|
|
![]() Hani eteklerinizdeki taşları dökecektiniz ki toplum gerçekliği tüm çıplaklığıyla görebilsin ve ona göre tutum belirlesin diye. Oysa eteklerinizdeki taşları dökme yerine gizlemeyi yeğleyerek insanlar üzerinde etki oluşturabilme adına manipülasyona başvurmakta olduğunuz an be an ortaya çıkmaktadır. Yüzyıllardır süregelmekte olan Kürd ve Kürdistan sorununa neşter vurmaya hazırlandığınızı ima ederek belirlediğiniz seçkinleri/seçkinlerinizi yollara döktünüz. Seçkinleriniz canhıraş bir şekilde tüm Anadolu'yu dolaşarak sizin için veriler topladılar. Sahi ne oldu o verilere ve onlara dayanarak hangi adımları attınız. Reel anlamda dişe dokunur nitelik taşıyan herhangi bir gösterge ortaya çıkmadı da. Eğer, toplum yaşamı açısından kangren haline dönüşmüş bir sorunu ciddiyetle ele alıp çözmeyi düşünmüyorsanız başvuracağınız argüman kolay bulunur. Yapacağınız şey, kangrenleşmiş sorunu önemsiyormuşsunuz gibi yaparak toplumda ona yönelik olumsuz bir algı oluşturarak onu önemsizleştirmektir. Ki sorundan kaçınan/görmezden gelen siyasetçi açısından en akıllıca iş bu olsa gerek. Elbette toplumsal sorunların çözümü iyi niyetle atılan adımlarla başlar, ancak iyi niyet sorunun çözümü açısından yeterli değildir. İyi niyet sorunların çözümü için gösterge olarak alınabilir ama realitede bunun karşılığı çözüm değil sorunun etrafında dolanarak bir şeyler yapıyor görüntüsü oluşturmaktır. Eğer bir sorunun çözümü ciddi biçimde düşünülüyorsa, soruna taraf olanların algıları tüm detaylarıyla toplum nezdinde paylaşılması gerekir. Ki toplum çıkmazların nereden kaynaklandığını algılayıp ona göre tutum belirleyebilsin. Buna karşın taraflar kamuoyundan gizleyerek adım atıyorlarsa, attıkları her adım bir sonraki hamlede onların boyunlarına dolanacak şekilde kendisini açığa çıkartır. Tıpkı kangren haline dönüşmüş Kürd ve Kürdistan sorununu çözme yerine iki de bir açıkladığınız açılım adımlarının boynunuza dolanması gibi. Bir toplumda alttan gelen talepler çerçevesinde müzminleşmiş sorunu çözmeye yönelik iyi niyet adımları yeterli değildir. Eğer sorunu tüm çıplaklığıyla görmek istemiyorsanız ona palyatif çözümler üreterek geçici rahatlamaya yönelirsiniz. Bu durum, ise müzminleşmiş sorunu çözme yerine ona yönelik anlık pansumanla zevahiri kurtarma çabasına girdiğinizi gösterir. Türkiye'de hükümetle İmrallı arasında mekik dokumaya dönüşen çözüm/barış arayışı Kürd ve Kürdistan sorununu çözme becerisinden hayli uzak bir görüntü çizmektedir. Görünen o ki her iki taraf soruna yönelik çözüm beklentilerini zaman yayarak sorundan devşirebileceklerine bakmaktadırlar. Bu nedenle çözüme yönelik toplumsal beklentileri süreç içerisindeki gelişmelere göre konumlandırmayı amaçlamaktadırlar. Bunun en belirgin örnekleri çözümlerin üretilmeye çalışıldığı her hamlede gizli bir elin çözüm arayışını sekteye uğratma uğraşı verdiği imajının yaratılmasıdır. Gizli emeller besleyenlerin bertaraf edilmeden sorunun çözüme kavuşamayacağı algısı pompalanarak toplumdan sabır dilenmeye başvurulmaktadır. Eğer bu sabır gösterilmezse işin içinden çıkılmaz boyutlara ulaşacağı imasıyla aba altından sopa gösterisi sergilenmektedir. Eğer taraflar gerçekten sorunu çözme kabiliyet ve salahiyetine sahip değillerse bunu gerekçeleriyle toplum nezdinde açıkça ifade etmeleri gerekir. Barışı engellemeye çalışan gizli elin hangi prensipler üzerinden hareket ederek engeller oluşturmakta olduğunu özellikle hükümet açıkça ortaya koymalıdır. Bu çerçevede Habur, Oslo, Silvan, Roboskî ve gündemi işgal eden 17 Aralık operasyonun arkasında yer alan güçlerin kimler olduğu açıkça ortaya konulmalıdır. Ki kanaatime göre bunların hiçbirisi doğrudan doğruya Kürd ve Kürdistan sorunundan kaynaklanmamaktadır. Ancak dolaylı bir etki üzerinden gerçekleştikleri ileri sürülebilir. Asıl sebepleri özellikle hükümetin 2010'dan sonra Ortadoğu'da yakaladığı prestijin albenisine kapılarak pervasızca dillendirdiği yeni Osmanlıcılık projesinde aramak gerekir. Gelinen noktada bu projenin reel hiçbir karşılığı olmadığı tüm çıplaklığıyla ortaya çıktığına göre, Hükümetin bölgede dayanacağı tek gücün Kürdler ve Kürdistan olduğunu bilmesi gerekir. Ancak hükümet bundan devşireceklerine odaklanmayı da reele tercih ediyor görüntüsü vermektedir. SONUÇ: İnsanların olgu veya olaylara yönelik bakışlarının altında mutlaka tarafgirlik duruşunun etkisi vardır. Tarafgirlik algısı normalde açıkça ortada olan durum karşısında insan gözüne inen perde işlevi görmektedir. Basit mantık analitiği üzerinden bu durumu düşününce, insanların algılardaki esaretin nereden kaynaklandığına şahitlik etmemek mümkün değil. Olgu ve olayların gerçekleşme arenası toplumsal yaşam olduğu için, taraf olma/ taraf tutma eylemi ancak bu alan içerisinde anlam kazanır. İnsan mantıksal olandan çok duygularıyla olup bitene tepki verirse sonucun hezimet olacağını bilmesi gerekir. Tepkilerinde tarafını açıkça belirtmekte beis görülmeyebilir ama hak, hukuk ve adalet ölçülerini iğfal etmeden bunu gerçekleştirmesi gerekir. |
|
|
|