Önceki gün Almanya'dan bir parlamenterle yemekte buluştuk. Hür Demokrat Parti Federal Almanya Parlamento Üyesi Serkan Tören'le Türkiye gündemini ve Münih'te devam eden Neo-Nazi Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) davasını konuştuk. Sohbette Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği Basın Müsteşarı Peter Kettner da vardı. Görüşmeden aktaracağım izlenimler ve yanıt bulmayan sorular şöyle:
Alman tarafı, Gezi Parkı eylemleri ile hâlâ yakından ilgili. Olayları sadece meşru demokratik istekler ve bu istekleri yansıtan sivil çıkışın bastırılması gibi görmekte.
Almanya Başbakanı Angela Merkel'in gerek 2008'de başlayan küresel mali krizi gerekse ardından Avrupa'da patlak veren Euro krizini iyi yönettiği, bu nedenle Hıristiyan Demokrat Birliği'nin sonbahardaki seçimlerden birinci parti olarak çıkacağı kanaati.
NSU Araştırma Komisyonu raporunun 2 Eylül'de Federal Meclis'e sunulacağı, raporda yabancı uyrukluların Alman güvenlik birimlerinde daha fazla istih- dam edilmesi gerektiğinin vurgulanacağı hususu.
Tören ve paralel düşüncedekiler şu üç konuya ise yeterince açıklık getiremiyor:
Gezi Parkı olaylarının neden şiddetle bütünleştiği, şiddete dayalı istemlerin Avrupa değerler sisteminde kabul edilemezliğinin niçin göz ardı edildiği?
Bölgesel Politikalar faslının açılışını son ana kadar frenleyen ve demokratik standartları gerekçe gösteren Almanya'nın eğer samimi ise adalet-güvenlik dengesini ilgilendiren 23. ve 24. fasılların açılmasına neden istekli olmadığı?
NSU araştırmasının Alman derin devletine ulaşmadaki yetersizliği ve yabancı düşmanlığının devlet genetiğindeki yerinin neden deşifre edilemediği?
Özet...
Türk-Alman ilişkileri, sevgi-nefret ikileminde ağır bir sınavdan geçiyor.
Kürtler ne istiyor? (2)
Çözüm Süreci'nde Kürt siyasi aktörlerindeki kafa karışıklığı giderek su üstüne çıkıyor. Tarihi bir dönemin başladığını düşünen ve geleceğe bakmaya çalışan kadroların aslında azınlıkta olduğu görülüyor. Buna karşın konjonktürü kullanmaya ve silaha meyilli kadroların baskısı artıyor. Bu baskının, Hükümet'i adım atmaya zorlamadan ziyade, çevre ülkelerin sunduğu fırsatları değerlendirme ve bölgesel kalkışma arzusunu zirveye çıkarma yönü ağır basıyor. Yani... Silahlı siyaset döneminin erken kapatıldığını, taktik hata yapıldığını düşünen, 2013 yazının kanla yazılmasını ve bu sayede 2014 yerel seçimlerinde özerklik sınırlarının çizilmesini savunan gruplar yeniden hareketleniyor.
Lakin...
Bilinen veya tahmin edilen bu oyunun bozulması yine de Ankara'nın kararlılığından geçiyor. Hiç olmazsa demokratikleşme yolundaki niyet beyanının güçlü şekilde yinelenmesi, bir yol haritasının açıklanması ve mümkünse bir takvime bağlanması ihtiyacı ortada duruyor. Sadece, Kürt kökenli vatandaşların beklentilerine indirgenmeyen, kendisini dışlanmış hisseden, ayrımcılığa tabi tutulduğunu iddia eden her kesimin temel ve evrensel hak talebini karşılayan bir paketin ortaya konması gerekiyor. Bu nedenle ve bir umut yeni anayasa heyecanıyla Meclis'in eylülde erken mesaiye başlaması planlanıyor.
Yoksa... Çözüm Süreci'nin sunduğu fırsatların tehdide dönüşmesi an meselesi!
Denilebilir ki Paket bile kötü niyeti önlemez. Doğru. Ama gizli ajandalar demokratik kisve altında terbiye edilmezse bir daha geri dönüşü olmaz.
|