
Uzun deniz yolculukları yapanlar iyi bilirler. Karaya ayak basınca sallanmaya başlarsınız.
Artık, normal anormal olmuştur sizin için, anormal ise normal.
Yüksek Askeri Şûra, Ramazan'da toplanıyor ise, normal olanı masada su olmamasıdır.
Ancak zihin parametreleriniz
'denizde' oluşmuş ve aklınız hâlâ orada kalmış ise, atacağınız manşet zaten bellidir:
'Susuz YAŞ'
Oysa, farkında olmasanız ya da öyleymiş gibi yapsanız da, artık
'deniz' bitmiştir!
Sıra protokolde
Ülkemiz adına atılan olumlu adımlar elbette sevindirici.
Ama demokrasi adına hâlâ bir sürü eksiğimiz var.
Örnek mi?
NATO toplantılarına Savunma Bakanımız ile Genelkurmay Başkanımız birlikte gitmezler.
Neden?
Gerçek demokrasilerde Genelkurmay Başkanı'nın protokoldeki yeri Savunma Bakanı'nın önünde olamaz.
Bizdeki tam tersidir.
Protokolün bizdeki
'dalgalı, denizli' versiyonuna göre, Genelkurmay Başkanı, Savunma Bakanı'ndan önde yürür de onun için!
Oysa utanılacak olan, Genelkurmay Başkanı bile olsa bir askeri bürokratın bakanın arkasında yürümesi değildir.
Utanılacak olan böyle bir protokole sahip olmaktır!
O
'uzun deniz yolculuğundan kalan' saçmalıklar yer yer sürüyor.
Değiştirilmesi gerekenlerden biri de bu protokoldür.
Önce YAŞ'nın oturma düzeni değişti.
Bu yıl milletin ordusu, değerlerine kayıtsız kalmaması gerektiğini
'su' sembolü üzerinden gösterdi.
Verilen yemek olması gerektiği gibi iftar yemeği oldu.
Alınan kararlarda ağırlıklı olarak siyasi iktidarın etkisi ortaya çıktı.
Doğrusu budur.
Hatta daha doğrusu, YAŞ'nın ilgili siyasiler ve askeri bürokratların dışında kamuoyunun gündeminden iyice düşmesidir.
Gerçek acı da olsa çıplaktır
Filipinler'de, 2005 yılında 2. Dünya Savaşı'ndan beri kaçak olan 2 Japon askeri bulunmuştu.
Böylesi haberlere önceki yıllarda daha sık rastlanırdı.
Bizdeki tek tük örnek bana onları hatırlattı.
Onlar gibi, bizde de savaşın ya da
'denizin bittiğini' bir türlü kabullenmek istemeyenler var ve elbette olacaklar.
Darbeciliği asli işi gören askerler...
Siyasetin halka rağmen yapılabileceğini zanneden siyasiler...
İftirayı, şantajı mesleğin parçası sanan gazeteciler...
Evet kabullenilmesi çok kolay değil.
Ama gerçek çıplaktır.
Anlayın artık; Türkiye, uzun ve çalkantılı o
'deniz yolculuğu' serüvenini geride bırakıyor.
Türkiye'nin rotası bellidir
Milleti, onun tercihlerini anlamazdan gelerek inatlaşmanın karşılığı yok.
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, 'Millet git derse, başüstüne deriz' diyor.
'Devam derse de, emanetine el sürdürmeyiz.'
Yarın artık bellidir.
Hiç kimse Türkiye'nin rotasını değiştiremez.
Ne pahasına olursa olsun, yeni bir anayasamız olacak.
Bu anayasa, kutsiyet atfedilen upuzun, karmakarışık ve anlaşılmaz bir dil ile yazılmayacak.
Anlaşılır, sade, kısa ve bu ülkede birlikte yaşamamızın temel sözleşmesi olarak yazılacak.
Bu coğrafya, yüzyıllardır farklı dil, din ve ırklara, farklı görüşlere, etnik köken ve inançlara ev sahibi oldu.
Medeniyetimiz, tüm dünyada eşine az rastlanan bir birlikte yaşama deneyimine sahiptir.
Bütün bunları hesaba katmadan fitne peşinde koşanlar beyhude uğraşırlar.