BAŞBAKAN Erdoğan'ın TOBB'daki konuşmasını gerçekten beğendim, uzun süredir özlediğimiz 'balkon konuşmaları' gibi güzel bir konuşmaydı.
İşte o sözleri:
'Herkes bizi sevmek zorunda değil. Bunu samimi söylüyorum. Böyle bir mecburiyet yok. Herkes parti politikalarımızı onaylamak, desteklemek zorunda değil. Biz 76 milyonun tamamının hükümetiyiz. Seven sevmeyen, biz bu millete efendi değil, hizmetkâr olmaya geldik'.
Bu sözleri çok beğenmekle beraber, 'fakat' demekten de kendimi alamadım: İnşallah balkon konuşmaları gibi söylenip geçilmiş bir söz olmaz.
KAMU ERKİNİN TARAFSIZLIĞI
AK Parti iktidarının geliştirdiği altyapı hizmetlerini görmezlikten gelmek mümkün değildir. Bir Binali Yıldırım'ı, bir Kadir Topbaş'ı bu alandaki hizmetlerinden dolayı alkışlarım. Bu hizmetlerden tabii ki 'herkes' yararlanıyor.
Yollardan, parklardan, trenlerden, hastanelerden, havaalanlarından yararlanan insanlara 'Kimden yanasın' diye kontrol yapmak fiilen imkânsızdır. Demokrasideki 'kamu erkinin tarafsızlığı' ilkesinin aranması gereken yer, ayırımcılık yapmanın fiilen mümkün olduğu yerlerdir: Mesela basın organları ve firmalar arasında ayırımcılık yapmak mümkündür! Bunu yapmıyorsanız o zaman 'kamu erkinin tarafsızlığı' ilkesini uygulamış olursunuz.
Ne demek bu? İktidarın elindeki devlet kudretini siyasi ayırım yapmadan kullanması demek; polisten vergi dairesine, iktidarın elindeki bütün erkleri tarafsız kullanması demek.
ANADOLU'DAN UYARI
Piyasa ekonomisinin ve hukuk devletinin gereği, kamu erkinin firmalara sadece hukuk, verimlilik, liyakat gibi ilkeler açısından bakmasıdır, değil mi?
Şimdi, Koç Grubu'na yapılan işlem üzerine, isim vermeden, Kayseri Sanayi Odası Başkanı Mustafa Boydak'ın söylediklerine bakalım:
'Memleketi idare eden hükümetimizin, iş dünyası ile diyaloglarda da en üst seviyede çalışmalar yapması gerekiyor. İş dünyası ile meselelerinde taraf olmaması ve iş dünyasıyla ilgili konularda bir takım çevrelerin ifade ettiği gibi 1990'lı yılları yeniden yaşamamamız gerekiyor. 28 Şubat sürecini hepiniz hatırlarsınız. Bir takım grup ve şirketlere karşı yanlış algı oldu. Bu yanlış algının tam tersini bugün yapmamamız gerekiyor. Türkiye'yi taşıyan şirketleri gözümüz gibi korumamız gerekiyor...'
Sayın Mustafa Boydak, 'Anadolu kaplanları'nın öncü isimlerinden biridir. Böyle konuşması için hiçbir siyasi sebep yoktur. Sadece vicdanıyla ve iş hayatının berrak mantığıyla konuşuyor.
BASINDA ‘HERKES'
Boydak'ın 28 Şubat'tan bahsetmesi, bana bir zamanlar Genelkurmay'ın uyguladığı 'akreditasyon' sistemini hatırlattı. Genelkurmay'ın resmi ideolojisine uymayan gazetelere ve gazetecilere akreditasyon verilmez, yani dışlanırlardı.
Kamu kuruluşlarının ve kamu görevlilerinin medya ile ilişkilerinde belli ölçüler olması tabiidir. Fakat bu ölçüler 'bizden, bizden değil' olmamalı, hizmetin gerekleriyle ilgili olmalıdır. Hayır, açıkça ayırımcılık yapılırdı akreditasyon adı altında...
Fakat AK Parti iktidarı, dün eleştirdiği bu uygulamayı, bugün kendisi yapıyor. Adına akreditasyon demiyor ama fiilen uyguluyor, hem de kişilerden öteye, toptan medya gruplarına!
Daha önemlisi, 'basında daralma' gerçeğidir; bunu muhafazakâr demokrat kalemler de eleştiriyor. Yıllardan beri yazdığı halde artık yazacak yeri olmayan yazarlar! Halbuki basın özgürlüğü de 'herkesin' olmalı, değil mi? Başbakan'ın TOBB konuşması, giderek netleşen bu otoriterleşme tablosunun sakıncalarını görerek eski özgürlükçü çizgisine döneceğinin bir işareti midir? Yarın devam edeceğim.
|