|
|
![]() Şöyle diyorlardı; HSYK üyeleri Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçiyor, onlar da dönüp HSYK üyelerini seçiyor.. Kapalı devre kast sistemi var.. Elimizi vicdanımıza koyup söyleyelim; referandum bu yapıları kırmak için yapılmadı mı? Evet.. Anayasa Mahkemesi'nin yapısı da değişti, HSYK'nın da, Yargıtay'ın da.. Niye değiştirildi? İktidar adamlarına göre; üstünlerin hukukuna son verip, hukukun üstünlüğünü tesis etmek için.. Nasıl olacak? Yüksek yargı da, hâkim ve savcılar da kendi temsilcilerini yollayacak.. Kurul 22 kişiye çıkarılacak, temsil alanı genişleyecek.. Hukuk düzeni kurulacak.. Üç ay boyunca sabah akşam söylenen bunlardı.. Karşı çıkanlar, 'Kast sistemini kırıyoruz.. Yüksek yargı ile HSYK arasındaki al gülüm ver gülüme son veriyoruz.. Mahkemedeki hâkim de savcı da bundan böyle söz sahibi olacak.. Sandık konulacak' denilerek susturulmaya çalışıldı.. İş öyle boyuta ulaştı ki.. Eski yapı öyle kötülendi ki.. Meydanlar Anayasa Mahkemesi'ne de Yargıtay'a da Danıştay'a da HSYK'ya da yuh çekti.. İkna olanlara, gözü kapalı evet diyenlere, ‘yetmez ama evetçiler' de eklenince Anayasa değişikliğiyüzde 58'le kabul edildi.. * Aradan çok zaman geçmedi.. Anayasa uzlaşma komisyonu önceki gün toplandı.. Yargı paketini ele aldı.. HSYK ile Anayasa Mahkemesi üzerinde dört parti uzlaşmaya vardı.. Yüksek yargı sil baştan!.. Yok yok, iktidar partisi mecbur kaldığından değil.. Hani üç parti uzlaşır, tek başına kalırsın da, ne yapalım deyip sineye çekersin ya, böyle bir durum değil.. İktidar partisi canı gönülden istiyor.. Başbakan, referandumda kabul edilen maddeler hariç yeni anayasa yapacağız demesini bile sineye çekecek kadar istiyor.. Yeni düzenleme hâkime, savcılara oy hakkı tanımıyor.. Kendi temsilcilerini gönderemeyecekler.. * 2010'da söylenen onca söze ne oldu? Onca lafa! Hani o değişiklik sayesinde hukukun üstünlüğü gerçekleşecekti!.. Gerçekleşmedi mi? Ne oldu halkın iradesi!. Hani en doğruyu onlar bilirdi, şaşmaz terazileri vardı! Terazinin ayarı mı kaçmış, topuzu mu şaşmış!.. Yüzde 58'lik hata mı olmuş.. Vali Bey hızını alamadı Eskiden de mi böyleydi bilmiyorum.. Diyarbakır'dayken değildi galiba.. İstanbul'a gelince yasakçı oldu.. Hem yasakçı oldu hem bir dediği bir dediğini tutmaz oldu.. Aslında dengesi 1 Mayıs'ta bozuldu.. İşgal kuvvetleri gelip Taksim'i ele geçirecekmiş gibi köprüleri kapattırdı, deniz ulaşımını, kara ulaşımını durdurdu, Taksim'e giden bütün yollara barikatlar kurdurdu, binlerce polis dikti.. Yarı sıkıyönetimle.. Çeyrek sokağa çıkma yasağıyla durumu kontrol altında tuttu.. Taksim'i halka kaptırmadı!.. 1 Mayıs'ı kutlatmadı.. * Gezi Parkı hafızalarda.. Bi öyle dedi, bi böyle dedi.. Çocukların yanında olmak isterdim diyerekçiçek attığı günün akşamı biber gazı bombaları yollattı.. Gezi Pakı'nı bi açtı bi kapadı.. Parkın adı aç kapa parkı oldu.. Cumartesi akşamı da aynı şeyi yaptı.. Bu defa ‘1 milyon kişi toplanacak' tweetlerinden korkmuş, parkı kapattı.. Gece yarısı açtı.. * Bizim Vali hızını alamamış olacak ki, Ergenekon davasının görüldüğü mahkemeye bile yasak getirdi.. Duruşmaya izleyici alınmayacağını açıkladı.. Sanıkların yakınları bile giremeyecekmiş!.. Beş yıl, altı yıl çile çekilmiş.. Kadın eşinin davasını, çocuk babasının davasını bıkmadan usanmadan izlemiş.. Karar duruşması.. Yasak hemşerim!.. Bence gazetecileri de milletvekillerini de sokmasınlar.. Hatta sanıkları bile almasınlar.. Mahkeme yazılı açıklama yapsın.. Haa.. ne dersiniz? Siyasetçilerin dilenden düşmeyen söz budur; hesabı sandıkta veririz.. Yani.. Seçmen mahkûm eder, beğenmiyorsa bir daha seçmez.. Peki, ya geride bırakılan onarılması zor veya imkânsız hasarlar.. Tahribatlar.. Hukukun arkasından dolanarak yapılan keyfi uygulamalar.. Onlar ne olacak? Siyasetçi bunun hesabını vermeyecek mi? Veya şöyle sorayım, bedeli sadece bir daha seçilmemek mi? * Biraz açalım.. Mesela, Taksim'e Topçu Kışlası adı altında AVM yapılsaydı.. Gezi Parkı betonlaşsaydı.. Bu da İstanbulluların hoşuna gitmedi diyelim.. Sandıkta hesap sorulsaydı.. İBB Başkanı bir daha seçilemeyecekti ama Topçu Kışlası aslan gibi yerinde duracaktı.. * Bu örnek varsayıma dayandı, somuta geçelim.. Bir önceki Sağlık Bakanı üniversite hocalarına takmıştı.. Niyeti neydi bilinmez!.. Performansa girmeyi kabul etmeyen hocaların hasta muayene etmesini, ameliyat yapmasını yasakladı.. Anayasa Mahkemesi bozdu.. Sen misin bozan.. Hukukun arkasından dolanıldı.. Bu sefer başka bakanlığı ilgilendiren kanun hükmündeki kararnamenin içine iki satır konularak halletmeye kalktı.. Çoğu hoca emekliliğini istedi.. Bir kısmı iki yıl ücretsiz izne ayrıldı.. Üniversiteler üniversite olmaktan çıktı.. (Galiba Bakan'ın amacı buydu, üniversite hastanelerine el koymak) Anayasa Mahkemesi KHK'daki o maddeyi de iptal etti.. 1 Temmuz'dan itibaren yok hükmünde.. Şimdi üniversiteler iki yıl izne çıkan hocalara geri dönün çağrısı yapıyor.. Emekliliğini isteyen hocaları da döndürmek için formül aranıyor.. İki yıl önceki tahribat onarılmaya çalışılıyor.. İki yıl içinde sadece hocalar zarar görmedi.. Hocasız kalan doktorlar da gördü, hastalar da gördü.. * Siyasetçi bu yaptığının hesabını vermeyecek mi? Bakanlık koltuğundan oldu ya!.. Yeter mi? Bir daha seçilip seçilmemesi de bizim elimizde değil.. Parti lideri isterse ‘mis gibi yere' koyar seçilir.. Eee.. Hesap nasıl soracağız.. Verdiği zararla mı kalacak? |
|
|
|