Didem ÜRER
|
|||
![]() İsmim Didem Ürer, İstanbul’da doğdum. Ortaokul ve Lise öğrenimini İstanbul (Erkek) Lisesi’nde tamamladım. Daha sonra İstanbul Üniversitesi (İngilizce) İşletme Fakültesinden mezun oldum. Ve ardından Boğaziçi Üniversitesi Felsefe bölümünde öğrenim gördüm. İngilizce ve Almanca ve az derecede Arapça biliyorum. A9 Televizyon kanalında uzun süredir canlı sohbet programımız mevcut. Sohbet programlarımızın içerdiği konular: - İnsanlar arasında sevgi, adalet, dayanışma ve güzel ahlakın gelişmesini, milli ve manevi değerlerin güçlenmesini hedefleyen konular - Bilimsel gelişmelerin yakından takip edildiği, biyoloji, fizik, kimya, biyofizik, genetik, mikrobiyoloji, paleontoloji gibi bilim dalları hakkında bilgiler içeren konular, - Sosyal, tarihsel, politik, kültürel konular - Güncel haberleri kapsayan, dünyadaki küresel ve yerel sorunlara çözüm önerileri sunan konular Takip edebileceğiniz internet adreslerim: http://twitter.com/Didem_Urer, http://didemurer.blogspot.com/,http://www.a9.com.tr Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Katliamlara alışan bir toplum olmamak için... | |||
![]() Fakat bir gün tüm hayatı alt üst oluyor, evi başına yıkılıyor, yaşadığı şehir, ardından ülkesi harabeye dönüyor. Doğduğu, büyüdüğü, güzel günlerini, hatıralarını geçirdiği yerlerden eser kalmıyor. Geçmişi bir anda yok oluyor. Günde üç öğün yemek yerken günlerce yiyecek bir şey, hatta içecek temiz su bile bulamaz hale geliyor. Ailesi perişan durumda, eşi, çocukları, yakınları gözlerinin önünde feci şekilde hayatını kaybediyor. Küçük yavrusunun varil bombalarıyla parçalanmış cesedini enkazı kazıyarak kendi elleriyle çıkarıyor. Kimyasal saldırı sonucunda yeni doğmuş bebeğinin çırpınarak can verişini çaresizce izliyor. Can güvenliği sıfır, her an ölüm tehlikesi altında. Her şeye rağmen vatanında kalıp sokakta ailesinden sağ kalanlarla açlık, susuzluk, hastalık ve ölüme karşı direnmek ile doğup büyüdüğü toprakları terk ederek mülteci kamplarında bilmediği yeni bir hayata başlamak arasında bir seçim yapmak zorunda. Uluslararası toplumun kayıtsızlığı İşte ne bu satırlar ne de daha fazlası Suriye'deki milyonlarca kardeşimizin içine düştüğü içler acısı durumu tarif etmeye yeterli değil. Oysa, bu insanlar da, çok değil birkaç yıl öncesinde sizin gibi normal şartlarda, düzgün, güzel şehirlerde güvenlik ve huzur içinde aileleriyle mutlu bir yaşam sürmekteydi. Halep'in, Humus'un, Şam'ın bundan üç dört yıl önceki modern, mamur hallerini gösteren resimler ortada. Bunlar bugünkü harabeye dönmüş halleri ile karşılaştırıldığında bu gerçek zihinlerde daha iyi canlandırılabilir. Suriye'deki milyonlarca insanın gerçek hayatta her gün yüzleştiği bu yıkım ve faciaya ne yazık ki insanlar bir aksiyon, bir trajedi filmi izlerken verdikleri tepkiyi bile vermiyor. Suriye'de her gün katliamların olması, çocukların, bebeklerin öldürülmesi, işkencelerin, tecavüzlerin artarak sürmesi günlük hayatın olağan akışı gibi kanıksanmış durumda. Rakamlarla dehşet tablosu 15 Mart 2011'de Deraa kentinde duvarlara yazdıkları yazılar nedeniyle 15 üniversite öğrencisinin gözaltına alınmasıyla ülke çapında tırmanan protesto eylemleri ve Esad rejiminin bu protestolara çok sert karşılık vermesiyle başlayan iç savaş tam tamına 3. yılını doldurdu. BM'in son açıkladığı rakamlara göre-ki gerçek rakamlar genelde resmi rakamların en az 2-3 katıdır-ortada ürküntü verici bir tablo var. 146.000'den fazla insanın hayatını kaybettiği bildiriliyor. BM ayrıca, artık takip edemedikleri gerekçesiyle sayımı bırakacaklarını belirtiyor. Yine BM verilerine göre bu 146.000'in 11.000'i çocuk. Sadece sayması saatler alacak bir sayı bu. 1 çocuk, 2 çocuk, 3 çocuk, 5 çocuk, 100 çocuk değil, tam 11.000 can. Dahası katledilenlerin bir kısmını 'sniper'ların kasıtlı olarak hedef alıp ateş ettiği mazlumlar oluşturuyor. Nüfusun %40'ı yaşadığı yeri terk etti, 6.5 milyon kişi, yani toplam nüfusun üçte biri ülke içinde mülteci konumunda. 2 milyon 600 bin kişi de Suriye'yi terk ederek çeşitli ülkelere iltica etti. Türkiye elbette elinden geldiği kadar bu kardeşlerimize en rahat ortamı sunmaya çalışıyor, ancak diğer mülteci kamplarının bulunduğu ülkeler için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Ülkede ekonomi tamamen durma noktasına geldi. Milli gelirin %45'i erimiş durumda. 