İnsafsız Oyunlar!
Seçimlerin bitmesi ile başlayan itirazlar devam etse de artık milletin gösterdiği istikamet belli oldu. Milletimiz büyük bir istekle, AK Partiye teveccüh gösterdi.
Kalkınma ve refah için hiçbir projesi olmayanlar, birleşseler de başaramadılar. Bu seçimler, bir bakıma önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı ve daha sonraki milletvekili seçimleri için de işaretler taşıyor.

Başbakan Erdoğan, cumhurbaşkanlığı makamı için milletin onayını almış durumda. Erdoğan sonrasında da, geçmişte yaşadığımız rahmetli Özal ile Anavatan Partisinin durumuna inşallah düşülmez. Bunu o dönemde istikrarın bozulması, ekonominin çökmesi, milletle barışık olmayanların çeşitli senaryolarla yönetimi ele geçirmeleri nedeniyle istiyorum.

Bu seçim dönemi boyunca, özellikle Başbakanın anlatmaya çalıştığı çok önemli senaryolardan biri, Müslüman ülkeler üzerinde oynanan küresel boyuttaki oyunlardı. Tarihi iyice anlayabilirsek, bu oyunların islamiyetin tebliğ edildiği altıncı yüzyıla kadar gittiğini görürüz.

İslamiyet'in hızla yayıldığı ve medeniyetin dünyaya Müslümanlarca öğretildiği yıllardan sonra, Anadolu ve Kudüs'e doğru yapılan haçlı seferleri ile bir nevi intikam almaya çalışan gayri Müslimler, Endülüs medeniyetini de yerle bir ederek İspanya'da adeta bir Müslüman kıyımı yapmışlardı.

Osmanlı'nın gerileme sürecine girmesi ile batı, elde ettiği avantajı, özellikle ekonomileri sömürmek suretiyle, insani değerleri çiğneme pahasına hep kendi lehine kullandı.

Özellikle 18. Yüzyıldan itibaren İngiliz finans imparatorluğunun, dünyaya hâkim olduğunu görmekteyiz. Kendi değerleri ile hep alay eden haysiyetsiz bölge aydınları sayesinde, böl, parçala yönet ve sömür taktiği ile yaklaşık 150 yıldır dünyada karışıklıklar çıkaran İngilizler için artık sonun başlangıcına gelinmiş görünüyor.

Son zamanlarda yaşadığımız Halk Bankası operasyonu, Gezi parkı olayları, gayrimeşru dinlemeler ile bunların servis edilmesi ve tüm bunların sonucu olarak da yönetimi itibarsızlaştırma çabaları hiç şüphesiz İngiliz siyasetinin bir oyunudur.

Bu oyunun içine, bazen şuursuzlukları, bazen de inatlarıyla bazı yerli işbirlikçiler de maalesef dâhil olmuşlardır. Aslında mücadele, her zaman hak ile batıl arasında olmuştur. Bu mücadele hiçbir zaman da bitmeyecektir. Bizim için önemli olan tarafımızı belli ederek mücadeleden taviz vermemektir.

Şöyle biraz geriye baktığımızda son 30 yıl bizi başörtüsü ile uğraştırdılar.

Doğu Anadolu'daki terör ile oyaladılar. Başörtüsü yasağı kalkınca kim zarar gördü? Çözüm süreci başladığından beri Türkiye'nin neresi bölündü? Aksine millet devletine daha sıkı bir şekilde bağlandı.

Kendi dağlarımıza attığımız bombaların, yaptığımız operasyonların maliyeti ile bölgeye yollar, üniversiteler, havaalanları inşa edildi. Şimdi herkes fikrini açık açık söylüyor.

Öyle bölücülük kokan hamasi nutuk atanlar, tehditlerin azalması ile arkalarındaki kalabalığın azaldığını da görüyorlar. İslam dünyası, 1970 li yıllardan beri hızla dönüştürülmeye çalışılıyor.

ABD de içinde kiliseler gibi sıralar bulunan camiler çoğaltılmaya, oruç ibadetimiz Ramazan ayı yerine Hıristiyanların krismis ayı olan aralık ayına sabitlenmeye, Hıristiyanlara benzer günlerde garip ibadetlerin adet haline getirilmesine çalışılıyor.

Bir yandan islamiyeti öğrenemeyen, diğer yandan da kendi aralarında savaş ve mücadelelerle yorgun düşen Müslümanlar için bu Hıristiyanvari din, çeşitli müsait bölgelere dayatılacak.

Kanaat önderlerimiz, liderlerimiz bu gerçekleri anlayamaz ve gerekli tedbirleri de almazlarsa bu manzaraları sık sık görmemiz de kaçınılmaz olacaktır. Daha bilinçli ve mutlu günlerde yaşamak umuduyla kalın sağlıkla...

Ahmet Laz

[email protected]



2014-04-08