YAZARIN SAYFASI | |||
Örnek Okullardan Biri: Yamanlar Koleji | |||
![]() Stajyer olarak öğretmenliğe başladığım aynı yıl Bakanlık teftişi yaşadım. Teftiş sonrası Baş Müfettişin değerlendirme toplantısında söyledikleri gün gibi aklımda: 'Ben her gittiğim okulda ilk olarak öğrenci tuvaletlerini gezerim. Çünkü tuvaletin temizliği ve kapı arkası yazıları okul hakkında genel bir bilgi verir. Sizin okulunuzda da aynını yaptım. fakat itiraf edeyim öğrenci tuvaletleri hem temizdi hem de kapı arkası yazıları yoktu. Aynı şekilde öğrenci sıra ve masalarını inceledim, yine aynı şekilde yazı ve kazıntı görmedim. Bunu nasıl başardınız bilmiyorum ama sizleri gönülden tebrik ediyorum.' Özel Yamanlar Koleji, ülkemizin parmakla gösterilecek örnek okullarından biridir. Açıldığı günden bu yana hep ilklere imza atmış ve insanımızın özgüven duygusuna katkı sağlamıştır. Başarılarına değinmeden 88 li yıllarda halkın okula bakışı hakkında bilgi vermek istiyorum. Mesela Karşıyaka da oturan bir bayan çocuğuna gelen Fen Lisesi davet mektubunu dikkate alarak, biraz da çekinerek okula gelmiş ve gördüğü manzara karşısında adeta büyülenmişti. Okulu gezdikten sonra çocuğunun kaydını yapmış ve bir de şu itirafı yapmıştı: 'Okulunuza gelmeden önce peşin fikirliydim. Çünkü kime sordumsa olumsuz şeyler dinledim. Mesela, öğretmenlerin cübbeli olduğu, koridorlarda takunya ile gezdiği ve sınıflarda sıra yerine hasır üzerinde ve rahle üstünde eğitim verildiğini duymuştum. Aman Allah'ım iyi ki okula gelmişim.' Yamanlar Koleji, 88 li yıllarda modern eğitim imkanlarına sahip, donanımlı bir okuldu. Yine eğitim kadrosu aynı şekilde güçlüydü. Genel Müdürü, sanatçı Sezen Aksu'nun babası Sami Yıldırım Bey, Müdürü yılların tecrübesine sahip Uğur Öztaş Bey'di. Öğretmen kadrosu da aynı şekilde duayen isimlerden oluşuyordu. Bir zamanların Akyazılı Dershanesinde çalışmış isimlerdi bunlar. Serdar Özmilli, Ali Kiriş, merhum Naim Galip, Naim Reşitoğlu, TRT Sanatçısı Mehmet Çelikdemir, merhum Alaaddin Özçoban, Barbaros Kocakurt ve daha nice tecrübeli öğretmen vazife yapıyordu. Tabii ki bu kadar tecrübeli öğretmen kabuğuna sığmazdı ve birşeyler başarmanın yolunu bulurdu. Mesela o yıllarda Beden Eğitimi Öğretmeni olan Sabahattin Özkasap Bey bir ilke imza atmanın haklı gururunu yaşıyordu. Kurduğu güreş takımı ile sırası ile, İzmir, Türkiye, Avrupa ve Dünya birinciliklerini yaşadılar. Tabi bununla tetinmeyip sonraki yıllarda ata sporumuza değerler kazandıracak bir turnuvanın ev sahipliğini yaptılar: Özel Yamanlar Koleji Avrupa Güreş Turnuvası yıllarca devam etti ve kolej turnuvaya evsahipliği yaptı. UNESCO tarafından düzenlenen Bilim Olimpiyatları denince akla gelen ilk okul yine Yamanlar Kolejidir. Bu konuda iştiyakı ile hepimizi büyüleyen bir öğretmenden bahsedeceğim. Boğaziçi Üniversitesini 3,5 yılda bitiren arkadaşım için isteği üzerine müstear isim kullanacağım. Ben ona Maraşlı Salih Bey diyeceğim. Bir ikindi vakti okul bahçesinde dolaşırken ilk defa ondan duydum: 'Olimpiyatlara katılalım' demişti. Şaşırdım, 'Ne olimpiyatı?' diye sordum. 'Tabii ki Bilim Olimpiyatları' dedi. İşte o zaman öğrendim Bilim Olimpiyatlarının varlığını. O zamana kadar olimpiyat denildiğinde hep spor müsabakalarını algılardım. Meğer Bilim Olimpiyatları varmış ve başka ülkeler bu yarışmalara öğrenci gönderiyormuş. Salih Bey, Öğretmenliğe başladığı 1988 yılında işte böyle bir aşk ve şevke sahipti. Etrafına pozitif enerji yayıyor ve tabir doğruysa kabuğuna sığmıyordu. Öğrencileriyle yakından ilgileniyor, onlara yeni kaynaklar gösteriyor ve fizik dalında en mükemmeli hedefliyordu. Yerli ve yabancı kitaplardan sorular çözüyor, fizikle ilgili her yeni bilgiyi öğrencileriyle paylaşıyordu. İşte şimdi gündeminde Fizik Olimpiyatları vardı ve o, bu sahada bir başarı geleceğinden adı gibi emindi. Bunu anlayabilmek için o yıllardaki psikolojimizi bilmeniz gerekir. Anadolu'nun hemen her yerinde bir yenilmişlik psikolojisi hâkimdi. Sporda bile bir şey başaramadığımıza göre bizden çok ileride olan Avrupa ülkeleriyle bilimde nasıl yarışacaktık? Hatırlayın futbolda İngiltere'den sekiz sıfırlık aldığımız mağlubiyetleri! Millet olarak hepimiz, Avrupa'ya karşı işte böyle bir ezik psikolojinin içindeydik. Merak ettiğiniz UNESCO'nun düzenlediği bilim olimpiyatlarındaki başarıların hikâyesini şöyle özetleyelim: Altın ve gümüş madalyaların hikâyesini bu satırlara sığdırmaya çalışmayacağım. Aslında bu yol inancın zaferi olarak kabul edilmelidir. Çünkü 1988 yılında Salih Bey, 'Olimpiyatlara öğrenci hazırlayacağım' derken buna bir Hoca Efendi, bir Rıdvan Bey ve bir de kendisi inanıyordu. Diğer öğretmenler olarak bizler onun akıntıya karşı kürek çektiğini düşünüyor, sadece temenni olarak 'İnşallah!' diyorduk. Salih Bey, o gün büyük bir nehrin kenarından suya küçük bir çakıl tanesi bıraktı. Suda önce bir halka oluştu. Bu halka büyüyerek yayılırken ardından yeni halkalar oluştu. Halkalar nehrin uzak uçlarına doğru yayılarak büyüdüler ve okyanuslara ulaştılar. O halkaların uzantıları bugün; Sibirya'da buzlar ülkesine, Asya steplerinde Ata ocağına, Moğol Bozkırlarına, Afrika'nın sömürülmüş siyah yüzüne ve Avustralya'nın dün İngilizlerin kandırmasıyla Çanakkale'ye gelerek hayatlarını yitiren Yeni Zelandalıların torunlarına kadar vardı. Şimdi oralarda Türk Bayrağının gölgesinde İstiklal Marşımız okunuyor ve Hocamızın tavsiyeleriyle, Salih Bey'in yaktığı meşalenin ışığında olimpiyat çalışılıyor. @kimyaci64 |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2014-04-07 | |||
|
|||