Ahlak Etek Boyu İle Ölçülmez
Ahlakın önündeki engel genç kızların etek boyu değil Darwinizm'dir

Geri kalmış toplumların en belirgin özelliklerinden birisi yasakçılık, baskıcılık ve şekilciliği prensip olarak benimsemiş yönetimlere sahip olmalarıdır. Buna karşın özgürlüğü, modernliği, ilerlemeyi esas alan toplumlar ise her zaman güçlü, sağlıklı ve mutlu toplumlar olmuşlardır.

Özellikle gençlik üzerinde, sözde ahlak bekçiliği adına kurulmak istenen bir baskı siyaseti, o ülkenin gençliğine faydadan çok zarar getirir. Yeterli eğitim ve olgunluğa sahip olmayan bireylerin duygusal tepkilerle aşırı uçlara kaymasına neden olabilir.

Geçenlerde Bülent Arınç'ın, ülkenin en büyük sorunuymuş gibi bazı televizyon dizilerindeki mini etek boylarını gündem yapan kınayıcı ifadeleri siyasi baskıcılığın tipik bir örneğidir. Ancak, yasakçı zihniyetin kitlelerin öfke ve nefretini doğurduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Eğer Bülent Arınç gençlerin güzel ahlaklı, imanlı olmalarını istiyorsa, en başta ahlaka, dine, imana, Allah'ın varlığına ve yaratılışa tamamen karşı olan Darwinizmle uğraşmalıdır. "Bütün canlılar tesadüflerin eseridir, yaratılmamışlardır ve bir Yaratıcı da yoktur, atalarınız maymundur" diyen bir felsefenin devletin okullarında resmi ders olarak okutulması karşısında -elinde her türlü yetki olduğu halde- en küçük bir müdahalesi bulunmazken, insanların etek boylarını kendince çok büyük bir ülke meselesi haline getirmiştir.

Sorunlar baskı ve yasaklarla çözülemez

İnsanlar her zaman, doğruların bilimsel, akılcı, samimi ve sevecen bir üslupla kendilerine aktarılmasından hoşlanır ve etkilenirler. Her kim, insan doğasının en temel özelliklerinden bile habersiz bir cehaletle, toplumun aklını, vicdanını, şuur ve anlayışını hiçe sayan bir pervasızlıkla üst perdeden ahlak hocalığına soyunursa bu kimselerin toplumda bırakacağı etki iticilik ve antipatiden başkası olmaz.

Ahlaklı bir gençlik isteniyorsa bunun yolu kendi marjinal ahlak anlayışına göre herkesi şekillendirmeye, insanların hayatlarına müdahaleye kalkışmak değildir. Bunun yolu doğru eğitim ve özgürlüklere gereken önemin verilmesinden geçer.

Sayın Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez, "Gençlik Forumu Aidiyet, Dönüşüm, Gelecek" isimli panelde bugünkü gençlik için hayat tarzı belirleyen, küpesine, kıyafetine karışan bir model yerine, onların zihnini açan yeni bir dil ve üslup üzerinde çalışmak gerektiğini ifade ederek bu önemli gerçeğe şöyle dikkat çekmiştir:

"İnsanların kendi özgür iradesine bırakılan haram ve helal kısımları çerçevesinde verilemeyen hususları, dinin sınırları içerisine koyarak cevap vermenin doğru olmadığını düşünüyorum, bunun dini yaşanmaz kıldığını düşünüyorum. Herhangi bir gencin kılığına, kıyafetine, küpesine, dövmesine müdahale değil doğrudan onun düşüncesiyle karşılaşmak lazım, kalbiyle onun zihin dünyasıyla iletişim kurarak sohbet ve muhabbet etmek gerektiğini düşünüyorum... Belki bizim kapatan model değil açan model olmamız gerekiyor yani zihnini, kalbini belli bir yere kapatıp ona bir hayat tarzı çizen bir model olmaktan çıkıp önünü açan, kendisini keşfetmesini sağlayan bir model olmamız gerekiyor." (http://yenisafak.com.tr/aktuel-haber/gormez-bireyci-genclige-yeni-bir-dil-istedi-03.05.2014-641377?ref=manset-6)

Değerli Hocam Sayın Adnan Oktar da çeşitli konuşmalarında toplumsal özgürlüklerin önemini şu sözleriyle ifade etmiştir:

Türk halkının ezici çoğunluğu Atatürkçü aydın, ilerici düşünceye sahip, özgürlükten hoşlanan, İslam'ı sahabe dönemi gibi anlayan, modern İslam'ı savunan insanlar. Bütün gençliğimiz modern. Dolayısıyla bağnaz, tutucu İslam anlayışını Türkiye'de uygulamak mümkün değildir... Bağnazlığa karşı; sevgi dolu, muhabbet dolu, aşk dolu İslam anlayışı, özgürlüğü savunan İslam anlayışı. O zaman dünya rahat eder. (A9 TV; 4 Ocak 2014)

Biz cıvıl cıvıl canlı bir Türkiye isteriz. En büyük özlemimiz, gençlerin çok özgür, neşeli ve bakımlı olmaları. (A9 TV; 4 Haziran 2013)

Gençlerin kendi inançlarında özgür olmaları bir güzelliktir. Kimse hiçbir görüşü kabul etmek zorunda değil, herkes özgür olsun. (A9 TV; 3 Haziran 2013)

Ateist ve komünist vatandaşlara bu ülkede alabildiğine özgür ve rahat, güven içinde yaşayacakları iyi vurgulanmalı ve hissettirilmeli.  (A9 TV; 1 Haziran 2013)

Din adına baskı ve dayatma son derece vahim bir durumdur

Yasakçılıktan daha vahim bir zihniyet ise bu yasakçılığı "din" adına dayatan ve bir baskı unsuru haline getiren zihniyettir. Bu baskı doğrudan ya da dolaylı olarak bir takım siyasiler tarafından kurulmaya çalışıldığında ise o toplum bir baskı ve korku toplumu olmaya doğru ilerliyor demektir.

