|
|
![]() Ülkemizde demokrasi anlamında güzel bir görüntü hakimdir. Hatta demokrasi algımız; ABD başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinden çok ileridedir. Bunun gereği olarak demokratik yaşamın tahlili genellikle siyasi cenahtan değerlendirilir. Devlet yönetimine talip tüm siyasi partilere gönül vermiş farklı kesimlerden halkımızın gelişmeler karşısındaki dik duruşu ya da çekimser kalması hep söz konusu olmuştur. Şu bir gerçektir; milletimizin büyük çoğunluğunun siyasete ilgisi beklenenin çok fevkindedir. İki kişinin bir araya gelip ülke meselelerine yoğunlaştığı, çözüm üretmeye çabaladığı, mevcut iktidar icraatlarının sorgulanabildiği, muhalefet partilerinin tutumlarının en ince detaylarıyla eleştirilebildiği toplumsal algı Türkiye'de yaşayan halkların ortak meziyetidir. Herkes mutlaka bir fikir sahibidir. Fikir sahibi olmayan hemen hemen yok gibidir. Sanayicisinden, tüccarından tutun sokaktaki seyyar satıcısına, pazar esnafına, minibüs şoförüne, ticari taksi esnafına, öğrencisine, simitçisine kadar milletçe siyaset dehasıyız. Bugün ülkemizde özellikle de İstanbul'da bindiği ticari taksi şoförlerinin kahir ekseriyetinin yolcusuyla muhabbetinde ana temanın siyaset olmadığını kaçınız iddia edebilirsiniz? Taksi şoförlerimiz, fikirleriyle, tezleriyle birer başbakan, belediye başkanı, konusunda uzman birer profesördürler. Emeklilerimizin kahvehanelerde mis kokan çaylarını yudumlarken muhabbet ettiği diğer arkadaşlarına fikirleriyle çığır açacakları algısını kabul ettirebilme yetenekleri milletimize has bir durumdur. Bu güzel bir şeydir aslında. Temelinde de milletimizin siyasetle içiçe yaşamasının ciddi katkısı vardır. Örneğin şehirlerimizde 'Türkiye'nin Dış Politikası ve Yansımaları' başlıklı bir sempozyum, seminer ya da konferans düzenlerseniz her yaştan vatandaşın akın akın bu programa koştuğuna şahit olursunuz. Çok sayıda farklı ülke gezmiş bir kardeşiniz olarak bu siyasi deha olan tarafımıza benzer başka bir millet görmedim dersem yalan olmaz. Yabancı ülkelerin çoğunda halkın siyasete bakış açısı çok farklıdır. Öncelikli mesele değildir. Çoğunun ilgisini dahi çekmez. Konuyu geçiştirmekten başka bir düşünceleri yoktur. Siyasetin içinde olmak ya da siyaset konuşmak birçoğu için lüzumsuz vakit kaybıdır. Ülkeyi yöneten birileri varsa onlar nasıl olsa belirli kurallar çerçevesinde bu ülkeyi temsil edeceklerdir. Türkiye'de durum farklıdır. Bizim ülkemizin zenginliği işte budur. Şimdi asıl temas etmek istediğim noktaya gelmek istiyorum. Türkiye'de bildiğiniz gibi çok fazla siyasi parti faaliyetlerde bulunuyor. Bunlardan bir kısmının kendisine gönül vermiş insanların davranış biçimleriyle alakalı tespitlerimi buradan paylaşmak istedim. AK Parti'ye gönül veren seçmenin davranışında genel olarak kendine güven hakimdir. Karşısında ki rakibini, partisinin lideri ve Başbakan Erdoğan'ın dillere destan başarılarıyla egale edebilir. Bu hizmetleri kabul etmeyen ideolojik saplantılı muhalefet partilerinin gönüldaşlarını ikna edemediği zaman fazla ısrarlı davranmaz. Çünkü