol almaz.' 'Ah be kendini akıllı sanan deli kadın, hadi git işine de beni sokağımda kendi başıma bırak' dedi Sabahat. Kadın sessiz sokağın karanlığında kaybolup gitti. Sabahat'ın içinde ise bir yangın yeri; bu ne yaman bir sancı, bu ne yaman bir ateş! Acep niye ki? Acep ne ola ki? Büyü Aşk & Sırr-ı Alem kitabımdan alıntı... Sokak Kitapları yayınlarından. https://www.facebook.com/ask4sirri4alem4?fref=ts Sevgilerimle. DİLEK EJDER |
|
|
|