Oysa vatandaşın, dinini öğrenmek ve uygulamak için bir takım kişilerin telkinlerine ihtiyacı yoktur. Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim, Peygamberimiz (sav)'in sünneti ve alimlerin eserleri ortadadır. İsteyen dinini dilediği gibi bu kaynaklardan detaylı biçimde öğrenebilir ve uygulayabilir.

Herkesin, başkalarının haklarına saygılı olduğu, kimseye zarar vermediği, kanun ve hukuku ihlal etmediği sürece dinin hükümlerini kendi hür vicdanıyla dilediği gibi, dilediği ölçüde uygulama hakkı ve özgürlüğü vardır. Güzel öğüt ve hatırlatma dışında bir kimseyi dindarlığı konusunda kınama, ona baskı ve yaptırım uygulama söz konusu olamaz.

Ülkemizde de modern gençliğin Başbakana sahip çıkması ve bağnazların tasallutundan kurtarması, çok daha büyük hizmetler yapmasına vesile olacaktır. Çünkü Başbakan Erdoğan bağnazlıktan hoşlanmaz, başı açıklara da kapalılara da saygılıdır, kimsenin giyimine karışmaz. Müzikten, sanattan hoşlanır, ve son derece canlı ve neşelidir.

Din konusunda baskı ve zorlama yapılmaması her şeyden önce Kuran'ın bir emridir. Ayetlerde bu konuyla ilgili şöyle buyurulur:

Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. (Bakara Suresi, 256)

Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin. (Gaşiye Suresi, 21-22)

Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver. (Kaf Suresi, 45)

"Sizin dininiz size, benim dinim bana." (Kafirun Suresi, 6)

Diğer yandan, zorbalık ve baskıcılığın Firavun ve benzeri büyüklenen kişilere ve topluluklara ait bir özellik olduğu da ayetlerde şöyle bildirilir:

Firavun'a ve ileri gelen çevresine; fakat onlar büyüklendiler. Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu. (Müminun Suresi, 46)

(Firavun) Dedi ki: "Ben size izin vermeden önce O'na inandınız öyle mi? (Taha Suresi, 71)

Ayetlerde de işaret edildiği üzere büyüklenme, yani enaniyet ve gurur baskıcı, yasakçı, Firavun'un temel özelliği olarak ortaya çıkmıştır. Baskı ve dayatmalarının gerçek amacı da samimi olarak sorunları çözmek değil, insanları devamlı kınayıp ayıplayarak kendilerini üstün gösterebilmektir. Her türlü samimiyetsizliğe, sahtekarlığa açık olan bu tür insanlar kendi hayatlarında yapmadıkları şeyleri başkalarına dayatırlar. Kuran'da münafıkların tarif edildiği bir ayetteki ifadeyle, "kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylerler".

Baskı ve yasaklar sapkınlıkları doğuruyor

Din adına insanların özgürlüklerini kısıtlamak büyük bir zulümdür. Baskı ve yasakçılık sapkınlıkların en büyük kaynağıdır. Bunun örneklerine çeşitli bağnaz yapıdaki ailelerin çocuklarında rastlamak mümkün. Ağır baskı altında yetiştirilen bu çocukların bir kısmı belli bir yaştan sonra uyuşturucuya, dejenerasyona ve cinsel sapkınlıklara eğilim göstermekteler.

Araştırmalara göre, din adı altında bağnaz baskısının en yoğun olduğu ülkelerden Suudi Arabistan'da cinsi sapkınlık oranı %70'lere varmakta. Öyle ki yollarda, arabalarda el ele, göz göze dolaşan erkekler Suudi toplumunda hiç yadırganmadan son derece doğal karşılanırken bir kız ve erkeğin karşılıklı konuşması, aynı masada oturması veya aynı arabaya binmesi gibi davranışlar bile büyük bir ahlaki çöküntü olarak algılanmakta.

Özgürlük Mehdiyet ruhudur

Özgürlük ve barış Kuran'ın emri ve Allah'ın insanlara verdiği büyük birer nimettir. O halde insan bile bile kendine zulmetmeyi bırakarak Allah'ın kendisine-Kuran'ın sınırları içinde-tanıdığı özgürlükleri alabildiğine kullanmalı ve bu nimetin şükrünü hakkıyla yapmalıdır.

Özgürlük ve insan hakları ahir zamanda, yani alametlere göre çok yakın bir zaman sonra dünyaya hakim olacak Mehdiyetin de temel prensibidir. Bu kutlu dönemde insanlar İslam'ı bağnazların anlattığı çarpıtılmış şekliyle değil, Peygamberimiz (sav döneminde olduğu gibi Mehdiyetin anlattığı gerçek şekliyle anlayacakları için severek, büyük bir coşkuyla akın akın bu mübarek dine gireceklerdir, inşaAllah.

 


2014-05-22