Özlemle Aranan Yıllar
Başlıktan da anlayacağınız gibi insani ilişkilerin zirvede olduğu, teknolojik gelişmelerin hayatı esir almadığı yılları kastediyorum. Bunun zevkini ve güzelliğini günümüz gençlerine anlatmakta güçlük çekiyoruz. Ne kadar güzel şeyler kaçırdılar? O yılların doyumsuz havasını teneffüs edemeyen gençlerimizin dünyaya geldiği dönem teknolojik gelişmelerin çığırından çıktığı ve zihinsel özgürlük alanlarının sınırlandığı günümüze denk geldi.
Buradan geçmişe bir yolculuk yapmak istiyorum. Az öncede ifade ettiğim gibi insani duyguların zirvede olduğu ne güzel bir yaşamımız vardı.
Her dakika ama konuşarak ama parmaklayarak vaktimizi heba eden, bizi birbirimizden uzaklaştıran cep telefonları, oyunla, dümenle lüzumlu veya lüzumsuz milyonlarca web sitesinin havada uçuştuğu internet gibi hayatı esir alan meşgaleler yerine birbirimizle doyumsuz sohbetlerimiz ve içten dostluklarımız vardı. 
Hepimiz bir beden gibiydik. Sevgiler gerçek idi. Hayaller masum ve insanca idi. Bindiğimiz arabanın amacı sadece ulaşım içindi. Etrafa hava atmak ve gubuzluk yapmak için değildi. 
Komşulukta ekmeği ve aşı paylaşmak vardı. Birbirimizin açığını aramak değil, ayıbını araştırmak değil, açığını kapatmak ve ayıbını örtmek vardı. 
Bayramlarda büyükleri ziyaret etmek ve ellerini öpmek vardı. Uzaktan mesajlaşarak geçiştirmek yoktu. 
Okullarımızda öğretmenlere karşı ciddiyet ve saygı vardı. Onlarla alay etmek ve onları dövmek, iteleyip kakalamak yoktu.
Emeğin karşılığını almak, helalinden yemek ve içmek vardı. İşin kolayı peşinde koşup, iş beğenmemek, kolay kazanmak ve hovardaca harcamak yoktu.
Market arabalarını tıka basa doldurarak envai çeşit ihtiyaçları alarak sadece kendini düşünmek yerine, ihtiyacı olan komşusunun da eksiklerini temin ederek paylaşabilmek vardı. 
Zekatını ve fitresini verirken cümle aleme bunu duyurmak yoktu. Bunu sessizce ve çok gizlice ihtiyacı olan insanlara ulaştırmak vardı. 
İlim öğrenmek için gece gündüz demeden kendini kitaba veren ve zihnini faideli bilgilerle dolduran aklı selim gençliğimiz vardı. Şimdiki gibi aklını filmle, şehvetle, şöhretle, lüksle dolduran ve boş hayat yaşayan gençlik yoktu.
Akrabalar arasında yardımlaşmak ve birbirine destek olmak vardı. Diğer akrabalarının kazanımlarını kıskanmak ve hasetlik beslemek gibi İslam ahlakına aykırı bir yaşam tarzımız yoktu. 
Sokakta yürürken, eve girerken, esnaf dükkanına girerken, bisikletle giderken, telefonla görüşürken Allah'ın selamını vermek ve almak vardı. Şimdi ki gibi Allah'ın selamını vermekten çekinen hatta haşa bunu yobazlık gibi gören bir anlayış yoktu.
Ticarette senetten, çekten önce ağızdan çıkan söz vardı. Son günlerin kanayan yaralarından ve münafıklığın alametlerinden olan sözüne ihtilaf etmek, verdiği çek ve senedi ödememek için türlü entrika ve oyunlarla ödemeden kaçış yoktu.
Neler yoktu ki?
Sokaklarda kapı önlerinde oturup dertleşen ninelerimiz ve annelerimizin doyumsuz sohbetleri vardı.
Bacalarında tüten dumanın altında mis kokulu yufka ve şepit ekmekleri talaş ve talaş tozuyla pişirip sofralarımıza getiren kınalı elleri öpülesi annelerimiz ve ninelerimiz vardı.
Akşam oturmalarımız vardı. Haftada en az üç kapı çalınarak gidilen konu komşu ziyaretlerinde tadına doyum olmayan derin ve içi dolu sohbetlerimiz vardı.
Çocukluk yıllarımızda gittiğimiz oturmalarda, yaşıtlarımızla oynadığımız; 'isim, eşya, şehir, ülke, bitki' gibi genel kültürümüzü geliştiren kapalı alan oyunlarımız dışında, açık alanda oynadığımız; saklambaç, birdirbir gibi keyfine doyum olmayan oyunlarımız vardı.
Esnaflarımızda tevazu ve tevekkül vardı. Komşu esnafla müşteri paylaşabilen ve azla yetinerek mutlu olma sanatını layıkıyla icra edebilen dürüst kişiliklerimiz vardı.
Bindiğimiz 302 otobüslerle şehirlerarası yolculuk yaparken yanımıza oturan ve hiç tanımadığımız insanlarla başlayan ve devamında dostluğa dönüşen diyaloglarımız vardı.
Camilere doluşan çocuklarımızı taltif eden, kucaklayan ve teşvik eden yaptığının bilincinde yetişkin insanlarımız vardı. 
Televizyonlarda bizi her an meşgul edecek yüzlerce kanal yerine sadece TRT vardı. Televizyonlar günümüzde ki ömür törpüsü değil, kaynaştırıcı, haber edinilen kaynaktan öte bir amaca matuf değildi. Günümüzde ki anlamda televizyon amaç değildi. Gece saat 00'da rap rap yürürken gururla izlediğimiz askerlerimizin okuduğu İstiklal Marşımız ile kapanan televizyonumuz bize hayatın gerçeği ve vücudun istirahatı için çok önem taşıyan uykuyu bize hatırlatırdı. 
Daha ne yazayım dostlar!
İnsanlık vardı, dostluk ve kardeşlik vardı. Kaynaşmak vardı. Paylaşmak vardı. 
Bugün görünen o ki sadece hayatı israf var.

 



2014-06-13