onların asıl amacının üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğunu gayet iyi bilir. Ama sınırsız bir azmi vardır. Partisinin ideolojik bir yapıya sahip olmadığının bilincindedir. Her fikre mensup tüm ülkeyi kucaklayan partisinin ülkeye medeniyet yolunda kazandırdıkları karşısında tarifsiz bir gurur duyulması söz konusudur. CHP taraftarları ise partilerinin Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil ettiği ve Atatürk'ün partisi olduğu noktasında kati bakış açıları vardır. Atatürk ve Kemalizm gerçeğinin bu ülkenin temeli olduğu inancıyla kendi fikirleri dışında kalanları dışlayarak ülkeyi aşırı sahiplenme olgusu hakimdir. Kendileri dışında fikir üretenlerin ülkeyi temsil etmediğini zannederler. Diğer fikirlerin Osmanlı ile bittiğini ve T.C ile kendi yönetim anlayışlarının tartışılamaz olduğuna inanacak kadar mutaassıplardır. Eğer Kemalizm dışında fikirler galebe çalarsa Türk ordusunun CHP fikri doğrultusunda duruma müdahil olacağını ve kendi ideolojik yapılarının kemikleşmiş bir yapı ile sınırsız hakim olacağını düşünürler. Atatürk'ün muasır medeniyet yolunda ki fikirlerini neden CHP'nin değil de öcü gibi korktukları muhafazakar partilerin gerçekleştirebildiğine bir türlü anlam veremezler. Demokrasiyi en çok dile getirseler de bunu en zor hazmeden bir yapıya sahiptirler. MHP'ye gönül verenler, bu ülkenin Osmanlı'nın devamı olduğu fikrinden yola çıkarak sadece Türklerin söz hakkı olduğu düşüncesiyle hareket ederler. Diğer milletlere de saygılı olmakla birlikte devlet yönetiminde olmalarından ciddi rahatsızlık duyarlar. Çünkü onlar için burası bir Türk yurdudur. Diğerleri de bu yurdun uhdesinde yaşayan farklı etnik gruplardır. Bu sebeple sadece Türklüğe dayanan temalarda katı duruş sergilerler. Bu ülkede sadece Türkçe resmi dil, eğitim dili Türkçe olabilir. Diğer halklarda eğer bu ülkenin sınırlarında yaşıyorlarsa buna tabi olmak zorundadırlar. Kısmi bir uygulama olsa dahi diğer ırk değerlerinin bir anlamı yoktur. Bu düşünceyi ikna yolunda gerekirse şiddet bile kullanmanın gerekliliğini inanırlar. Müslüman Türk olmayı bir bütün olarak algılarlar. SP'ye gönül verenler içinde kısa bir yorum yapmadan geçemeyeceğim. Bu partinin sevenleri, kendilerinin İslami prensiplere bağlı tek parti olduklarına inanırlar. Diğer partileri, hakkı temsil etmediği düşüncesiyle tereddütsüz dışlarlar. İleri gidenleri de vardır. Kendilerinin haricinde kalanları küfürle, Yahudi uşağı olmakla bile itham edecek kadar sınır tanımayan müzminleri vardır. Eleştiriye kapalıdırlar. Düşüncelerinin kabul edilmesinin zorunluluğunda ısrarlıdırlar. Aniden kızarlar ve gemileri hemen yakarlar. Edebi cümlelerle karşısında ki rakibi alt edebilecekleri gayretiyle konuşurlar. Bunu başaramazlarsa hemen karşısında ki kişiyi en ağır sözlerle itham edebilirler. Sıfırlı rakamlara da düşseler, bir davayı temsil ettikleri inancıyla hep kazanan olduklarını iddia ederler. Kimse bana kızmasın. Bu bir düşünce jimnastiğidir. Eksik tespitlerim ya da birilerinin kabul etmediği detaylar mutlaka olacaktır. |
|
|
|