Kutuplaşma Engellenmeli Birleştirici Olmalıyız
İnsanlar arasındaki fikir ayrılıkları yüzünden toplumlar içinde tarih boyunca çeşitli kutuplaşmalar meydana gelmiştir. Bu kutuplaşmalar çoğu zaman nesiller, hatta çağlar boyu sürmüş; bir çoğunun sonucu çatışmalara, savaşlara kadar uzanmış; hatta soykırım ve kitle katliamlarına dahi yol açmıştır.

Zihniyet hep aynı olmuştur: 'Benim fikrimi, tarzımı, bakış açımı, dünya görüşümü kabul ediyorsan bendensin, kabul etmiyorsan benimle birarada yaşayamazsın', hatta daha da radikal yaklaşıma göre '... yeryüzünden silinmelisin'.

Elbette ki kutuplaşmadan kastım, toplumda -demokrasinin gereği olan- farklı görüş ve düşüncelere sahip insanların var olması değildir. Kutuplaşma, bu farklı görüşlere sahip insanların zıt uçlarda birbirleri aleyhine nefret, kavga ve düşmanlığa varan bir cepheleşmeye girmeleridir.

Kutuplaşmaya konu olan belli başlı örnekler arasında:

Katolik-Protestan;

Sünni-Şii;

Türk-Kürt;

İsrail-Filistin;

Komünizm-Kapitalizm;

Sağcı-Solcu;

İnançlı-İnançsız;

Çevreci-Sanayici;

İktidar-Muhalefet;

A Partisi-B Partisi;

A Takımı-B Takımı;

Genç Nesil-Yaşlı Nesil;

Zenci-Beyaz;

Zengin-Fakir;

İşçi-İşveren;

ABD-Rusya;

Ana Dil-Yabancı Dil... gibi unsurları sayabiliriz. Tabi bu listeyi sayfalarca uzatmak mümkün.

 

- Katolikler, Protestanları Hıristiyanlığı aslından uzaklaştıran kimseler olarak görürken Protestanlar da Katolikleri Kutsal Kitabı çarpıtıp belli kesimlerin çıkarları doğrultusunda "ruhbanlığı" sözde bir dini kurum olarak uyduran bir mezhep olarak tanımlarlar.

- Sünniler ve Şiilerin her ikisi de İslam dinini en doğru kendisinin yorumladığını diğerinin yanlış, sapkın bir yolda olduğunu savunur.

- Bir kısım bölücü mihraklar, Türk ve Kürt etnisitelerini kullanarak toplumu iki karşıt gruba ayrıştırmayı yani kutuplaştırmayı hedeflemektedir.

- İsrail ve Filistin halklarının önemli bir bölümü bugün yaşadıkları toprakların gerçek sahiplerinin kendileri olduklarına diğer toplumun ise oradan sürülüp çıkarılması hatta yok edilmesi gerektiğine inanırlar.

- Komünistler ve Kapitalistler insanlığa mutluluk ve refah getirecek olanın yalnızca kendi ideolojileri olduğunu, diğer görüşün ise tam aksine insanları felaketlere sürükleyeceğini savunurlar. Sağcı ve solcu kutuplaşmasında da aynı mantık geçerlidir.

- İnançlı ve inançsız insanların bir bölümü, birbirlerinin yeryüzünde varlığına bile tahammül edemeyecek derecede bir fanatizm içinde karşıt kutuplarda yer alırlar.

- Bir kısım çevreciler sanayicileri doğa katili olarak görürken, bir kısım sanayiciler de çevrecileri teknoloji, kalkınma ve ilerleme düşmanı olarak değerlendirir.

- İktidar - muhalefet ilişkilerinde de özellikle muhalefet, büyük çoğunlukla hemen her konuda karşı tarafı yanlış ve haksız göstermeye, karşı tarafın tam zıttı görüşü savunmaya özen göstererek farklı bir kutbun temsilciliğini yapar. Birçok siyasi partinin tutumu da aynı şekildedir.

- Genç nesilden bazıları yaşlıların çağdışı, modası geçmiş, geçerliliği kalmamış görüşleri savunduğunu düşünürken, kimi yaşlılar da gençleri tecrübesiz, akılsız, kendileri olmadan doğruları bulabilmekten aciz insanlar olarak görebilir.

- Beyazların bir kısmı zencileri alt sınıf, aşağı bir ırk olarak tanımlarken, zencilerin bir bölümü de tüm beyazları ırkçı, adaletsiz, sömürü yanlısı olarak suçlayarak ırkçı ayrımcılığın ve kutuplaşmanın temelini atarlar.

- Bazı zenginler fakirleri kendi sosyal çevrelerinde ve yaşam alanlarında görmek dahi istemedikleri ikinci sınıf insanlar olarak sayarken, kimi fakirler de dürüst ya da sahtekar, ahlaklı ya da ahlaksız ayrımı yapmadan tüm zenginleri önyargılı biçimde "hırsız", "hak yiyen", "adaletsiz" kimseler olarak damgalarlar. Bir kısım işçi ve işveren ilişkileri de aynı zihniyete dayanır ve sonucunda sınıf kavgaları ortaya çıkar.

