DEMOKRASİvarılması gerekennihai bir hedef değil, uğruna sürekli mesafe kat edilmesi gerekenbir süreçtir.
Arap Baharıda, çizdiği tablo itibarıyla, bu zor ve bilindik yolculuktabir istisnai hikâye olmayı maalesef başaramadı.
Sosyal yapıdan ekonomiye, ulusal uzlaşıdan uluslararası denklemlere kadar birçok mesele Arap Baharı'ndan sonrademokratik yollarla iktidara gelenlerin dikkatle yönetmesi gerekenzorlu başlıklardan bazılarıydı.
25 Ocak 2011'de Tahrir Meydanı'ndademokrasi meşalesini ateşleyen milyonlarca Mısırlı büyük ve kapsayıcı bir koalisyon da oluşturmuş, dikta rejimine karşı yekvücut olmuştu. Ancak aradan geçen2.5 yılda o koalisyonu bir arada tutma başarısı gösteremediler.
Bir anlamdaTahrir'de doğan siyasal pakt, devrimden sonrafarklılıklar temelinde bütünleştirici bir siyasal söylemi reddedenveötekini dikkate almayanpolitikalar nedeniyle hayat fırsatı bulamadı.
Hattameydan ismiyle müsemma özgürlükçü kimliğiyle anılmaktan çıkıpgitgidetoplumsal kutuplaşmanın simgesine dönüşmeyebaşladı.
3 gün önce yaşanan askerî darbe iseuzlaşı ve koalisyondan toplumsal kutuplaşma ve çatışmaya evrilen bir hikâyenin trajik ve hüzünlü sonudur.
ÖLDÜREN TEDAVİ
Darbecilerin, yönetime el koyduklarını halka ilan ederken kullandıklarısüslü ve epik ifadelerle bezeli bir yığın gerekçe vardır.
Hatırlayalım, 3 Temmuz akşamıGeneral El Sisi'nin ağzından dökülenulusal bütünlüğü sağlayacakları, Müslüman Kardeşler dahil hiçbir grubu dışlamayacakları ve devrimin savunucusu ve devamı olduklarıgibi askerî müdahalenin temel motivasyonunu gizlemeye çalışan ifadeler, darbeci vaatlerin en fazla öne çıkanlarıydı.
Demokrasiye geçiş aşamasındaki bir ülkede baş gösteren hastalıklardan çok daha ölümcül sonuçları olan darbelerin asla birtedavi yöntemi olarak kabul edilemeyeceği aşikâr.Ziradarbeler toplumsal yapıyı beslemek ve desteklemek yerine daha da zehirler; bu tarihî tecrübeyle sabittir.
MISIR YALNIZ BIRAKILDI
Mısır'daki siyasal aktörlerin uyguladıkları bazı politikalarıntoplumsal kutuplaşmayı artırıcı rol oynayarak darbecilere ve darbelere uygun bir siyasal zemin yarattığınıda görmemiz gerek. Ancak, diğer yandanülkenin demokrasi yolculuğunda yalnız bırakıldığınıtespit etmekte de yarar var.
Ortadoğu'nun bu kritik öneme sahip ülkesinde demokrasiye geçiş sürecini desteklemesi beklenenbaşta AB olmak üzere Batı dünyasının, bu zorlu yürüyüşte ülkeyi köklü sorunlarla baş başa bıraktığı açık.
Sovyetler Birliği'nin çöküşü sonrasında Doğu Avrupa ülkelerine, hatta Japonya ve Güney Kore demokrasilerine gösterilen ilginin ya da Balkan savaşlarında yaşanan trajedileri önlemeye yönelik çok yönlü çabalarınAraplardan esirgendiği sır değil.
Çok değil, 3 yıl öncesine kadar Arapların, daha genelde iseMüslüman toplumların demokratik yönetimler kuramayacağı önyargısı Batı dünyasına hâkim görüştü.Arap halklarının otoriter sisteme başkaldırmasıyla yıkılmaya başlayan bu görüş,Mısır'daki darbeyle maalesef ciddi anlamda güç kazandı.Uluslararası kamuoyununArap halklarının demokrasi arayışlarına yönelik bu kuşkucu ve yukarıdan bakan tavrı Mursi yönetiminin vizyon eksikliğiyle birleşinceBatı'nın oryantalist eğilimleri tekrar depreşmişe benziyor.
Öyle ki darbeye ilişkin Batılı ağızlardan gelen açıklamalara bakılırsa,Mısır için en iyi seçenek askerî müdahaledeniyor gibi bir izlenime kapılmamak mümkün değil...
KuşkusuzMısır'daki askerî darbe, Arap Baharı'na indirilmiş bir balyozdur.
Bununla birlikteArap Baharı inisiyatifininardındaki o güçlü toplumsal motivasyonun,darbeleri de aşarak kendi demokrasisini inşa etme yolunda ilerleyeceğini ümit etmek hâlâ mümkün.
Mısır'da şimdilik demokrasi yenilmiş, eski yapı ise kazanmışa benziyor. UmarızMısır'da devrimle gelen yeni, bu süreçten çok daha güçlü bir şekilde tekrar doğar; zira yaşlı ve köhne siyasetin yeniye uzun süre karşı koyması mümkün değildir.
|