Cemaat Ayağına Kurşun mu Sıktı?
Pir Sultan Abdal, yüz yıllar öncesi bir şiirinde; 'Şu ellerin taşı bana hiç değmez İlle dostun bir tek gülü yaralar beni' derken17 Aralık olayından sonra Başbakan Erdoğan da; '28 Şubat, Post-Modern darbeydi. 17 Aralık ise Dost- Modern bir darbedir' diyor.

28 Şubatçıların özellikle cemaat üzerinde silinidir gibi geçtiği, sermayelerinin yeşil sermaye olarak kara listeye alındığı, başı örtülü kızlarının okumalarının ve kadınlarının devlet kademelerinde çalışmalarının yasak olduğu dönemlerde saf ve temiz niyetli yaşlı dedelerin sabah namazları sonrası yaptıkları toplu dualar sırasında panzerlerden sıkılan sularla sırılsıklam olduklarını gençler pek bilmez.

1000 yıl sürecek denen 28 Şubat zihniyeti, Erdoğan yönetimindeki Ak Parti iktidarının kelleyi koltuğa alarak gerçekleştirdiği devrimler sonucu kısa sürede tarihin tozlu rafları arasında yerini aldı ve askeri vesayet kaldırıldı. Ardından irticacı olarak adlandırılan dindar kişilerin çocuklarının okumasının önünü kesmek için tüm meslek liselerinde uygulanan katsayı sistemi kaldırılarak eğitimde fırsat eşitliği tekrar sağlandı. Yapılan devrim gibi değişikliklerle başörtülü kızlar dilediği üniversitede okurken başörtülü hanımlar her türlü devlet kademesinde rahatlıkla çalışabiliyor. Yeşil sermaye diye kara listeye alınan sermayenin önü açılarak dindar kişiler de ekonomik hayata önemli noktalara geldi.

28 Şubatta önü kesilen cemaat, hayalinde bile göremediği özgürlüğe kavuştu. 3 yıl öncesine dayanan dershanelerin kapatılması konusu birkaç ay önce tekrar gündeme gelip hararetli tartışmalar yaşandıktan sonra cemaatin görüşlerinin yansıtıldığı medyada hükümet aleyhine kara propaganda yapılmaya başlandı.

Ardından, 17 Aralık'ta cemaate bağlı olduğu söylenen bir grup yargı ve emniyet mensubu tarafından birbiriyle ilgisi olmayan 3 ayrı dosya bir potada eritilip yolsuzluk ve rüşvet operasyonları adlı bir operasyon başlatıldı. İsmi yolsuzlukla anılan 4 bakan istifa etti veya görevlerine son verildi.

Adli kovuşturma devam ediyor. Bu operasyonun takdim şekline bakılacak olursa direkt olarak başbakan ve hükümet hedef alınıyor. Operasyonlardan sonra çok sayıda emniyet müdürü ve cumhuriyet savcısı yer değiştirirken hükümete kumpas ile irtibatlandırılan yargı mensuplarının kollayıcı ve koruyucusu olarak hedef tahtasına oturtulan HSYK yasasın değiştirilmesine çalışılıyor. Bu arada okyanus ötesinden beddua sesleri yükseliyor.

Tüm bu olayların arkasında cemaat olduğu söyleniyor. Cemaat liderleri böyle bir operasyon düzenlemekle kendi ayaklarına kurşun sıkmış olmuyorlar mı? Daha şimdiden devlet kadrolarının tepe noktalarına sızdığı söylenen yetkililer birer ikişer bu görevlerinden uzaklaştırılırken diyelim ki bu işin planlayıcıları amacına ulaştı, hükümet düştü ve Tayyip Erdoğan bitirildi.

Türkiye siyaseti göz önüne alınacak olursa bu iktidarın yerine gelecek bir iktidarın, deşifre olan cemaati bitirebileceğini bilmemek mümkün olabilir mi? Cemaat liderlerinin yaptığı bu hatanın bedelini daha çok cemaate gönül veren dindar kişiler ve cemaatle bağlantılı olduğu söylenen bürokratlar çok ağır bir şekilde ödeyeceğe benziyor. Bazen düşünüyorum da nasıl oluyor cemaat liderleri veya kanaat önderleri kendilerini 28 Şubat cenderesinin dişlileri arasında ezilmekten kurtaran bir iktidarı arkadan vurabiliyor? Kalın sağlıcakla. 19.01.2014 Gürbüz Battal

2014-01-20