Karlı ve düz bir dağa çıkmayı hiç denediniz mi? Zirveyi bulmak saatlerinizi, hatta günlerinizi alır.
Nefesiniz kesilir. Soğuk ve beyaz cehennem gözlerinizi alır. Bir adım ileri çıkarsınız, iki adım geri düşersiniz. Sizi kar değil, sabırsızlık tüketir. Zaman ilerledikçe ve zirve yaklaştıkça, geriye, en başa dönme korkusu sarar ve sizde derin bir endişeye yol açar.
O, düz ve aşılmaz dağda doğmuşsunuzdur ve orada öleceksinizdir. Bu psikoloji, fizik kurallarının bile ötesindedir. Çoğu zaman bırakma noktasına gelirsiniz ve pes bile ettiğiniz anlarınız olur ama içinizden bir ses, o zirveye tırmanacağınızı ve tutunabileceğinizi söyler, o ses o kadar yüksek bir yerden yankılanır ki, siz bir anda kendinizi zirvede hissedersiniz.
Türkiye'de 37 yıldır süren çatışma hali ve Kürt meselesi de işte tam da bu durumda. Bir makara misali, bir ileri, iki geri sarıyor. Defalarca barışın ve uzlaşının kıyısından dönüldü. Ne zaman barışa eller uzandı, işte orada görünmez bir el, çirkin bir ördek yavrusu, kambur bir gölge beliriverdi ve umutları aldı götürdü.
Sahnelenen oyun hep aynı, neredeyse aktörler bile birbirinin tıpkısının aynısı ve yaşanan olaylar, kurgu ve senaryolar tam bir fotokopi.
Garip, oyun aynı, oyuncular aynı ama pusu ve kaos düşünenlerin senaryoları hep tutuyor. İşte beni ve bizi en çok da bu düşündürüyor. Kırmızı çizgili gömleklerimiz var üzerimizde ve hiç birimizin bu gömleklerden vazgeçme gibi bir niyeti yok ve hatta o kadar kırmızı çizgili ki, bütün kırmızı çizgili gömlekliler niyet okuyucu.
Gözyaşlarının ise kırmızıçizgileri yok, acıları ve hüzünleri, karda yavrusunu kaybeden güvercinin intiharına benzer koyu ve derin bir hüznü var. Evladını kaybeden bir anneye anlatacağınız sözler kifayetsiz ve beyhudedir. Anlamış gibi yapar, başını sallar ve o baş sallamasında zaman durur ve siz onun için hiçbir şey ifade etmezsiniz.
İlk defa, belki de ilk defa insanlar bu kadar çözüme yakın ama bir ileri, iki geri manevraları belirsizlik ve geriye, en başa dönme korkusu yaratıyor.
Fısıltılar orduların savaş meydanlarında çıkardığı seslerden çok daha fazla ses çıkarır ve belki de barış bu yüzden, savaş isteyenleri çok korkutur. Öyle bir korkarlar ki, duydukları fısıltı dahi onlara kâbusu yaşatır.
Bir fısıltı duyuyorum, barışa dair, gelecek güzel günlere dair. Artık korkmak istemiyorum ve biliyorum ki fısıltılar çoğaldıkça savaş meydanlarında yürüyen tank ve patlayan top seslerinden daha güçlü çıkacak.
Artık korkmuyorum, çünkü biliyorum ki korku bile artık barıştan ve fısıltıdan daha çok korkuyor. İnsanlar barışı fısıldadıkça, barış güçleniyor ve barış biliyorum ki çok yakında. Zirveye her zamankinden çok yakınız.
Kırmızı çizgili gömleklilerin sayısı gittikçe azalıyor ve Türk-Kürt baharı artık çok yakında. Yeter ki herkes biraz olsun kırmızı çizgilerinden, çözüm ve barış için feragat etsin..
|