Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 10 Kasım 2015
Ahmet GÜRBÜZ
Ahmet GÜRBÜZ kimdir?

Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
İslam güneşinin doğması
Yaklaşık İki yüz yıldır içine düştüğümüz dini, ictimai, düşünce, iktisadi ve askeri bir çok alanda yaşadığımız bunalımlar ve travmaları hala atlatabilmiş değiliz. Son iki yüzyıl içinde bir çok imkandan yoksun kalan genelde doğu milletleri ve özelde de islam milletleri ve de tabandaki halk kıt imkanlarla varlık mücadelesini sürdürmeyi başarıp bugünlere taşımasını bildi lakin bu mücadeleyi vermek, buralara taşımak onlar açısından hiçte kolay olmadı. Kıt imkanlarla verilen bu mücadele esnasında gelişmiş sömürgeci batının tahakkümü ve baskısı altında taşıdıkları değerler ve inanışları içinde yaşamaya mecbur oldukları dayatılan düzenler içerisinde sürdürme çabaları onların geleneksel inanışlarını taşımalarını zorlaştırıyordu. Bu zorlukları bir kaç başlık altında ele alırsak;
 Kadim doğu toplumlarının devlet-toplum yapısını belirleyen en temel değerler sistemine Din kaynaklık etmektedir. Oysa batıda gelişen yeni din-toplum-devlet ilişkilerinde dinin belirleyici rolü iyice minimize edilmiş hatta folklorik düzeye indirgenmiştir. Daha sonra laiklik kavramı etrafında şekillenen ve din ile devlet işlerini iyice ayrıştıran batılı uygulamaların kendi içinde belirginlik kazanması ile müslüman toplumların dinden bağımsız devlet yönetimini kabullenmeye teşvik edilmesi bazanda zorlaması sonucu ile karşı karşıya kaldılar.

Bu zorlamalar karşısında müslüman toplumların verdiği cevaplar ise tarih içerisinde bir çok evrimler geçirmekle birlikte günümüzde bu tartışmaların durulduğu yada bir kıvama geldiğinden bahsedilemez.
Müslümanların bir kısmı batının tartışmasız üstünlüğünden hareketle, onların bugün bu hale gelmesini temin eden ne varsa o şekilde el alınmalı ve hemen tatbike girişmeliyiz kanaatına ulaştırdı. Bu masum isteğin tarafı olan müslüman aydınlar zamanla batı aksında düşüncelerini temellendirmeye başlayınca içinden çıktıkları düşünceden ve inanıştan öylesine uzaklaştılar ki kendi öz düşünce ve inanışına yabancı hale geldiler. Vardıkları yerde ismen müslümanlığı terketmemekle birlikte inanış olarak islamdan ve müslüman düşünceden tamamen koptular. Hatta kadim islam düşüncesini kendilerine halledilmesi gereken bir mes'ele-sorun olarak ele almaya başladılar.

Müslümanların bir kısmı din-devlet ayrışmasının kesinlikle kabul edilemez olduğunu savunmuş ve bu durumun kabul edilemez olduğu gerçeğinden hareketle mücadeleyi zorunlu görmüşlerdir.

Mücadelenin nasıl olması gerektiğine ilişkin verilen cevaplarda da ayrışan bu kitlelerin birinci gurubuna dahil olanlar, fiili silahlı bir mücadeleyi çıkış olarak görmüşler lakin ceberrud devlet aygıtı tarafından kısa sürede bastırılarak elebaşları idam edilmek ve diğer taraftarları hapis yada sürgün edilmek sureti ile cezalandırılmışlardır. Türkiye'de Şeyh Said, Mısır'da ise İhvan-ı Müslümin'in mensupları gibi diğer islam ülkelerinde de bir çok acı hadiselerin yaşanması ile sonuçlandı.

Daha sonra bu gurubun temsilcileri değişen dünya ve ülke konjöktürlerinde yeni bir dil üreterek itirazlarını ülke içinde sürdürürken dünyanın değişik coğrafyalarında fiili cihad cephelerine gönderdikleri gençler ile mücadelelerini ve itirazlarını sürdürme yolunu benimsediler. Belki bu yazının konusu değil fakat yerel itirazlara sahip bu gençlerin farklı islam coğrafyalarında bir araya gelmeleri sonucu geleneksel yapılarını zorlayan yeni bir takım sentezlere evriliyor olmaları onların inanış ve düşüncelerindeki kırılmayı da beraberinde getirmiştir. Bu evrilmeler sonucunda yeni ortaya çıkan dini gurupların cephe öncesi ve sonrası durumları kendilerini var eden gurupların mücadelesini de etkilemiş ve ortaya bambaşka bir mücadele dili üreten yeni fikirlerin oluşmasına neden olmuştur. Bugün bu guruplar ve bu gurupların taşıdığı düşünceye kendini yakın hisseden yerel unsurların liderleri küresel anlamda silahlı mücadeleye girişmiş cihadi örgütlerin küresel aktörlerin tuzaklarından ve kullanılma ihtimalinden nasıl beri olabileceklerini ve kendi yaşadıkları coğrafyalarda bu insanların tesirlerinden dolayı gençlerin etkilenmesini nasıl makul düzeye çekip kendi yol haritalarını uygulayabileceklerinin zorluklarını yaşamaktadırlar. Bu konu günümüz dünyasının küresel güçler tarafından şekillendirmeye ve yeniden dizayn etmeye çalıştıkları coğrafyalarda kullanılıyor olması müslüman ahalinin mutlak anlamda hassasiyetle üzerinde durması gereken bir başlık olarak karşımızda durmaktadır.
Pasif mücadeleyi benimseyen diğer islami grupların durumu daha bambaşkaydı. Kimi, eğitimli ve ahlaklı vede dindar nesiller yetiştirerek kaybedilen din-devlet ilişkilerini daha sağlam bir zemine oturtabileceklerini söylerken kimileri de sistemin kendilerine açtığı dar alanda siyaset yaparak bulundukları ve kendileri için daraltılmış alanları genişletebileceklerine olan inançla hareket ettiler.

