'Mülteciler'
Ülkeleri işgal edilmiş, iç savaşların, çatışmaların ortasında kalmış, evleri bombalanmış, malları yağmalanmış, yakınları, sevdikleri acımasızca zulme uğramış, katledilmiş veya kaybedilmiş, kendileri de her an aynı akıbeti bekleyen milyonlarca insan yaşıyor dünyada. Evet, biyolojik olarak yaşıyor ancak insanca yaşadıklarını söylemek mümkün değil. Sürekli ölüm tehdidi altında bulunan bu mazlum insanların, yurtlarında kaldıkları takdirde aynı zulüm, işkence, vahşet ve katliamdan kurtulmaları çok zor. Bu yüzden, çoğu işini, gücünü, evini, barkını, okulunu, yerini yurdunu, vatanını hatta bir kısmı ailesini terketmekte buluyor çareyi. Canını ve namusunu kurtarabilmek amacıyla doğup büyüdüğü topraklardan kaçarak bilmediği, tanımadığı topraklarda sıfırdan yeni bir hayata başlamak zorunda kalıyor. Kendilerini barındıranların insafına kalmış bir şekilde, ne verilirse onu yemek, ne verilirse onu içmek, neresi gösterilirse orada yatmak, ne denirse onu yapmaktan başka çareleri ve geri dönmek gibi bir seçenekleri de yok bu insanların. Üstelik bu, içinlerinde en iyi imkanlara sahip olabilenlerin tarifi...

Bu insanların ortak adı: "Mülteciler"...

Mülteci, Birleşmiş Milletler raporuna göre; "ırkı, dini, tabiyeti belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan kişi" anlamına geliyor. Mültecilerin içinde bulundukları insanlık dramı, her fırsatta insanlık, özgürlük, demokrasi nutukları atıp ardından onlara ve onları mülteci konumuna getiren insanlık dışı olaylara kayıtsız kalan günümüz batı dünyası ve uluslararası toplum için tarihi bir utanç vesilesi...

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Ofisi raporlarına göre, 2012 yılında dünyadaki mülteci sayısı 7 milyon 600 bin kişiyi aştı. Açıklanan rapordaki verilerin, 2013'ün ilk yarısında Suriye'yi terkeden 1 milyon mülteciyi kapsamadığı belirtildi. Ülkeler bazında Irak, Afganistan ve Somali ilk üç sırayı paylaşıyor; bunların ardından son iki senede 4. sıraya yerleşen ülke ise Suriye.

Suriye'deki durum için "son 20 yılın en büyük krizi" tesbitini yapan BM'in raporlarına göre, Mart 2011'den itibaren Suriye'den 2 milyon mülteci çıktı ve bu sayı gittikçe artıyor. 20 milyonluk Suriye nüfusunun toplam 8 milyonu şu anda mülteci konumunda. Ülkeden kaçamayan 6 milyon kişi sınırda mülteci halinde yaşıyor. Ülkeyi terkedebilmiş olan mültecilerin 1 milyonu çocuk ve bu çocukların 720 bini de 11 yaşın altında. Bunun dışında, sadece Suriye içinde 2 milyon çocuk evini terketti.

Suriye'den en çok mülteci kabul eden ülkeler Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak. Mülteciler bu ülkelerde kendileri için kurulan kamplarda yaşıyorlar. Türkiye'deki kamplarda barınan mülteci sayısı 500 bin civarında ve bunların yarısı, yani 250 bini çocuk. Lübnan'da ise her 6 kişiden biri Suriye'li. Ürdün'de 130 bin civarındaki Suriyeli mültecinin yaşadığı çöl ortamındaki Zateri kampı ülkenin 4. büyük şehri haline gelmiş durumda.

Geçtiğimiz günlerde Esed rejiminin muhaliflere, çoluk-çocuk, bebek ayırdetmeden yönelttiği kimyasal silah saldırısıdan sonra iyice yaşanmaz hale gelen Suriye'den "her gün" (dikkat edin, hafta ya da ay değil) on binlerce kişi kaçmaya devam ediyor. Bu alçakça saldırıda hayatlarını kaybedenlerin sayısı henüz tesbit edilebildiği kadarıyla 2500'ü aştı. Ölümcül yaralı ve komadakilerin toplam sayısı ise onbine yaklaşıyor. Sarin gazının etkisiyle çırpınarak, can çekişerek hayatlarını kaybeden ve çoğunluğu çocuklardan oluşan bu kayıplar rejimin masum insanlara yönelik gözü dönmüş şeytani sadist yaklaşımını açıkça ortaya seriyor.

