Aşkın Diyalektiği
Kısa, ama yoğun içerikli denemeleriyle tanıdığımız, ayakları yere basan seçkin düşünürlerimizden Rasim Özdenören son dönemde aşk üzerine çalışmalarıyla ön plana çıktı. Gazete ve dergilerdeki aşk yazılarını ‘Aşkın Diyalektiği' başlığı altında topladı. Toplumsal, bireysel ve edebi çalışmalar yapan, özgün yaklaşımıyla tanıdığımız Özdenören gibi kapsamlı ve birikimli bir düşünürün aşk üzerine kalem oynatması bizi şaşırttı, ama aşk üzerine yerli yersiz herkesin kalem oynattığı bir dönemde bir boşluğu doldurma açısından memnuniyet vericiydi. Çünkü aşkın dümenine geçenler şehvetin kol gezdiği, sadakatin olmadığı, saygının, anlayışın olmadığı, fedakârlığın kaybolduğu; bencilliğin, sömürmenin hâkim olduğu; huzurun ve mutluluğun soluk almasına izin verilmediği, can çekiştiği karanlık bir diyara yol almaktadırlar. Bütün bunlar, aşkın zevkleri tatmin eden bir pazar alanına dönüştüğü ya da dönüştürüldüğü içindir. Böyle bir dönemde Özdenören'in devreye girmesi sevindiricidir.

Ahmet Altan'ın kadının ruhundan anlıyorum diyerek işi cinselliğe ve fanteziye dökmesi, Cezmi Ersöz'ün yalnızlık ve sarhoşluk içeren aşk anlayışı, İskender Pala'nın yaşamın yegane amacının aşk olduğu anlayışı gibi aşk pazarında hayli rant sağlayanların kafa karıştırdığı bir dönemde Rasim Özdenören'in hayatın içinden yola çıkarak kaleme aldığı fikirlerini kısaca sizinle paylaşalım: 'Burada bütün referanslarımı terk etmek istiyorum kalp ile baş başa kalmak istiyorum, kalbimin isteklerini ve isteklerini kavramak istiyorum.'

Referansları bir kenara bırakmak; kalbi, zihinden arındırmak, kalbi duyguların esaretinden kurtarmak ve kişiliğe yön veren nesneleri tek tek üzerinden ayıklamak insanın çıkmazı ve imkânsızı değil mi? Ne isteğini bilmeyen, aşkına tanım koyamayan ve aşkının tarifini kendi dışında arayan insanın aşk serüveninin rotasının kalbe yönelme imkanı var mı? Kalbi, sesler arasında boğanların, tutkuları öldürme cesareti var mıdır? Bu tutkular ki aşkla yer değiştirmiş nesnelerin varlığıdır. Saflığa kavuşmak, anılarıyla baş başa kalır gibi kalple kalmak ve ağlamak duygunun masumiyetini kazanmak için önce ben olma bilincinin kazanılması gerekir. Ama hayır biz duygularımızın yerine yanlışları koymuşuz. Bizler yalanlarımızı yüreğimize ahlak yaptık. Gözyaşlarımız ancak kaybetmenin ardında boşalırken, kalbimizle baş başa kalırken ağlamayı beceremiyorsak sevgimizi nasıl tanımlayacağız. Bu sorunun referansları var mı? Cevabı bulsak da bulmasak da kendimizi dahi tanımaktan acizken, kendimizi düşünmeyi beceremezken, hayatı yalancı benler üzerine inşa ederken kalple baş başa kalabilecek miyiz?

