Yaşarken Kıymetim Bilmemişse...
YAŞARKEN KIYMETİM BİLMEMİŞSE,

DOST OLUP KALBİME GİRMEMİŞSE,

SEVEREK YÜZÜME GÜLMEMİŞSE,

NEYLEYİM ÖLÜNCE GÖZYAŞLARINI.

Yazıyı tekrar tekrar okudu. Okudukça gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Öyle ki gözlerinden akan yaşlar sele dönmüştü. Peçeteyi aldı, yüzünü silmeye çalıştı. Ne kadar ağladı bilemiyordu...
 
Başı zonkluyor, gözleri kararıyordu. Nerede olduğunu hatırlamaya çalışıyor bir türlü başaramıyordu. Doğrulup kalkmaya çalıştı ama olmadı. Yatağa yığıldı kaldı. Vücudu sanki kaskatı kesilmiş, beyni durmuştu. Ne olmuştu, neredeydi?

Gözlerini tekrar araladı. Tavana, duvarlara, karşısında duran aynalı dolaba boş gözlerle baktı. Yavaş yavaş yataktan doğruldu, üzerinde bir ağırlık, bir uyuşukluk vardı. Kendine gelemiyordu. Yakınlarda sesler geliyor ama neler konuşulduğunu anlayamıyordu. Kendini bıraktı. Bir müddet şuursuzca uzandı, kalakaldı yatağın üzerinde.

Sonra ağır ağır kendine gelmeye başladı. Gözlerini açtığında hemşireyi başucunda gördü. Hemşirenin yardımıyla doğruldu. Karyoladan inip ayağa kalkmaya çalıştı. Ayakları kendisini taşımıyordu. Karyolaya oturup bir müddet bekledi. Hemşirenin yardımıyla lavaboya kadar gitti. Elini yüzünü yıkadı. Biraz ferahladığını hissetti. Yatağa doğru yönelerek kendisini tekrar yatağa attı.

Hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmeye başladı.

Çok talibi vardı. Taliplerini kendine layık göremiyor, hepsini reddediyor, hiç birine evet diyemiyordu. Babası trafik kazası geçirip yatağa mahkûm olunca hayatı karadı, dünyalar başına yıkıldı.

 Daha önce haz duyduğu şeyler kendine tatsız tuzsuz gelmeye başladı. Kabuğuna çekildi. Hiçbir şeyden zevk alamıyor, dalıp dalıp gidiyordu.

 Bir gün babasının, annesine; 'Aslı şimdiye kadar tüm taliplerini geri çevirdi. Yaşı geçiyor. Benim halim belli. Yatağa mahkûm oldum. Ne kadar yaşayacağım belli olmaz. Bu dünyadan göçmeden Aslı'nın mürüvvetini görmek nasip olacak mı' dediğini işitti.

Demek ki canı kadar sevdiği biricik babası kendisi için çok üzülüyordu. Babası şimdiye kadar Aslı'yı hiç üzmemiş tüm sevgisini O'na vermişti. Şimdi sıra kendisinindi. Babasını mutlu etmek görevinin kendisine verildiği hissine kapıldı.

 Ne olursa olsun, kim gelirse gelsin ilk talibine evet diyecek, babasının son arzusunu yerine getirecekti.

 Öyle de oldu. 15- 20 gün sonra nasibi açıldı. Dünürcüler geldi. Aslı'yı babasından Allah'ın emri, Peygamberimizin kavliyle istediler. Hiç kimse Aslı'nın ‘evet' diyeceğini beklemezken Aslı, ' Babam bilir' diyerek evlenme teklifini kabul etti.

 Derken düğünleri oldu. Sadece babasını mutlu etmek için evet diyen Aslı kocasına ısınamadı. Sevemedi kocasını. Kocasının, onu çok sevmesine rağmen hep mesafeli davrandı. Kocası evde olmadığı zamanlar kaderine sitem edip saatlerce ağlardı.

 Koca bir ömür geçmiş evliliklerinin 35. yılını geride bırakmışlardı.


Bir gün kocası kalp krizinden ölünce beyninden vurulmuşa döndü. Çok ağladı, günlerce gözyaşı dinmedi. O'nun ayrılığına dayanamadı.

 Meğer kocasını ne kadar da seviyormuş. Bunu, kocası öldükten sonra anlamıştı. Geriye dönüp baktığında kocasına karşı çok haksızlık ettiğini anlamış ama yapacak bir şey kalmamıştı.

 Ölümünden 9-10 gün sonra kocasından kalan eşyaları karıştırırken her zaman çekmecede duran defterin ilk sayfasındaki yazı dikkatini çekti.

 Büyük bir özenle yazılan yazıda;  'Sevgili eşim yaşarken kıymetim bilmemişse, dost olup kalbime girmemişse, severek yüzüme gülmemişse, neyleyim ölünce gözyaşlarını' yazıyordu.

 Hastaneye kaldırılmasına sebep olan yazı buydu.

 Acı, üzüntü ve ağlamaktan vücudu iflas etmiş ve bayılmıştı.

 


2013-10-23