|
|
![]() Çiftçi tarladaki SAP'I harman yerine, harman yerindeki ÇEÇ'İ ambara, SAMANI samanlığa KAĞNIYLA taşırdı. Kağnının iki tekerlekli, öküzle çekilen bir taşıma aracı olduğunu - aracın nasıl kulanıldığını yazmayacak kalemim. Kağnının ne olduğunu, bu yazıyı okuyanlar zaten bilir ve kafasında yeşil çam filmi gibi tekrar tekrar ,siyah beyaz reklerle canlandırır ve oynatır. Biliyporsunuz çağımız uzay çağı, motorlu taşıtlar bile demode oldu. Atmosferde mekikler çirit atıyor. Dünya'yı keşfe bilinmeyen gezegenlerden Ufo'lar ziyarete geliyor ... İnsansız Hava Araçları gökyüzünde Kartalları kıskandırmak için uçuşuyor! Öyleyse,uzay çağında ben neden öküz ya da manda ile çekilen kanıya takıldım? Yazının başlığını niçin geri bas koydum? Kısaca özetleyim! Kağnıya ,öküz ya da manda koşulduğunu biliyoruz. Kağnının otomobil gibi ileri geri vitesi olmadığını da bilmemiz gerekir. Öyleyse araba öne de arkayada boyunduruğa koşulan bir çift öküzün gücüyle haret edeceğini bilmek için müneccim olmak gerekmiyor. Kağnı ça(!)ğında çiftinin elinde ucu çengelli bir övendere olurdu. Sapı- samanı yada çeçi kanıya yükleyip, öküzü boyunduruğa koşunca, hareket etmek için öküzün kaba etine övenderenin ucundaki immalla dürtülür, hadi oğlum diyede ::)) gaz verilirdi. Araba boşaltılacağı yere gelince, yük indirilecek ambara yanaştırmak içinse , koşulu hayvanın başına hafif hafif vurulur bas geri diye seslenilirdi. Evcilleşmiş hayvanlar, zaman içinde yapacağı işi bazı insanlardan daha kolay kavradığı bir vakıa... Öküze hadi oğlum dediğin zaman yavaşça boynuyla boyunduruğa yüklenir, kağnı ağır ağır gıcırdayarak yol almaya başlar. Yine koşumdaki hayvana bas geri dediğin zaman da, öküz başını yukarıya kaldırır ve geri geri kağnıyı yanaşacağı yere iter. Anlıyacağınız gücünden yararlandığımız ,etini sucuk yaptığımız, gönünden ayakkabı ürettiğimiz; danadan tosuna, tosundan öküze terfi eden bu büyükbaş hayvan, sorumluluğunu her halükarda bir işaretle yerine getirir,sahibini zora sokmaz, komşuları önünde küçük düşürüp mahcup etmezdi... Bu kadar laf kalabalığından sonra gerçek konuya ucundan kıyısından yaklaşmanın taşı da gediğine koymanın zamanı gelmedi mi ? Biliyorsunuz , "Teşbihte Hata Olmaz " bizim sık sık kullandığımız bir Atasözü. Bizde bu Atasözü'nü tekrarlayarak, Türkiyeyi iki tekerlekli kanıya , iktidarı da kanıyı çeken ala öküze benzetirsek,Son günlerdeki dış politikadaki Rusya'dan dilenen özrü, İsrail yakınlaşmasını geriye basmak olarak algılamak yanış bir teşbih mi olur? Rusya'dan dilenen özrü ve israil'le yapılan anlaşmayı analiz eden kalemlerin kimi U dönüşü diye tasvir ediyor, kimiside itibar kaybı olarak değerlendiriyor. Türkiye'nin irtifa kaybettiği, itibar yitirdiği su götürmez bir gerçek. İktidarlarının ilk dönemini çıraklık, ikinci dönemini kalfalık 3. Dönemine ustalık tanımlaması yapanlar aslında 4. dönemde ihtiyarlık döneminin çocukluğunu yaşıyor! Devlet yönetimi çocukların oyun anlayış ve algısı gibi sağduyudan uzak, küse barışa; kağnıdaki büyükbaşın imballa hareketi, burnunda övendereyi görünce de geri geri basarak, tükürdüğünü yalayarak kannı gıcırtısı ile yürüyor. Yazık! Türkiye, iç ve dış politikada yaşadığı iniş ve çıkışı, kaybettiği irtifa ve de itibarı; hiç ama hiç hak etmiyor. Hepinizin Bayramını tek tek İçtenlikle Kutlarım! |
|
|
|