İktidar Cemaat Savaşı ve Din
Yaklaşık son on gündür ülkemizde yaşananlar sanıyorum halkımızın büyük bir çoğunluğu tarafından büyük bir ilgi, heyecan, üzüntü ve ibretle izleniyordur. 17 Aralık 2013 sabahı İstanbul'da başlatılan ‘yolsuzluk ve rüşvet' operasyonları neticesinde ortaya çıkan hazin tablo her açıdan incelemeye ve yorumlamaya değer pek çok ilginç konuyu ortaya çıkarmıştır. Başlangıçta değişik kaynaklara bağlanmaya çalışılan ‘yolsuzluk ve rüşvet' depreminin gerçek nedeni artık herkes tarafından gayet iyi bilinmektedir. Ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet operasyonları ile ardından gelen siyasi deprem ve ‘devlet ayrışmasının' asıl nedeni, iktidar ile cemaat arasında yaşanan fikir ayrılıkları ve bir nevi ‘güç' mücadelesidir. Cepheler arasındaki sorunlar elbette ki geçen hafta aniden çıkmış değildir. Bugün yaşanmakta olan iktidar- Cemaat Savaşı'nın temelinde belki birkaç yıldır değişik konularda yaşanan fikir ayrılıkları ve özellikle de dershanelerin kapatılması konusunda hükümet kanadının aldığı ısrarcı tutum yatmaktadır. Bunu artık herkes bilmektedir.

Son aylara kadar malum olduğu üzere cemaat kanadı ile iktidar kanadı gayet uyumlu bir şekilde çalışmalarına devam etmekteydiler. Cemaatin devlet içindeki yapılanmasına ve her türden faaliyetlerine hükümet izin ve hatta destek vermiş, karşılığında da cemaatten tam destek almıştı. Dershane krizinin başladığı günlere kadar her iki tarafta karşı tarafa methiyeler düzüyor iken bugün her iki tarafta akıl almaz iddialarla, yolsuzluk, sahtekarlık ve riyakarlık suçlamalarında bulunuyor ve karşı tarafı suçlama ve yok etme çabaları içine girmiştirler.

Burada asıl altı çizilmesi gereken çok önemli bir konu her iki kanadın da fikirlerini, söylemlerini ve eylemlerini tam olarak ‘İslami ilkeler' üzerine oturtmuş olmalarıdır. Hem iktidar kanadı, hem de cemaat kanadı çalışmalarını sadece ‘Allah Rızası' için yaptıklarını, doğruluk, dürüstlük ve İslami ilkeler çerçevesinde faaliyet gösterdiklerini her fırsatta ifade etmişlerdir. Dolayısıyla da taraflar arasında savaş çıkana kadar her iki taraf karşı tarafın faaliyetlerinin ulviliği, yüceliği ve doğruluğu konusunda söylenecek ne varsa söylemişlerdir.

Peki bugün neler söyleniyor?

Malum olduğu üzere, yaklaşık 1 haftadır her iki kanadın da söylemleri tamamen değişmiş bulunuyor. Hem iktidar hem de cemaat kanadı karşı taraf aleyhinde olumsuz, yıkıcı, aşağılayıcı, yok edici her türden ifadeyi kullanmaya başlamışlardır. Düne kadar İslami ilkeler rehberliğinde ‘dost' olan iki kanat bugün kendilerince yine İslami ilkeler ışığında ‘düşman' oluverdiler.

Şimdi soruyorum;

Böylesine bir ortamda artık tarafların söylediklerinin halkın geneli nezdinde herhangi bir inandırıcılığı olabilir mi?

Dinimizin ilkeleri değişmediğine göre, ne değişti de düşman oldunuz ve birbirinizi en ağır ithamlarla suçluyorsunuz diye sormazlar mı insana?

Dün sadece ‘Allah Rızası' için çalışanlar ne oldu da bugün bir anlamda ‘kendileri' için çalışmaya başladılar? Zira yaşananların ‘Allah' katında makbul olmayacağı sanırım herkesin malumudur.

Değerli okurlarım burada asıl sorun nedir biliyor musunuz? Genel anlamda din veya inançlar üzerinden siyaset yapılması gayesiyle değişik oluşumların kurulmasıdır. Zira bugün ve bugüne kadar yaşananlar din üzerinden siyaset yapanların bir şekilde dini ilkelerden uzaklaştıklarını ve kolayca bir takım yolsuzluklar ve kirlenmeler içine girebildiklerini açıkça göstermektedir.

Bir ülkeyi yönetmek demek, devasa kaynakların üzerine oturmak ve o kaynakları yönetmek demektir. Dolayısıyla iktidara gelenlerin her anlamda ‘temiz' kalabilmesi için sadece ‘dini bütün olmak' asla yeterli değildir. Bunun ötesinde bir takım istisnai ve insani özelliklerin de taşınması gerekmektedir.

Bu ülkede artık din üzerinden siyaset yapılmasına, bir takım payeler elde edilmesine ve bir takım rant gruplarının oluşturulmasına asla izin verilmemelidir. Halk bu noktada çok uyanık olmak zorundadır.

Din, insanlarla ‘Allah' arasında olan bir konudur ve orada kalmalıdır. Gerçek dindarlar da zaten dinlerini sadece ‘Allah Rızası' için yaşamayı tercih ediyorlar. Sadece Allah rızası için evlerinde ve gözlerden uzak bir şekilde ibadet yapanlar, dinlerini yaşayanlar inanıyorum ki en makbul mertebeye ulaşanlardır.

Prof. Dr. Mustafa EROL


2013-12-27