Suriye'nin yanı sıra Irak halkının da neredeyse yarısına yakını mülteci konumunda. Dünyada mülteci olarak yaşayan Iraklıların sayısı 4 milyonun üzerinde. Iraklılar halen kendi ülkeleri dışında 90 ayrı ülkede yaşıyorlar ve en büyük kopma BAAS iktidarı döneminde oldu. Komünist BAAS rejimi, insani haklarını ve ibadet özgürlüğünü elinden aldığı Müslümanlara karşı uyguladığı şiddet ve baskı politikasıyla halkın büyük bölümünü göçe zorladı. İran-Irak savaşı, Kuveyt savaşı, Saddam'ın kimyasal silah kullanma tehdidi ve katliamları ve mezhep ayrılıklarının kışkırtılması gibi kardeşi kardeşe kırdırtan etkenler de Irak halkının ülke dışına iltica etmesinde önemli rol oynadı. Halepçe katliamından kaçan 60 bin Iraklı Türkiye'ye sığındı.

Mültecilerin en yoğun çıktıkları ülkelerden biri de Afganistan. Bilindiği gibi önce Rusya'nın işgali, ardından Amerika'nın müdahalesi ve 11 Eylül saldırısının faillerini araştırma gibi olaylar Afgan toplumu üzerinde sürekli bir baskı ve şiddet ortamı oluşturdu. Halen de Taliban kaynaklı pek çok şiddet olayı ve yoğun mezhep çatışmalarından dolayı Afganistan'da birçok insan mülteci konumunda. Yüzde 95'i İran ve Pakistan'a yerleşen savaş ve şiddet mağduru bu mülteciler son derece sıcak çöl ortamlarında kurulmuş kamplarda kalıyorlar. Buralarda kadınlar ve çocuklar birkaç kilo un alabilmek için sıcakta saatlerce yardım gelmesini bekliyorlar. Yine suların kirliliğinden dolayı özellikle çocukların etkilendiği salgın hastalıklar oluşuyor.

Filistin de mültecilerin konumu bakımından hayret verici bir görünüme sahip. Filistinli tam 4.5 milyon mültecinin 1.5 milyonu yine kendi topraklarında, Batı Şeria ve Gazze içinde mülteci konumunda. Filistin'in işlevsel bir ekonomisi olmadığından buradaki mülteciler hiçbir geliri, varlığı ve işi olmayan, bir kap yemeğe muhtaç insanlar. Kendi ülkelerinde, evleri, işleri, okulları, çevreleri, komşuları, sosyal hayatları olmadan, BM'in kurduğu kamplardaki çadırlarda mülteci hayatı sürdürüyor.

Görüldüğü gibi Filistin'den bahsedildiğinde konu sadece İsrail-Filistin savaşında yaşanan kayıplarla, acılarla sınırlı değil. Bu kamplarda sefalet ve yokluk içinde yaşam mücadelesi veren çocukların, annelerimizin, kız kardeşlerimizin, erkek kardeşlerimizin perişan durumu da acı tablonun diğer yüzü.

Buraya kadar ele aldığımız belli başlı ülkeler dışında daha başka birçok üçüncü dünya ülkesi, sürekli mülteci çıkarmakta. 18 milyon insanın açlıkla mücadele ettiği Afrika'da 100 binlerce mülteci nüfus var. 2011'deki kuraklıkta 260 bin kişi hayatını kaybetti. 20 yıl önce 90 bin kişi için yapılmış Kenya'daki mülteci kampına 600 bin kişi sığınmış durumda. Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde, zengin elmas yataklarına rağmen on binlerce insan mülteci hayatı sürüyor.

Sudan, Libya, Tunus, Somali, Burma, Çeçenistan... İnsanların yaşam mücadelesi içinde olduğu ülkeler saymakla bitmiyor. Elbette, ülkesindeki zulümden kaçtıktan sonra kamplarda çadırlarda sefalet dolu bir yaşantıya mahkum olmak da insanca bir çözüm değil mülteciler için. Bu kampların birçoğunda altyapı ve güvenlik diye bir şey yok, su ve gıda sıkıntısı en üst düzeyde, temizlik ve hijyen ortamı ise en düşük seviyelerde. Hastalık, salgın, kirlilik kol geziyor. Ortam çoğunlukla toz, toprak, kum ve çöl ortamı, yeşillik yok, akarsu yok...

