|
|
![]() Asrın davası olarak nitelendirilen bu davadan herkesin çıkarması gereken önemli dersler olduğu muhakkak. Türkiye darbelere yabancı bir ülke değil. Türklerdeki kut anlayışından, yani devletin hanedan mensuplarının ortak malı olduğu inancından kaynaklanan taht kavgalarını bir kenara bırakırsak, modern dönemlerde, ilk olarak; özellikle Osmanlının son dönemlerinde ortaya çıkan ve İttihatçıların 1913'te gerçekleştirdikleri kanlı Bab-ı Ali baskınıyla vücut bulan darbeci anlayış, Cumhuriyet tarihimiz boyunca demokrasimizin başında sallanan bir kılıç gibi varlığını daima hissettirdi. Devletin içinde derin bir yapılanma oluşturan ve kendilerini devletin sahibi gören bu ittihatçı anlayış, kendileri gibi düşünmeyen insanların devlet yönetiminde söz sahibi olmalarına hiçbir zaman tahammül göstermedi. Adeta kendilerini rejimin sigortası gören bu yapılar defalarca demokratik düzene müdahale ettiler. Yapılan bu hukuksuz müdahalelerin öncesinde, darbeye zemin hazırlamak ve sonrasında da hesaplaşmak için, kan dökmekten çekinmediler. 27 Mayıs 1960 darbesinde, ülkeye on yıl başbakanlık yapmış, kurtuluş savaşında ciddi kahramanlıklar göstermiş bir insanı ve iki bakanını, mesnetsiz iddialarla ve düzmece bir yargılama sonucu dar ağacına gönderdiler. Yassıada mahkemelerinin başkanı, sizi buraya gönderen irade asılmanızı istiyor itirafında bulunarak, aslında yargılamamanın ne kadar adil(!) olduğunu da ortaya koyuyordu. Daha sonra 12 Eylül 1980'de yine yıllarca süren kanlı, zemin hazırlama operasyonları sonucu, demokratik düzene tekrar müdahale edildi. Binlerce insan yargılandı, işkencelerden geçti. Yüzlercesi idam cezalarına çarptırıldı. Darbeyi yapan kudretli paşa, daha sonra yaptığı açıklamalarda denge olsun diye bir sağdan birde soldan astık diyerek yine bu yargılamaların adaletini(!) gözler önüne serecekti. 27 Mayıs darbesinden sonra, ortalama her on yılda bir balans ayarı yapılan demokrasimiz, son olarak 28 Şubat 1997 de post modern darbe ile yüzleşmek zorunda kaldı. Bu süreçte binlerce insan mağdur edildi. Devlet, bankalar marifetiyle milyarlarca dolar kayba uğratıldı. Toplumun büyük bir kesimini oluşturan mütedeyyin insanlar ötekileştirildi. Göz göre göre hakları gasp edildi. Elli yılı aşkın bir süredir, demokrasi tecrübesine sahip olan ülkemizde bu saydığım ve başarıya ulaşmış darbelerin dışında onlarca kez de darbe teşebbüsleri oldu. Talat AYDEMİR gibi başarılı olamayanlar bunu canlarıyla ödediler. Başarılı olanlar ise neredeyse kahraman oldular. Yani darbe yapıp başarıya ulaşanların yanına yaptıkları hep kar kaldı. O yüzden de darbeci zihniyet hiçbir zaman son bulmadı. Balyoz, Ergenekon ve 28 Şubat davalarının, yüz yıldır demokrasimizi tehdit eden, darbeci zihniyeti temizleme adına çok önemli davalar olduğu su götürmez bir gerçek. Şurası muhakkak ki; bundan böyle, bu ülkede darbe yapmayı kafasından geçiren hiç kimse çok rahat olamayacaktır. Ancak bu davalarla darbe tehlikesinin artık tamamen ortadan kalktığını düşünmek de saflık olur kanaatindeyim. Ergenekon yapılanmasının önemli aktörleri çok ciddi cezalara çarptırılmış olabilir, ancak, bu dava ile Ergenekon terör örgütünün çökertildiği iddia edilemez. Dava sürecinde sürekli gündeme gelen bir numara, deşifre edilemedi. Örgütün yargı, sermaye ve siyasi ayaklarına ulaşılamadı. Dolayısıyla, bugün bu örgüt her ne kadar önemli bir yara almış gibi görünse bile, varlığını sürdürüyor ve faaliyetlerine devam ediyor. Hatta daha sinsi ve konjüktürel hareket ederek, yedikleri bu darbenin verdiği hırsla daha bilenmiş olarak, uygun zamanı bekleyecekleri çok uzak bir ihtimal olmazsa gerek. Her ne kadar bu gün gelinen nokta da Türkiye'nin bu darbeci zihniyetle hesaplaşması ve bu zihniyetin önemli bir darbe yemiş olması sevindirici olsa bile, bu davalarla; bir zamanlar bu ülkeye hizmet etmiş insanların ağır cezalara çarptırılmış olması da çok acı verici bir durum. Keşke bu insanlar bulundukları makamların izzetini koruma adına bile olsa, bu derin tezgahlara alet olmasalar, milletin başına çorap örecek bu yapılanmaların içinde bulunmaya tenezzül etmeseler ve halkın iradesine saygı gösterselerdi, demekten de alıkoyamıyor insan kendini. Tüm bu yaşananlardan sonra; bu ülkede yaşayan tüm halklar olarak, halkın iradesine karşı yapılan bu darbelerden herkesin çok ciddi zararlar gördüğünü bir an bile hatırdan çıkarmadan, demokrasiye sonuna kadar sahip çıkmamız gerekmektedir. İcraatlarını beğenmediğimiz hükümetleri, devirmenin yolunun sandıktan geçtiğini unutmamak ve halkın demokratik tercihlerine saygı duymak demokrasiye olan inancın gereğidir. |
|
|
|