Sistem içi mücadeleyi benimsemiş grupların bilgiyi ele alışlarındaki tarihi hafızanın belirleyici rolü olmuştur. 1820 mora yarımadasının elden çıkması ile başlayan osmanlı'nın çözülmesinin getrdiği toplumsal travmanın bunda etkisi büyüktür. Düzenin ve intizamın bozulmasının getirdiği toplumsal sıkıntıları tecrübe eden bu hafıza elde kalan devletin her ne pahasına olursa olsun korunması gerektiği kanaati üzerinden yol haritasını belirliyordu. Devlet her ne kadar dine ve müslümanlara sırtını dönmüş ise de kendi devletleri idi ve bu içeriden verilecek mücadele ile ancak düzeltilebilirdi. Bütün bunlar devlet yapısına zarar vermeden, dökmeden ve kırmadan olmalıydı. Şayet devlet zaafa uğrar ise dış düşmanların tesirine açılacak ve böylece onlarda bir gün düzelebilir umudu taşıdıkları zemini tümden yitireceklerdi.

Bütün bunlar yaşanırken Avrupa kendi içinde kavgaya tutuşacak ve 2.dünya savaşı sonucunda bütün dengeler değişecektir. Büyük Britanya'nın dünya hakimiyeti son bulmuş genç Amerika devleti yeni dünyanın hakimi olmuştur. Derin Avrupa hafızanın islam ve müslümanlar hakkında taşıdığı menfi düşüncelerin ortaya çıkarttığı müslümanlarla olan ilişkilerdeki yaklaşım değişecek ve bu değişenler üzerinden islam ülkelerinde bir takım siyasal yapılanmaların önünü açacaktır. Çok geçmeden islam ülkelerinde halkın uyanışına vesile olan bu ön açmanın sakıncaları ABD tarafında fark edilecek lakin yıllardır şişede saklanan cin'de çıkmış olacaktır. Başta Türkiye, İran, Pakistan ve Mısır gibi ülkelerdeki halk belirleyici siyasi adımların atılmasına ve çeşitli siyasi kazanımlara kavuşacaktır.

Bütün bunlar olup biterken yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız Müslüman gruplar yaşadıkları tecrübelerle bugün iyice ayrışmışlardır. Bir kısmı  laik-seküler bir hayatı benimserken seküler değerleri de içselleştirmişler ve tamamen müslüman hafızadan kopmuşlardır. Onlar için din kültürel bir faaliyetin ötesinden başka bir anlam taşımamaktadır. Başlangıçta devlet içindeki imkanlardan yararlanan bu kesimler zamanla islami hassasiyete sahip olan diğer kesimlerin alanlarını genişletmeleri ile devlet imkanından daha az yararlanıyor konuma gelmelerine itiraz ederek bugün toplumsal kutuplaşmaların merkezinde yer almaya devam etmektedirler. Yaşananların siyasi ve toplumsal zeminde ayrışmayı derinleştiriyor olmasının yanında Müslümanlar bilimsel hayattan koptukları 16. yüzyıldan bu yana ilk defa bilim üreten akla yaklaştılar. Bu diyalektiğin çok yakın gelecekte bütün dünyaya örneklik teşkil edecek bir siyasi, ekonomik ve bilimsel modeller ve terkipler sunacağı kuvvetle ihtimaldir. Bu ortaya çıkmaya namzet yeni terkibin, batının son yüz yılda dünya insanına yaşattığı ve bir türlü içinden çıkamadığı küresel sorunlara insani temelde adaletle katkı sunması kanımca yakındır.

İslam alemi son iki yüzyıl içinde çok sıkıntılar yaşadı ve büyük badireler atlattı lakin yaşanan bu sıkıntılar ve atlatılan bu badirelerin içinden bir çok tecrübeler elde edildi. Elde edilmiş bu tecrübelerin oluşturduğu bugünkü müslüman hafıza yakın gelecekte bütün dünyanın aradığı huzuru dünya milletlerine armağan etmenin eşiğindedir. Bugünkü islam aleminde yaşananlar bu değişimlerin sonucudur ve kısa bir zaman sonra durulacaktır. Bu durulma anını kolaylaştırmak ve zorlaştırmak müslüman grupların elinde olan bir husustur ve olgunlaşma emarelerinin bir göstergesi olacaktır. Suriye, Irak, Mısır ve arkasından Suudi Arabistan'da yaşanacak karışıklık ve durulmadan sonra İslam güneşi bütün haşmeti ile dünyanın üzerine doğacaktır.

Görelim mevlam neyler neylerse güzel eyler....



   
2014-04-14
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları