Lobyacı
Kişi ummadığı yerden darbe aldığı zaman sendelemeye başlıyor. Bazıları tarafından yadırganacak seviyeye ulaşan orantısız tepkilerde verebilir bu esnada.

Sosyal paylaşımlarımda ve konuşmalarımda sınırları zorlayan noktada olduğumu biliyorum. Sınırlarımı zorlasam da hala daha edep çizgisinin dışına çıkmadım. Tekfir ve küfür ithamından özellikle uzak durdum. Ama paralel yapı hiç boş durmuyor. Sosyal medyaya vidanjör gibi pislik taşıyor. O sevgi insani olarak bildiğimiz tipler şimdi en pervasız bir militan edasıyla konuşmakta. Aynı merkezden beslendiği aşikâr paylaşımlar, içine Zekeriya ÖZ kaçmışçasına yapılan suçlamalar, Gülen taklidi yaparcasına beddualar ve her şeyden öte bir insana özellikle de hoşgörü mümessillerine yakışmayacak şekilde küfürler... Evet, bütün bunlar 17 Aralık sonrası Türkiye'sinin bize armağanı.

 Sevgili dostlar her fırsatta belirttiğim ehli insafsız cemaat ehlinin de yaptıklarıyla teyit ettiği gibi mesele dershane meselesi değilmiş. 17 Aralıkla birlikte dershane değil siyaset konuşuluyor, ihanet konuşuluyor darbe konuşuluyor. Demek dershane işin sadece kılıfıymış. Cemaate bir görev verilmiş ve bu görev ustalıkla yerine getirilmeye çalışılmış. Dershane gibi bir malzemeye tutunan cemaat, işleri istediği gibi yürütemeyince halk içinde ki güveni, değeri sıfıra inmeye başladı. Cemaat kendine yakışır şekilde AK Partiyi bitirmek için tüm gücünü kullanmaya başladı. AK Parti karşısında en güçlü adayı destekleyip hükümete gol atmanın derdine düştü. Saadet'ten BBP'ye oradan MHP ve CHP'ye kadar bütün partilere kollarını açan cemaat maalesef şerrinden uzak olduklarını iddia ettikleri siyasetin alüftesi pozisyonuna düştü. Bu kirli, pragmatist ve ikiyüzlü politikayla artık cemaat gönül hareketi iddiasından uzaklaşıp şantajcı, sinsi ve oportünist bir hareket haline dönüştü. Cemaat partiye, başındaki kişide hoca efendilikten sıradan parti liderine evrilmiştir. Bu bir tenzili rütbedir.

Paralel yapı diye adlandırılan cemaat tüm araçlarıyla saldırılarına ve yalan yanlış propagandalarına devam etmekte. Hükümetin bütün cemaat ve tarikatlara savaş açacağı yalanıyla kapı kapı gezmeyi sürdürmekte. Ne hikmetse birçok kapı yüzlerine kapanmakta.

Yıllarca kendilerini Hizmet Hareketi diye tanımlayan paralel yapı şimdi ise NUR hareketi diye kendini tanımlamaya başlamıştır. Amaç diğer Risale-i Nur talebelerinin desteğini almak ve hükümetin paralel yapıya karşı yapmış olduğu müdafaayı sanki bütün NUR cemaatlerine yapmış algısını oluşturmak. Ama bu basit numaralar artık tutmuyor. Kırkıncı Hoca başta olmak üzere birçok Risale-i Nur talebeleri doğrunun ve eğrinin ne olduğunu bilmekte. Rüya yalanları, peygamber istismarları, kuraklık hurafeleri cemaatin düştüğü zilleti gözler önüne sermekte. Kendileri gibi düşünmeyen öğrencileri evlerinden kovacak seviyeye gelen cemaat son kozlarını kullanmakta.

Hoşgörü tedavülden kalkmış yerini istihza ve küfür dolu sözler almıştır. Artık cemaat Haşhaşi tanımlamasına uygun bir şekilde ihanetin zirvelerini zorlamakta. AK Parti'yi devirmek için her türlü çirkefliğe meyyal olan bu yapı sadece devlet geleneğimizi, siyasetimizi değil, yardım duygularımızı, gönüllü hareketlerimizi iğdiş etmiştir. Dünyanın birçok köşesinde bayrağımızı dalgalandıran ve fahri elçilik gibi çalışan okullarımız artık iktidar ve onun şahsında devlet aleyhine çalışan yapılara dönüşmüştür. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu paralel yapıya devletin anahtarını verecek hiçbir iktidar yoktur. Cemaatin çıkarları için İslamî ve insanî değerleri paçavra yapan bu yapı; menfaati uğruna ülkeyi bile gözden çıkardığını yaptıklarından anlamaktayız.

Türkiye'nin Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülke olduğunu biliyoruz. Yükselen Osmanlı ruhu birilerini rahatsız etmiş olabilir. AB, ABD, İsrail ve birçok ecnebi oluşum bu ilerlemeye engel olmak için uğraşıyor olabilir. Ama neden paralel yapı bu yıkım organizasyonun ihalesinde taşeronluğa soyunur hala daha anlayabilmiş değilim. Aklıma bir şeyler gelmiyor değil. Ama bu kadar da yapılamaz diyerek dilime kadar gelen sözleri hep yuttum ve yutkundum.

28 Şubatta sıkıyı görünce format değiştirenler, Mavi Marmara'da İsrail sözcüsü olanlar içlerinde bu kadar kin duygusuyla nasıl sabrettiler ve içlerini dışa taşımadılar hayret. Yoksa onlar taşıdı da biz mi anlamadık?

Kanımca cemaat kendi kurmuş olduğu özel okullar ve dershanelerle uyuşturulmuş, kendine ram bir nesil yetiştirme derdindeydi. Ne zaman AK Parti İmam-Hatip ortaokullarını açtı, seçmeli Kuran derslerini müfredata koydu ve üstüne üstlük Dindar nesil ifadesini kullandı cemaat çıldırmaya başladı. Kendi yörüngelerinde nesil yetiştirenler dindar nesilden rahatsız olmaya başladı. Dindar nesil Tayip Erdoğan'ın yanlışını da söyler ona karşı da mücadele edebilirdi. Çünkü dinin gereğinde kula kulluk yoktur. Ama cemaat nesli başında ki hakkında olumsuz bir şey söyleyemezdi. Çünkü o yanılmaz! Çünkü onun yaptığı yanlış gözükse de mutlaka bir hikmeti vardır! kafasıyla bir nesil yetiştirme derdinde paralel yapı. Amaç İran Şiasının yaptığı gibi masum imam fikriyle bir nesil yetiştirmek ve takiyye ile ülkenin hücrelerine varıncaya kadar ele geçirmek. Benim pek haz etmediğim İran yönetiminin tüm taktiklerini uygulayan cemaatin İran düşmanlığı yapması işin doğrusu komik kaçıyor. Masum imamdan takiyyeye oradan batini yapılanmaya kadar birçok sistemini Şiadan alan cemaat nasıl İran düşmanı olabilir ki. İran'a özellikle de en uç noktada olan İsmaililere yanı Haşhaşilere cemaat teşekkür borçlu. Şimdi anladınız mı neden Başbakan Haşhaşi ifadesini kullandı. Haşhaşileri bilenler bu tanımın ne kadar doğru olduğunu anlar. Ama aklı ABD'ye kiraya verilmiş olanlar ise sadece Gülen'in dediğini anlar. İşte cemaat nesli. Ne yanı başbakan bunlara Haşhaşi değil de lobyacı mı desin?  


2014-02-23