11 milyondan fazla insan ülkede açlıkla mücadele ediyor. İnsanlar normalde günde en az 3 öğün ne yiyeceğinin planını yaparken Suriyeli kardeşlerimiz 24 saat içinde yiyebilecekleri bir parça ekmeği bulabilmenin imkanlarını arıyorlar. Sadece Yermük kampında açlıktan hayatını kaybedenlerin sayısı 128'e yükseldi. Açlıktan ölüm çok dehşet verici, son derece yavaş ve acılı bir ölüm şekli. Tek bir politik kişinin açlık grevine başlaması doğal olarak uluslararası toplumu ayağa kaldırıp her türlü çözüm denemelerine yol açar. Ancak 128 Müslüman'ın, uğradıkları zulüm nedeniyle açlıktan ölmesi aynı kamuoyunu harekete geçirmeye yeterli olmuyor. En büyük sorumluluk birlik olmayan Müslümanlarda Dünya kamuoyunun vurdum duymazlığından daha fazla düşündürücü olan ise Müslüman toplumun büyük çoğunluğunun kendi kardeşlerinin içine düştükleri felaketlere seyirci kalmaları. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın", "ateş düştüğü yeri yakar" gibi Kuran ahlakına uymayan mantıklarda olmaları. Oysa bu insanlar bugün başkalarına musallat olan yılan ve ateşin yarın kendilerini yakalamayacağından asla emin olamazlar. Hiç beklemedikleri bir anda umursamadıkları insanların durumuna düşebilirler. Kayıtsızlıktan da öte bir ibret vesilesi ise bazı Müslüman ülke iktidarlarının alenen zalim dikta rejimlerine ve radikal bağnaz örgütlere, Müslümanlar aleyhine destekçi olması. Örneğin Suudi Arabistan, Kuveyt gibi birçok körfez ülkesi, Mısır'da Müslüman çoğunluğa karşı darbeci rejimi milyarlarca dolarla finanse ederken Müslüman Kardeşler'i terörist ilan ediyor. Diğer yandan ise Suudi Arabistan'ın Suriye'de terör örgütü El-Kaide'yi desteklediği iddia ediliyor. Yegane amaç ise, Ortadoğu'da filizlenecek demokratik bir hareketin kendi ülkelerine de sıçramasının önünü kesmek olarak görünüyor. Yani krallıklarının bekasına yönelik bu 'tehdidi' kökten yok etmek. Bu politikanın milyonlarca Müslüman'ın hayatına ve felaketlerine mal olmasının ise onlar için bir endişe konusu olmadığı görülüyor. Müslümanların aralarında birlik olma konusunda gevşek davranmalarından dolayı tüm İslam alemi perişan halde. Suriye, Mısır, Orta Afrika, Myanmar, Filistin... kan ağlıyor. Allah pek çok ayetinde birlik olmayı emrettiği halde, bu konuda pasif, şevksiz ve kayıtsız kalmalarından dolayı Müslümanlar üzerinde Allah'ın bir başka ayeti tecelli ediyor: Size isabet eden her musibet, ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. Çoğunu da affeder. (Şura Suresi, 30) Deccaliyetin pençesine düşmüş insanlık Mehdiyete muhtaç Aslında dünya üzerindeki felaketler ve kargaşalar yalnızca Ortadoğu ve İslam ülkeleri ile sınırlı değil. Ukrayna, Kırım, Brezilya, Venezuela ve pek çok Afrika ülkesinde yaşanan karışıklıklar yalnızca son döneme ait bazı örnekler. Deccaliyetin fitnesi on yıllardır dünyanın dört bir yanını kasıp kavuruyor. En basit konulardan bile ortalık bir anda karışıyor, insanlar birbirine giriyor, hayatlar kaybediliyor. Normalde kendi halinde, etrafıyla, komşularıyla iyi geçinen, uyumlu, mülayim insanlar sokaktaki provokasyonun büyüsüyle bambaşka bir kişiliğe bürünüyor, galeyana geliyor, camları kırmaya, etrafını yakıp yıkmaya başlıyor. Büyük bir nefret duygusuyla 'siz - biz' diye taraflara ayrılıyor. Hayatında adam öldürmeyi aklından bile geçirmezken bir anda katil oluyor. Dünya üzerinde yaşanan bütün kargaşa, eylem ve halk hareketinde şeytanın telkinleriyle çılgına dönen, aklını, şuurunu kaybeden bu tür insanlara bolca rastlıyoruz. İşte dünyayı saran bu fitneler yalnızca Müslümanların değil, tüm insanlığın bir 'Kurtarıcı'ya ihtiyacı olduğunu açıkça gösteriyor. Bütün bu acıların, zulümlerin ortadan kalkması, insanların topyekun kabul edeceği, tabi olacağı, sözünü dinleyip örnek alacağı bu Kurtarıcı Allah'ın kaderde seçtiği, Peygamber Efendimiz (sav)'in torunlarından Hz. Mehdi (as)'dır inşaAllah. Hz. Mehdi (as) Allah'ın izniyle bütün insanlara en büyük ihtiyaçları olan sevgiyi öğretecek ve o sevgiyi tüm dünyaya yayıp hakim edecektir. Tüm dünya Kuran ahlakını yaşamaya başlayacak, böylelikle dünya üzerindeki tüm sorunlar çözülecek, felaketler son bulacaktır. İnsanlık üzerine bir kabus gibi çökmüş olan Deccaliyet de Hz. Mehdi (as)'in vesile olacağı maneviyat ile yok olup gidecektir, inşaAllah. [email protected] @Didem_Urer |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2014-04-08 | |||
|
|||