Bakış Acı'sı
Cervantes'ten bu yana roman okuruz. İnsan ilişkileri, yaşamı öteden beri taşlara, ağaçlara resmedilmiştir. Yaşanan zorluklara, sevinç ve acılara, yok oluşlara tanık olanların bıraktığı izlerdir bunlar. Binlerce yıl önce kalan mağara resimleri, Orta Asya bozkırlarında gün yüzüne çıkarılan kaya resimleri (Saymalıtaş), kurganlar ve daha niceleri tarihin sessiz tanıklarıdır.
Matquez, Dostoyevski, Gogol, Yaşar Kemal gibi anlatıcıların yazdıkalrı sayesinde insan topluluklarını birer birey olarak algıladık. Okuduğumuz roman ve  öykü kahramanları bulundukları toplumun bazen en acımasızı, bazen kaybedilen erdemlerin, kadim değerlerin sürdürücüsüdür.
"Kaybetmek" ve "kazanmak" bireylerin gerçeğidir. Lakin "teslimiyet" karanlığa hapsolmaktır. Birey karanlığa hapsolmamalıdır. Yaşanan acı ne denli zorlu olursa olsun dik durmasını bilmelidir. İnsanın başında yaşamı boyunca çok farklı olaylar geçer. Dayanılmayacak acıları çeker. Sevinçleri yaşar. Kaybettikleri "üzerine vurulan balyoz etkisi" yapar. Lakin "balyoz etkisini"  etkisiz hale getirmek yine ona düşer. 
Öyle anlar vardır ki tutunacak dal kalmaz. Tutunulacak dal elimizin altında, gözümüzün önünde kayıp gitmiştir.Ve işte tam da o anda, o kayıptan sonra, boşluğa düşmemek için kalan dalların birbirine sıkı sıkıya sarılması lazım. Etraftaki ayrık otları, kuru dal parçaları asla yaklaştırılmamalıdır. O kuru dal parçaları ve ayrık otları iyi tanınmalı asla pes edilmemelidir.
Yaşanan acı ne denli ezici olursa olsun insan o acıyı unutmadan, yaşananları unutmadan, ama akıllı ve bilinçli bir şekilde yaşamı devam ettirmesi için kendisine yeni yol haritası çizmelidir.
Bir Çin atasözü, "Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa, orada güneş batıyor demektir" der. Güneşin batmaması için, karanlığın hakim olmaması için, aydınlığın devam etmesi için o küçük insanların büyük gölgelerinin oluşmasını önlemek gerekir. Bununyolu ise hiç kuşkusuz acı ve sıkıntılara, yok oluşlara rağmen, kaybettiklerimize rağmen dik durmaktan geçer.
Değerli yazarımız Hanife Mert'in "Bakış Acı'sı" romanının kısa bir bölümünü okuduğumda hafızamda şekillenen düşüncelerdi bunlar. Umutsuzluğun yanı sıra umut dolu düşünceler.
Romanın bir yerinde ana kızına şöyle der, "İşimiz zor kızım, hem de çok zor...Ama biz el ele verirsek bu zorluğu aşarız... Diyerek ümitsiz olmadığını ifade etmişti..."
Eşini genç yaşta kaybeden bir kadının yaşadığı dram okuduğum bu kısa bölümde insanın içini acıtıyor. Genç yaşta "dul" kalan bir kadının mücadelesi ve çocuklarına verdiği öğütler insanı hüzünlendiriyor. Ve işte diyorum. Anadolu kadının yaşam mücadelesi budur...
Bu kadim topraklarda eşini genç yaşta kaybeden bir kadına toplumun acımasızca "dul yaftasını" yapıştırması sorgulanıyor.
Eşini kaybetmiş, çocukları ile bozkırın sessizliğinde tek başına kalmış bir kadının okumadığı için; ekonomik özgürlüğüne kavuşamadığını, ve ele güne muhtaç olmasının verdiği huzursuzluğu da satır aralarında görmek olası.
Tutunacak tek dalı kendisi ve çocukları olan kadının çektiği sıkıntılar ve mücadeleler ilerleyen safhada nasıl bir rota izleyecek şimdilik öngörmemiz olanaksız.
Sayın yazarımız bu kısa bölümden anladığım kadarı ile toplumsal bir olguyu güçlü kalemi ile karşımıza çıkarıyor.
Aslında olması gereken zor durumda olana sahip çıkmak, yardım elini uzatmak, acısına ortak olmaktır.
Ne var ki toplumun  bir kesimi öyle bir bataklık içine düşmüş durumda ki, her yanı çamura bulaşmış. Pişkinlikle, utanmazlıkla, arsızlıkla diğerinin yaşam alanını nkısıtlamakla, korumasız kalana baskıcı yöntemlerle devranını sürdürmeye çalışıyor.
Eşinin kaybından sonra ikinci darbeyi çevresinden diyen, ikinci balyozu sırtında hisseden o kadar insan var ki. Darbe vurmaya hazır o kadar insan var ki.
Darbe yiyen kendi sessiz dünyasına, kabuğuna çekiliyor. Kendiniz ifade edememenin, özgürlüğünü yaşayamamanın acısını yüreğinde duyumsuyor.
Düşünün ki genç bir ana ve saçları erken beyazlamaya başlamış. Ve gözü gibi koruduğu çocukları. Kalanyaşamında tek dayanağı çocukları. Dolayısıyla yoksulluk, umutsuzluk, acı iç içe geçmiş.
Sıkıntılardan nasıl çıkılır? Nasıl çıkılmalı?
Roman kahramanlarının seçeceği yol haritası nasıl olacak?
Benzeri sorularla okuyucuyu düşündürüyor.
Lakin yaşanan bir gerçek var ki onu değiştirmek kolay değil. Yani çok da olmasa toplumun bir kesiminin bakış açısı.
Ananın çocuklarına söylediği sözler bilgece söylenmiş sözler. Yaşadığı büyük acısına rağmen yaşama tutunmaya çalışan bir ananın sözleri başka nasıl olabilir ki...



2015-10-29