|
|
![]() Aslında sadece en sevdiğimiz değil, azıcık bir menfaatimiz olsa dahi o mekana girmek veya yaklaşmak için bütün imkanları seferber ederiz. Misalen, Ülkemizin en üst kademesindeki bir insan, herhangi bir memlekete gittiğinde, birçok insan onu karşılamak için çok önceden beklemeye başlar. Bunun sebebi ister sevgi olsun isterse herhangi bir menfaat olsun fark etmez. Sonuçta her iki kesim de, o insanı karşılamak için elinden geleni yapar. Birileri fotoğraf çeker, birleri elini tutmaya çalışır, birileri elini yüzünü öpmek için sıraya girer... Ya Ramazanı... Cehaletin doruk yaptığı bir dönemde, kainatın Yaratıcısı tarafından yeryüzüne, imtihan dünyasının son bulmasına kadar bir nur olarak ışık tutacak olan Sevgili Peygamberimiz (Sallahu Aleyhi Vesellem) gönderildi. O nur, bizden biriydi. Bizim gibi yer, içer, uyur, güler ve ağlardı. Fakat nuru nur yapan, Yaratıcı tarafından gönderilen Rehberi(Kur'an-ı Kerim) birebir yaşamasıydı. İşte bu noktada, bütün insanlığı her iki cihanda da mutluluğa götürecek bir rehberi, Yüce Yaratıcı Ramazan ayında yeryüzüne indirdi. Bundan dolayıdır ki, Ramazan ayı inananlar için çok önem arz etmektedir. Ramazanın gelişi Cumhurbaşkanının, Başbakanın, Âlimin veya çok sevdiğimiz bir insanın gelişine benzemez! Samimi şekilde karşılarsak, bize her iki cihanda da mutluluk getireceği yüzde yüz garantilidir. Çünkü bu garantiyi, bizleri ve sonsuz kainatı noksansız yoktan var eden ve yaşatan Yüce Mevlamız veriyor. Pekala, yüzde 99 u Müslüman! olarak söylenen Ülkemizde, Ramazan ayı nasıl karşılandı? Maalesef başta kendim içinde olmak üzere, Yaratılmışları! karşılamaya verdiğimiz önemi, Ramazan ayına veremedik! Müslümanların ayı olan Ramazan, neredeyse bütün manşetlerinde İslam'a karşı savaş açan gazetelerin manşetlerinde ‘Hoş geldin Ya Şehri Ramazan' sloganı ile karşılandı. Bu gazetelerin İslam'a karşı tutumları Ramazan ayında son mu buldu? Yoksa akılları başlarına mı geldi? Maalesef değil, çünkü bunu ilk kez yapmıyorlar. Yıllardır aynı hava ile sürü psikolojisine kapılmış Müslümanları! kandırmak ve inançlarını bozmak için aylık, bazen de mevsimlik taktik değiştiriyorlar. Malum Medyanın bu oyununu sezemeyen biz Müslümanlar, ‘Bu şekilde de oluyor' edasıyla gördüklerimize inanmaya ve akabinde yaşamaya başladık. Manşetinde Kur'an-ı Kerim ile yan yana açık saçık bayan fotoğrafı koyan gazetelerin zihniyeti, onun okuyucusuna sirayet etti ve aynı şekilde inanıp yaşamaya başladı. Bu yozlaşma sadece bir gazetede yapılmadığı için, toplumun neredeyse her kesimine sirayet etti. İlk bakışta normalmiş gibi gözüken bu tür yozlaşmalar, yavaş yavaş çoğaldı ve pes dedirtecek duruma geldi. Bu yozlaşmanın baş aktörleri, hiçbir alanı boş bırakmayarak kendi yozlaşmalarına fetva verecek hocalar türettiler. Neredeyse bütün televizyonlara bu hocalarını yerleştirip, Ramazan etkinliği adı altında yozlaşmaya sözlü ve görsel fetvalar verdiler! İftar programları, İslam'ın öngörmediği eğlence programlarına dönüştürüldü. İslam'a en büyük savaş ilan eden İsrail ordusunun Ekonomi sağlayıcısı Cola, iftar programlarının olmazsa olmazı haline getirtildi. Bu sorumsuzluk Diyanet İşlerine kadar girdi! İnsanlar için örnek teşkil eden kesimler bu yozlaşmaları yapınca, avam da normalmiş gibi yapmaya başladı. Saymakla bitiremeyeceğimiz yozlaşmaların temelleri bugün atılmadığı gibi, bugünde son bulmayacak ve kainatın sonuna kadar devam edecektir. Mesele, bu temellere kimin karşı çıkacağı, kimin de destek olacağıdır. İşin en üzücü tarafı ise, maalesef bu temellere en çok Müslümanların! su taşımasıdır!!! |
|
|
|