Ahmet GÜRBÜZ
|
|||
Ahmet GÜRBÜZ kimdir? Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Yeni Türkiye ve Din Sorunu | |||
Ak Parti yeni bir demokratikleşme paketini daha açıkladı. Türkiye'de yaşayan insanların devlet-toplum münasebet dengesi TC kurulduğu günden bu yana sorunludur. Devleti kuran irade o günün iç ve dış siyasi mülahazaları ile hareket etmiş diğer taraftan Osmanlı devletinin son yüz yıl içerisinde yaşadığı iç ve dış sorunlarıda hesaba katarak bir irade beyanında bulunmuştu. Birde devleti kuran iradenin dünya görüşü ve inancı yeni devletin toplum-devlet-din münasebetleri açısından ele alınmayı hak edecek çarpıklıklar içermekte idi. Toplumun değerlerini temelsiz ve sakat yada sakatlanmış gören zihniyet, kendisine hedef olarak belirlediği batılı muasır medeniyetler çizgisine ulaşmak için bu değerlerle mücadele etmeyi yada onu değiştirmeyi hedefine varma açısından zorunlu görmekte idi.
Yeni kurulan Türkiye devleti ulusal bir karakter taşıyan cumhuriyeti seçmişti. Yeni kurulan cumhuriyet halkın inancı olan İslamı kendi hedefleri doğrultusunda halledilmesi gereken birinci mesele olarak görmekte idi. Halktan gelecek itirazlara set olacak bir kavram icat edilmişti, "İRTİCA". Mücadeleye karşı çıkacak hemen her dindar insan "MÜRTECİ" ilan edilerek derdest edilecekti. Devletin ulusal yapısı gereği "TÜRK"lük kavramı etrafında şekillenmişti. Osmanlı döneminde Türklük bir ulusal kimliğe değilde bütün müslüman kavimleri içinde barındıran bir kavram olarak karşımıza çıkarken yeni dönmedeTürklük bir kavme indirgenince bu vatanın bin yıldır asli unsuru olan Kürtlere ve onların kültürel değerlerine karşı bir cephe daha açılmış oldu. Kürtlerde ya inkar edilerek yok farzedilmeli yada topyekün bir mücadele ile asimile edilmeli idi. Devletin en temel ikinci sorunu Kürt kimliği ileydi. Kürt kimliği taşıyan bu insanlar sünni ve dindardırlar. Bu açıdan onlar hem dindar olmaları hemde Kürt olmaları ile iki defa halledilmesi gereken sorun olarak le alınmalıydı. Ülke içinde varolan diğer bir kesimde "ALEVİLER" di. Aleviler, hem Türkmenlerden hemde Kürtlerden oluşmakta idiler. Ülkenin çoğunluğuna sahip Sünni inancından ayrı olan Aleviler Osmanlı döneminde Tekkeler vasıtası ile örgütlenip faaliyetlerini sürdürürken yeni kurulan cumhuriyet Alevilerin geleneğini taşıyan meşru zeminleri olan Tekkeleri kapatarak Bu inanç mensuplarınıda karşısına almaktan çekinmemiştir. Ama daha sonraki yaşanacak siyasi süreçlerde Alevilerin neredeyse bir blok halinde kendi varlıklarını sorun olarak gören bu siyasi geleneğin içinde yer almaları, hatta desteklemeleri izahı güç bir araştırmanın konusu olarak hem tarihin hemde sosyolojinin ele alacağı ve açıklaması güç paradoksları içeren bir konudur. Yeni kurulan devlet neredeyse bütün toplumun değerlerini karşısına almış ve kendi varlığını bu kesimlerin taşıdığı değerlerle mücadeleye adamıştır. T.Cumhuriyeti kuruldu günden beri hem siyasi, hem dini hemde ekonomik bir çok zulümlere imza atarak bütün bu kesimleri mağdur etmiştir. Yeni kurulan bu devletten bir avuç Batıcı, daha sonra Laik ve ilerleyen zamanda Kemalist-laik kesimin dışında kimse memnun olamamıştır. Devleti elinde bulunduran bu bir avuç elit grup batının zorlaması ile Demokrasiye geçmek zorunda kalmış fakat kendine özgü demokrasi anlayışı ile zulüm uygulamalarından vazgeçmemiştir. Halkın hem yardan hemde serden vazgeçmeme inadı laik-kemalist kadroları püskürtmüş ve mecburen devleti halkın istekleri doğrultusunda istemedikleri seçilmiş zevata devretmişlerdir. Halkın tercihlerine karşı 3 defa fiili ve bir çok defada tehditle muhtıralar vererek varlıklarını sürdürmüye çalışmışlar fakat halkın ısrarı karşısında geri çekilmişlerdir. Halk beklentilerini karşılayacağı ve mağduriyetlerini gidereceği ümidi ile Ak Partiyi iktidara taşımış ve bu görevi 3. defa bu partiye vererek güvenlerini ve inançlarını tazelemişler bu partiden umutlu olduklarını iktidara taşıyarak göstermişlerdir. Ak parti sistem içerisinde bir çok direnişe rağmen halkın istekleri doğrultusunda devleti özgürleştirmeye, halkalara ve bütün inanç guruplarına haklarını iade etmeye çaba sarfetmiş ve etmektedir. Demokrasinin imkanları çerçevesinde bu beklentiler karşılanabilir mi ve bunun sınırları nereye kadardır.? Bundan sonra ,bu devletin en çok mağdur ettiği müslümanlar din-devlet ilşikilerinde rıza noktaları nedir, ne olmalıdır? en azından bugün bunları korkusuzca konuşma imkanlarına sahip olmuşlardır. Laikliğin islam-devlet ilişkileri açısından bir sorun teşkil etmediğine inanan rejim yanlılarının ulemasının fetvaları tartışmaya açılma vakti gelmiştir. Bugünden sonra ben müslümanım diyen insanların din-devlet ilişkileri nasıl olmalıdır ve bu sahih bir şekilde nasıl tesis edilecektir. Demokrasinin sınırları içerisinde bu mümkün müdür değilse nasıl bu ilişki kurulacaktır? gibi sorular sorulmalı ve cesaretle tartışılabilmelidir. Bugün İçinde yaşadığımız Türkiyeli halklar bu tartışmaya ehildirler ve bunu haketmektedirler. Bu konuların tartışılmasını mahzurlu gören zihinler 85 yıllık devlet projesi tezgahının mahzurlu imalatları olduklarını bilmelidirler. Anayasadan, ceza hukukuna kadar, ekonomiden uluslar arası ilişkiler kadar hatta hilafetsiz bir ümmetin nasıl olabildiğine kadar, K Kerim ve İslam bu konuda ne diyor sormak her müslümanın boynunda bir vazifedir. Din devletten ayrı mıdır İslam bu konuda neyi emrediyor sorulmalı ve gereği yapılmalıdır. Yol menziline varıldığında tamamlanır Vesselam. |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2014-04-12 | |||
|
|||