CHP Kürtlere Neden Uzak?
CHP ve Kürtlerin ilişkisi son on yıldır hiç olmadığı kadar kötü.

Ne acıdır ki bugün için ülkenin ana muhalefet partisi olan CHP, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde adeta 'tabela partisi' konumuna düşmüş durumda.

Partinin temel taşlarını oluşturan 'sosyal demokrasi' argümanının Kürtlerin son otuz yıla damgasını vuran, PKK ve legal Kürt siyasetinin de en çok dillendirdiği kavramlar olduğunu göz önünde bulundurunca bugün CHP'nin Kürtlere neden açılamadığını sorgulamak adına aslında oldukça ciddi bir sorundur diye düşünüyorum.

Kuşkusuz ki CHP'nin Kürt kamuoyu nazarındaki yerinin geçmiş dönemlerde çok daha farklı olduğunu partinin yakın geçmişine göz attığımızda çok daha net bir şekilde görebilmek mümkün.

1973 genel seçimlerinde, o gün Diyarbakır'da % 30'luk bir oy oranı alıp 7 milletvekilinden 3'ünü alan CHP; bugün almış olduğu oy oranı ile bu mevzunun, dahası bu çöküşün ciddi boyutta sorgulanması gerektiğini bize gösteriyor.

Kuşkusuz ki partinin bu sorunun farkında olduğu ortada, nitekim geçtiğimiz günlerde partinin yönetim kadrosunda yapılan değişikliğin bu gerekçeden etkilendiği de biliniyor.

Partinin özellikle Baykal dönemi ile adeta bir 'geçiş' dönemi yaşadığını, yoksulları, emekçileri ve ezilen sınıfı temsil eden; tüm sosyal vakalarda çözüm üreten CHP'nin bu geçiş süreci ile beraber giderek 'statükocu' bir kimliğe büründüğünü görebilmek mümkün.

Parti yönetiminden sıklıkla 'Atatürkçülük ve laiklik' vurgusu yapılıp adeta ülkenin başta Kürt meselesi olmak üzere diğer tüm sorunlarına kulaklar tıkandı.

Türkiye'de sağ ve muhafazakâr partilerin oyları arttıkça; CHP rejimi korumak adına daha da endişelendi ve kimi zaman ordudan medet umar bir pozisyona çekildi.

Kürt seçmenlerin nazarında SHP ile 'fetret' dönemi yaşayan sosyal demokratlar, Baykal ile deyim yerinde ise 'çöküş dönemine' geçmişleridir denilebilir.

Partinin ulusalcıların eline geçmesi ile birlikte Kürtlerin partiden kopuşu da hızlandı.
Bu çöküş ile beraber Kürt seçmenler kendi arlarında ikiye bölündü.

Özellikle bu süreçte 1990'lı yılların başından itibaren muhafazakâr ve Kürt burjuvasının ciddi bir bölümü sağ partilere kayarken, diğer bir bölüm; yoksul ve ezilen ve de okuyan Kürtler ise PKK çizgisindeki Kürt siyasal hareketine kaydı.

Malum kaset komplosu ile CHP'deki dönemi son bulan Deniz Baykal'ın sonrasında, 2010 Mayısında partinin genel başkanlık koltuğuna oturan Kemal Kılçdaroğlu Kürtler için sempati ile karşılandı ve bu sempati partinin bölgede tekrar ciddi bir güç olabileceği yönünde bir umut uyandırdı.

Lakin Kılıçdaroğlu bu umutları daha ilk konuşmasında adeta bitirdi. Mikrofondan yaptığı uzunca konuşmasında Kürt ve Kürt meselesine dair tek bir kelime kullanmaması Kürtleri adeta hayal kırıklığına uğrattı.

Bu noktada bardağı taşıran son damla ise, CHP içinde tartışmasız hâkim güç haline gelen ulusalcı akımın önemli isimlerinden Birgül Ayman Güler'in Ocak 2013 ‘te Meclis kürsüsünde BDP'li milletvekilleri ile girdiği tartışmada kullandığı '
"Kürt milliyetçiliğini bana 'ilericilik' ve 'bağımsızcılık' diye yutturamazsınız. Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eş değerde gördüremezsiniz." Sözleri oldu.

Bu çıkışın hemen ardından partinin sayılı Kürt milletvekillerinden Adıyaman milletvekili Mehmet Salih Fırat partisinden istifa ederek adeta bir pamuk ipliğine bağlı CHP ile Kürtlerin ilişkisini bitirdi.

Tüm bunların sonrasında en son yapılan yerel seçimlerde CHP ve milliyetçilerin nerde ise aynı cephede yer almaları bugün Türkiye'de ciddi olarak bir 'sosyal-demokrat' partinin boşluğunu oluşturmuştur denilebilir.

Bugün Kürt seçmeni ve Kürt siyasal hareketini AKP ile beraber hareket etmekle suçlayan CHP'lilerin Kürtlere ve Kürt meselesine özellikle bu dönemde bakış açılarını sorgulamaları gerekir.

Otuz yıllık kanlı bir savaşta evlatlarını, evlerini ve köylerini kaybeden insanların bu savaşın bitirilmesi yönünde çaba gösterenler ile bu noktada beraber hareket etmesi yadırganmamalı, mevcut sorunun çözümü yönünde 'makul' politikalar üretemeyenlerin kendilerini sorgulaması gerektiğine inanıyorum!



2014-05-13