|
|
![]() İcim kıpır kıpır şeb-i Arüs, töerenlerine katılım ve kim olursan ol nirden gelirsen yine gel düstüru na ayak uyup gezdim dünyayı gördüm konyayı diye cihan dünyaya nam salmış yeşillere bürünük o dünyanın en böyük ovası icinde yer alan o ucu bucagı görünmeyen ovanın icinde yer tutmuş güzelim şehre dogru sefere cıkacagız gali nasip olursa ya nasip ya nasip. İşte hec bi şey deel de sadece okuyup televizyonda gazetelerden görüp bir kac kitaptan karıştırdıgımız bilgilerle her yıl yapılan tüm dünyaya hayran hayran kendinden geciren o semazenlerin kugu gibi sessizce kendi halinde dönüp dönüp takva gibi mest eden o huşu icinde sanki bu dünyadan ilişigi kesik gibi öylesine huşu icinde nagmelere kaptırıp kendi halinde sessizce insanları tıpkı kendinden gecmiş gibi bırakıp öyle dalıp gittigini görmeye gidiyoruz bakam gali.. Saatin calması ile ya bismillah deyip kalkıp iki rekat şükür namazı ede edip zaten hazır olan eşyalarla birlikte sabahın köründe coktan yola cıkmıştık uşak,tan her sis li puslu yol boş nuri şeker caddesinden başlayan yolculugumuz cınar agaclarının yorgun bitkin hala ayakta kalnlarının eşliginde yeni devlet hastanesi ne bakıp tarihi uşak şeker faprikasına el sallayıp uşak havalanını gectik yallah taa nbohutova istasyonuna varmışız karşıda bizim kırka köy sabahın yeni yeni yerleri daha agartmasada o sis hala dagılmamış matemde gibi sangi daaa bizim köy diyebildik. Derken banaz ilcemiz ve dumlupınar rampasına vardık ve o muhteşem görünümü ile tüm dünyayı selamlayan tüm dünyada onun aziz duruşunu saygı ile bakıp bekleyen ,,ATATÜRK,, e biz de selam edip afyon şehir merkezine girdigimizde coktan şafak sökmüş ve insanlar birer ikişer dışarlarda hava sovuk yer yer kar var daglarına kurban olem o ne güzel yer buralar belki de onca şehit kanı ile yogrulmuş güzel anadolu ile belki ondandır.. kaymagı ile meşhur bu ilimiz şimdilerde hamaları şifalı sularaı kavşakları ile demir yolu ile batıyı doguyu birleştiren yol ayrımları ile cazibe merkezi olmuş da.. Hani az gittik uz gittik koca yolda düz gittik ve onca köy ilce derken yol bizi konyanın o bozkırına sag salim vardık sora sora az yorgunluktan sonra trafik cok yogun ve bi hızlı tur atam dedik cok gıymetli bi arkadaş eşlik etti o anlattı biz dinledik ve dedi. Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında 'Bilginlerin Sultânı' ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur. Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrıldı. Sultânü'I-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaştılar. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ'be'ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldiler. Karaman'da Subaşı Emir Mûsâ'nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler. 1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi. Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi. Konya'da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi. Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler. Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayınınGül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'ndaki bugünkü yerine defnolundu. Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'de 'mutlak kemâlin varlığını' cemalinde de 'Tanrı nurlarını'görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar. yaşamını 'Hamdım, piştim, yandım'sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen 'Şeb-i Arûs' diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu. Hz. Mevlânâ'nın Vasiyeti: Size, gizlide ve açıkta Allah'tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır. 'Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir' Ya üstat böyle mevlanayı gezerken türbede iki tane dikili taş var eski kabirler de kabrin başındaki taşlar kişileri belli edermiş erkek mi kadın mı diye ama burada iki taş var belli ve ilginc geldi rehbere sordum niye böyle diye rehberin söyledigi şıu idi orada yatan,, veledi,, ile birlikte aynı kabiri paylaşıyorlar dedi.bu vasiyet mi gelenek mi tam anlayamadım. Evet bu yıl Mevlananın 740 vuslat yıldönümü,kutlandı belki bu yıl gecen senelere oran daha bi güzel daha bi şen daha bi anlamlı idi ve daha daha fazla tanımamız onu okumamız ziyaret edip bilgi ile anlayış ile sevgi ile ziyaret etmek ve devamında onun desturu hakkında kendimize pay cıkarmamız şu yalan dünyada ne kadar elzem. Hadi ülkemiz soguk ve yogun bi kış şartları ile meşgul biz de yolculuk var yolcu yolda gerek taaa konyadan tüm dünyaya kardeşlik birlik beraberlik saygı sevgi ile bol huzur dolu muhabbetler. Köyüme az ugrayan bu yıl kış kar yagmur,a ragmen yüce yaradan vakti zamanı gelince bu tarfa da rahmetini verir deyip köyüm kırkadan sisli puslu havanın daha dagılmadıgı şu zor günlerin bir an önce dagılıp güneşli huzurlu günlerin gelmesi dilegi ile en natürel selam saygılarla salaıcakla kalın . Üstadımm.. |
|
|
|