- ABD ve Rusya arasında yüzyıla yakın süredir devam eden global süper güç olma rekabeti dünya çapındaki en büyük kutuplaşmalardan birini doğurmuştur. Öyle ki bu, çoğu zaman dünya barışını tehlikeye sokacak hatta tüm dünyayı yok edecek derecede korkunç sonuçlara yol açabilecek bir kutuplaşma olmuştur...

- En belirgin örneği Türkiye'de görüldüğü gibi, aynı ülkede yaşayan farklı etnik kökenlere sahip toplumların konuştukları anadil gibi masumane bir konu bile çeşitli çıkar odaklarının provokasyonlarıyla ciddi bir bölücü kutuplaşma unsuru haline dönüşmüştür.

Görüldüğü gibi, "şeytan"ın insanları kutuplaştırmak yani aralarında kin, nefret ve düşmanlığı besleyerek onları zıt uçlarda karşı karşıya getirmek, birbirine düşürmek; birlik ve düzeni bozmak, bölmek, parçalamak; fitne ve kargaşa çıkarmak; kavga, çatışma ve savaşları körükleyip kan dökmek için yer, zaman, ortam ve koşullara göre kullandığı çeşit çeşit taktik, teknik ve hileler mevcuttur.

Oysa dikkatli, şuurlu ve sağduyulu değerlendirildiğinde kutuplaşmaların gerçekte hiçbir akılcı dayanağı olmadığı, tamamen duygusal, inatçı, sevgisiz, saldırgan, düşüncesiz bakış açılarının ürünü olduğu rahatlıkla görülür.

Son verdiğimiz ana dil örneğinden yola çıkarsak, aslında bu son derece akılcı ve teknik olarak çözümlenebilecek bir konudur. Elbette her toplumda olduğu gibi Türkiye'de de pek çok farklı etnik kökene mensup, Laz, Kürt, Çerkez, Türk, Arap, Boşnak, vs. vatandaşımız mevcuttur. Elbette bunların kendi aralarında kendi kültürlerini yaşamaları, kendi ana dillerini konuşmaları, kendi beğendikleri isimleri kullanmaları son derece doğal bir durumdur.

Ancak tüm bu etnik unsurları bünyesinde toplayan ve hepsinin ortak ülkü ve tarihinin sonucu olan millet ve devlet kavramlarının bekası için ortak bir dil olması gerekliliği açıktır. Aynı ülkenin insanlarının elbetteki birbirlerini anlamaları ve iletişim halinde olmaları için en pratik çözüm ortak bir resmi dil olmasıdır. Bu da halkın, hangi etnik kökene sahip olursa olsun çoğunluğunun kullandığı, konuşup anlaştığı dil olan Türkçe'dir. Ortada kesinlikle bir üstünlük iddiası değil, pratik ve tarihi bir gerçeklik vardır. Dolayısıyla bunu gurur meselesi yapmanın, ayrımcı bir unsur haline getirmenin art niyet dışında bir mantığı yoktur. Yüce Türk milletinin bu sinsi plana hiçbir şekilde geçit vermeyeceği de çok iyi bilinmelidir.

Türkçe yerine etnik anadillerin resmi dil ve eğitim dili haline getirildiği bir uygulamada en büyük zararı görecek yine etnik azınlıklar olacaktır. Böyle bir uygulama olduğu takdirde, Kürt kökenli vatandaşlarımız toplumun büyük kesimiyle iletişim kuramayacak, anlaşamayacak, derdini anlatamayacak, Türkiye'nin farklı bölgelerine gittiğinde yabancı psikolojisi yaşayacak ve kendi ülkesinde izole, başkalaşmış bir konuma girecektir. Ortak bir anadili konuşma kolaylık ve lüksünden mahrum kalacaktır. Bunun da Kürt kardeşlerimize yapılacak en büyük kötülüklerden biri olduğu ortadadır.

Yazımın başında saydığım kutuplaşma çeşitlerine tekrar göz atarsak, bunların tamamının ortak çözümü, ancak taraflar arasındaki inatçılık, öfke, nefret, saldırganlık gibi negatif duyguların, yerlerini saygı, sevgi, şefkat, anlayış, alttan alma, affedicilik, dostluk ve kardeşlik duyguları gibi üstün ahlaki vasıflara bırakması sayesinde olabilir.

Bu üstün ahlak özelliklerini ise bize en doğru, en kusursuz ve eksiksiz olarak açıklayan kaynak Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim'dir.

Dolayısıyla İslam ahlakını insanların kalbinde yerleşik kılma dışında hiçbir gerçek çözüm yoktur. Nitekim, bugüne kadar siyasi, sosyal ya da teknik çözümlerin hiçbir kalıcı sonuç vermediği defalarca denenmiş ve görülmüştür.

Resulullah (sav)'ın ahir zamanda müjdelediği Hz. Mehdi'nin gelmesiyle birlikte tüm dünyada Kuran ahlakı hakim olacak ve kutuplaşma gibi yüzyıllardır toplumlara bela olmuş suni sorunlar da ortadan kalkacaktır, Allah'ın izniyle.


2013-11-11