Yeryüzünde milyonlarca mazlum insan bu koşullarda ızdırap ve yokluk içinde acı çekerken ne yazık ki birçok kişi rahat evlerinde, klimaları ya da kaloriferleri açık, buzdolapları dolu bir halde televizyonlarında bu zavallıların haberlerini bir iki dakika izledikten sonra hiçbir şey olmamış gibi günlük hayatına, işine gücüne okuluna devam ediyor. Kendini bir an için bu insanların yerine koyup onların sıkıntısına bir çözüm düşünmüyor, bu insanlara nasıl yardım eli uzatılır gibi bir düşünce aklına bile gelmiyor, vicdanı harekete geçmiyor.

Örneğin Afganistan'da, Suriye'de, Irak'ta sokağa çıkan bir insanın görebileceği manzara füzelerle, bombalarla paramparça edilmiş binalar, her yanı harabeye çevrilmiş susuz, yeşilliksiz şehirlerden başkası değilken bir kısım insanların en büyük vicdan gösterisi 'vah vah' demekten öteye geçmiyor.

Yalnız şunu da düşünmekte fayda var. Buraya kadar konu ettiğimiz mültecilerin de bir çoğu, çok değil üç beş sene, belki de on sene önce rahat evlerinde sıcak yataklarında yatarken bugün bu durumdalar. O nedenle, bir takım olayları kendinden uzak, sadece dünyanın bazı bölgelerine, belirli insanlarına mahsus gören, müstağni, duyarsız, umursuz ve tepkisiz bazı zihniyetlerin aynı felaketler başlarına gelmesi durumunda başkalarından ilgi ve yardım bekleyeceklerini hesap etmeleri gerekir.

Bugün Suriye ile ilgili olarak yaşanan son gelişmelerde ise tüm komşu ülkelerin bu ülkedeki zulümden kaçan herkese kapısını kolaylıkla açması ve bu masum insanları barındırması da bir vicdan görevidir.

Yeryüzündeki eşitsizliğin, adaletsizliğin, zulmün ve insanlık dışı uygulamaların dünya tarihinde görülmemiş en uç noktaya vardığı bir dönemde yaşıyoruz. Bütün yazılarımda belirttiğim gibi dünya üzerindeki sorunlardan, sıkıntılardan, belalardan kurtulmanın yegane anahtarı Müslümanların dost ve kardeş olması, dayanışması ve tek bir kuvvet halinde birleşmesidir. İslam Birliği'ni her yazımda gündemde tutmamın, her vesileyle hatırlatıp teşvik etmemin en önemli hikmetlerinden biri de işte bu yazımın konusu olan Mülteciler gibi pek çok mazlum insanın çektiği acı ve sıkıntıların son bulmasının ve bu insanların hakları olan insani yaşam standartlarına kavuşmalarının ancak ve ancak İslam Birliği'yle gerçekleşecek olmasıdır inşaAllah.

Müslümanların birlik olması, ittifak etmesi, yardımlaşması konusunda gösterilecek gaflet, gevşeklik, erteleme, tedirginlik gibi zaaflar ise yeryüzünde kötülerin birçok insana acı ve sıkıntı çektirmeye devam etmesine izin vermekle aynı anlama gelecektir. Bunun da vebali birlik olmaya yanaşmayan, İslam Birliği'ni sözle bile telaffuz etmekten kaçınan kimselerin boynuna olacaktır. Bunlar, "İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur." (Enfal Suresi, 73) ayetinin emrini yerine getirmeyerek yeryüzünde fitne ve bozguna geçit vermiş ve bunun sorumluluğunu taşıyan insanlar olacaklardır.

Sevginin, şefkatin, bereket, bolluk, barış, güzellik, huzur ve refahın kaynağı olan Kuran ahlakı ve bu ahlakı tüm dünyaya duyuran İslam aleminin manevi lideri Hz. Mehdi'nin etrafında kenetlenecek İslam Birliği, yalnızca Müslümanların değil, bütün dinlere, inançlara, mezheplere mensup ya da inançsız olan insanlar için de yegane kurtuluş yolu olacaktır, Allah'ın izniyle. 



2013-09-10