
Aslında bu felaketi ya da rezaleti birkaç yıl önce Ertuğrul Özkök haber vermişti. 2008 Ocak ayında Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin eğitim seminerine katılan Özkök, gazetelerin 1980'den bu yana 'hayal sattığı' saptamasında bulunmuştu.
Hatta bunu dönemsel olarak da şöyle temellendirmişti: 'Türkiye'de gazeteler, başlangıçtan 1940-50'lere kadar fikir sattı, buradan 1980'lere haber satarak gelindi, 1980'lerden bu yana da hayal satıyor.'
Özkök'ün bunu, ‘genel yayın yönetmeni olduğu gazetede de hayalî transfer haberlerinin yer almasını nasıl karşıladığı' yolundaki bir soru üzerine söylediğini ekleyelim. Bunu günün bir gerçeği olarak kabul ettiğini de bilelim.
12 Eylül'ün toplumun üzerinden silindir gibi geçmesinin spor dünyasındaki etkilerinden biri de bu oldu. Gerçi spor sayfalarında yayımlanan yorum ve haberlerin Kenan Evren cuntası için rahatsız edici bir yanı olamazdı ama böyle bir hayal satma işi dönemin ruhuna çok iyi uydu. Sonrasında da her geçen gün biraz daha boyutlanarak sürüp gitti. Bugün ara transferin kapanmasından sonraki günlerde bile gazeteler, hâlâ yaz aylarında alınabileceğini ileri sürdükleri isimleri gündeme getiriyor. Acıklı bir ‘bağımlılık' durumu ortaya çıkmış gibi...
Tabii bu iş nihayetinde bir arz-talep meselesi. Bugün herhangi bir gazetede Türk sporuna büyük aşama yaptıracak türden inceleme-araştırma yayınlansa okunmayacağını, buna karşılık iğrenç denebilecek kadar uydurma transferle ilgili söylentinin -haber demeye dilim varmıyor- 100 kat daha fazla okunacağını söylemek yanlış olmaz. İnsanlarımız ne yazık ki hiçbir dayanağı bulunmasa da uydurmalara daha büyük ilgi gösteriyor.
Bu bataktan nasıl çıkılır?
Bulunduğumuz noktanın çeşitli bakımlardan üzerinde durulması gereken yanları var. Aslında gazetecilikte haber heyecanı hiç kaybolmaz. Çünkü işin temeli budur. Gerçi meslekdaşları atlatarak o haberi herkesten önce verme gibisinden bir keyif yaşama olanağı kalmamış gibidir. Televizyondan internete, oradan sosyal paylaşım sitelerine kadar olan yenilikler bu meslek hazzını yaşamayı olanaksız hale getirdi. Ancak yine de birşeyler yapmak mümkün olabilir. Başka türlü gazeteci olunmaz!
Genç gazeteci arkadaşlarımızın bu noktada da çok ters bir yola girdiğini görüp üzülüyoruz. Getirdikleri sahici işlere editörlerin ‘bunlar da haber mi!' diye bakıp manşete yine uydurma transfer söylentisi çakmaları elbette ki onların da şevkini kırıyor. Bu bataktan çıkma konusunda kendi başlarına bir yol bulabilmeleri mümkün değil. Topluca birşeyler yapılması gerekiyor. Meslek kuruluşları bu konuda yeterince duyarlı ama etkin değil. Sonuçta gazete ve televizyonlar ticari birer işletme. Çoğu zaman meslek ahlakıyla ilgili ilkeler bile gözardı edilebiliyor.
Bir yandan basının spor dışında yayın yapan bölümlerinin üzerindeki baskılar da işi karıştıran bir başka etken oluşturuyor. Sporun böyle bir derdi yok ama onun sapması da başka türlü oluyor.
Sonuçta bugünkü durumun nasıl bir batak olduğunu görmemiz gerekiyor. Ara transferde onlarca futbolcu kulüp değiştirdi, bunları sürekli yazan gazeteler hemen hiçbirini önceden haber alıp da okurlarına duyuramadı. Aylarca sallanan isimlerden bir-ikisi tuttuğunda ‘biz dememiş miydik' türünden kupürler konulur ya, bu kez tek isabet bile sağlanamadı. Ötekileri bir yana bırakın Galatasaray'ın aldığı 9 adamdan 1'i bile önceden haber alınamaz mı? Beşiktaş için günlerce Ronaldinho ve Lescott yazıldı ama G.Jones'un adından söz eden tek haber çıkmadı. Fenerbahçe'nin hiç transfer yapmayacağını açıklaması da başka türlü bir yıkımdı. Buna karşın Sarı Lacivertli takıma birkaç isim yakıştırıldı ama teknik direktör Ersun Yanal ve yönetimin bu konuda sağlam durması nedeniyle bu ‘ekmek kapısı' kapandı. Hayır, bu kez de Sarı Lacivertlilerin temmuzda yapabileceği transferlere yönelindi.
Gelinen nokta şu: Transfer yalanlarıyla gazeteleri doldurma kolaycılığı, gerçek haberleri bile umursanmaz noktaya getirdi. Bu da meslek adına bir felaket! Doğru dürüst spor gazeteciliğinin nasıl yapılabileceğinin örnekleri dünyada sayılamayacak kadar çok. Ülkemizde ise sahici spor gazeteciliğinin müşterisinin olamayacağı yolunda bir inanış var. O nedenle yalan batağında daha uzun yıllar debelenip duracağız gibi görünüyor. Tabii, okur-izleyici-taraftar kesiminin de ‘Biz bu yalanlardan bıktık!' diye ayağa kalkması şart.
Sadece transfer değil
Uydurma haberlerin gerçeklerinden daha büyük ilgi görmesi sadece transfer boyutunda gerçekleşmiyor. Başka bazı konularda da bunun örneklerine rastlamak mümkün. Bunlar arasında beni en çok etkileyen örnek 2008'de Galatasaray teknik direktörü Feldkamp'ın yönetimle anlaşmazlığa düşüp ligin bitimine 6 hafta kala görevi bırakması sırasında ortaya çıktı.
O günlerde işin perde arkası gibisinden fiyakalı yaklaşımlarla 6-7 gazetede birden yer alan habere göre Kalli, takımdaki genç futbolcuların kendisine karşı isyan etmesi üzerine ayrılmaya karar vermişti... Bu, o kadar saçma, öylesine komik ve dayanaksız bir uydurmaydı ki insan ne diyeceğini şaşırıyordu.
1992'den bu yana tanıdığım, Zaman'da birlikte yazma keyfi yaşadığım Alman teknik adam, bırakın genç oyuncuların kaprisinden etkilenmeyi, takımın kaptanı ve yıldızı durumundaki oyunculara bile metelik vermez, gerekirse onları kesip doğrardı! Nitekim, önemli bir Beşiktaş maçı öncesinde Hakan Şükür ve Lincoln'ü kadro dışı bırakmakta hiç tereddüt etmemişti.
Sözkonusu uydurmanın bu kadar çok gazetede yer alabilmesi haliyle onun gerçek olabileceğini düşündürüyordu. Oysa bunun çok basit bir nedeni vardı. Yanlış bir ‘meslek dayanışması' ve böyle bir saçmalıkla ‘o günü kurtarma tembelliği' bunun topluca verilmesini sağlayabiliyordu. ‘Böyle saçmalık olur mu?' diyebilecek tek editörün bile çıkmayışı, bu acıklı tabloyu tamamlıyordu...