Özdenören, aşkı kalbin nesnesi olarak tanımlamakta. Genelin içinden özele yönelim portresi çizmektedir. Nesne çoğunluğun içinde adının konulmamasıdır. İnsanı çevreleyen varlıklar silsilesidir. İşte Özdenören kalbin iştiyak duyduğu, sürekli yönelmek istediği şey? O yönelmenin bir asil hakikati vardır. Kalp sürekli yönelme istidadında olduğundan, hakikatına doğru yönelmesi, sahtesiyle de avunabilir. Nesneler arasında kalbin kendi nesnesini bulmanın o zorluğu karşısında yanılma payı vardır. Nesneler birbirine benzer. Hatta ortak özelliklere sahiptir. İnce nüansları var eder. Aynı görüntülerin içinden kendine ait olanı bulan kalp hakikatlerine kavuşmuş demektir. Peki kopyaları ya da gölgeleriyle nasıl ayırt edeceğiz. En önemlisi kalp bu ayrımı yapabilecek mi? Özdenören'in neden 'Nesne' tabirini kullandığını daha iyi anlamak için taş yığınların arasında üzeri toz kaplamış elmas örneğinden yola çıkmak gerekiyor. Sonuçta kalbinde bir misyonu var. Aşkı için mücadele etmesi gerekiyor. Bunun yolu uzundur. Ve aldatmacalarla doludur. Bunlar belki bizi yıllarca peşinde koşuşturur. Sonra fark ederiz. Ya da hiç fark etmeden bir benzerinin kurbanı oluruz. Özdenören'in nesne tabirinin anlamak için aşkın dünyevi zeminde içinde ve dışında ele almakta fayda vardır. Dünyevi bir nesnenin koşuşturmasında aşk dünyevi zeminde aranıyorsa ve maşuk orda bütün peçelerini atarak kendini aşığına sunmuşsa şunlardan biri gerçekleşir: aşk orada ya biter ya da aşık mahvolur( ki bu da bir bitiştir) her iki halde aşk da sonuna ulaşır, aşık da.

Ama aşk müteal bir zeminde aranıyorsa, orada maşuka ulaşmak beklenmez; buna rağmen arama çabası, ulaşma umudu yitirilmeden sürdürülür. Kalp burada daima uyanık kalır. Gaflet reddedilir. İkisi arasındaki fark kavuşmak ya da kavuşmak dışında sonrasında önemlidir. Kavuşmak kadar aşkı diri tutmanın zorluğu gözden kaçmamalıdır. Kendi içerisinde aşk devam etmektedir...

 Aşk dünyevi zeminde tensel boyutlar kazanarak özünü yitirse de Özdenören'in dünyevi aşka yönelik yaptığı tespit üzerinde düşünmek gerekiyor: ' Dünyevi zeminde en güzel ağlama biçimi, sevgiliyle baş başa gerçekleştirilendir.'

Aşkın diyalektiği, Özdenören'in aşk eksenli yazıları ve denemelerden oluştuğu için konu bütünlüğünü bulmak güçleşiyor. Denemeler kendi başına konu bütünlüğü gösterse de, kitap bütünlüğü içerisinde kopukluluk hemen göze çarpıyor. Denemeler kısa olunca okuyucunun aklında soru işreti bırakmakla beraber doyurucu da olmayabilir. Bunu aşacak okuyucunun birikimli olması zorunluluğu ortaya çıkıyor. Özdenören'in okuyucu kitlesinin bu anlamda sıkıntı yaşayacağını sanmıyorum. Dikkat edilmesi gereken ikinci bir nokta ise, yazarın halk öykülerine, dini kaynaklara, edebi eserlere atıfta bulunması da kopukluğu oluşturuyor. Çünkü yazılar bir değerlendirme ve eleştiri havası veriyor. Sanırım bu da yazarın gazete ve dergilere yazdığı yazıları olduğu gibi kitaba almasından kaynaklanıyor. Kitap için bir ayıklama yapma ya da düzeltmeler ve eklemeler yapılması daha verimli sonuçlar doğurabilirdi düşüncesindeyim.

Bu kitap salt aşkı merak edenlerin okuyacağı bir kitap değildir. Bu kitap insanı heyecana, galeyana getirmekten uzaktır. Sizde bir coşku, arzu uyandırmasını bekliyorsanız hiç elinize almayın. Birçok kitapta rastladığınız gibi bu sizin aşkınızı anlatmıyor. Sizin içinde bulunduğunuz, aşk sarhoşluğu ile sergilediğiniz eylemleri hiç mi hiç meşrulaştırmıyor. Bu kitapta aşkın retoriğini kazanacağınızı düşünüyorsanız yine yanılıyorsunuz. Bütün bunların aksine Özdenören aklınıza ve özünüze hitap ediyor. Sizi düşündürmeye ve arayışa sürüklüyor. Aşkınızı sorgulamaya belki de yanıldığınızı, elinizdekini bırakmaya çağırmaktadır. Kendi gerçeklerinizle yüzleşmeye cesaretiniz varsa okuyun.

 Bu kitabı tutkulardan ve kopya aşklardan kurtulmak istiyorsanız okuyun. Yok, farklı niyetleriniz varsa okumayın.


Osman Tatlı

[email protected]



2014-04-26