Ahmet LAZ
|
|||
![]() 1956 da Kilis'te doğdum. İlk orta ve lise eğitimimi Kilis'te, Lisans eğitimimi de Hacettepe Ünv. Matematik mezunu olarak Ankara'da tamamladım. Afşin/Elbistan termik santral montajında planlamacı, Türkiye Diyanet Vakfında Bilgi İşlem Müdürü, Kendi işimde ise yönetici olarak Bilgisayar ve Yazarkasa sektöründe çalıştım. Emeklilik hayatımı Kilis'te yaşıyorum. Yerel Kilisinsesi gazetesinde ( www.kilisinsesi.com.tr ) yazıyorum. Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Sivil Toplum Örgütleri ve Devlet | |||
![]() Bu günlerde TV'lerimizde, bir bankanın ilginç bir reklamını izliyoruz. Yokluğun, yoksulluğun dünyada etkin olduğu bir zamanda, insanlara sadece birer tas soğuk içme suyu dağıtarak onların susuzluğunu gidermeye çalışan, bu hizmetler için vakıf kurarak zamanını, servetini bu hizmetlere adayan kişilerin, geçmişimizde ne kadar çok olduğunu mutlulukla görüyoruz. Günümüzde ise, gönüllülük esasına dayalı hizmetler için fedakarca çalışanları, üç beş ayda bir yarım saatlik ziyaret için; 'bir eleman bulundurmaktan dahi acizsiniz' diyerek horlayan yöneticilerimiz var. Genel bütçeden etek dolusu paralar harcayarak ağaçlar diken, fakat dikilen bu ağaçlara su vermeyi akıl edemedikleri için kurumalarına sebep olan, aynı işlemi iki kere daha yaparak milletin parasını çarçur edenleri; tüm devlet imkânlarını kullandıkları halde, bir 'ebru veya hat' eğitimini düzenlemekten bile aciz olanları göremeyen bir bakış açısına sahip, ama sözüm ona vizyon sahibi(!) ve üst seviyeli bir mantalitesi olan(!) idarecilerimiz var. Yıllardan beri, ilimizin kültür varlıklarından habersiz olan ve bırakın bir rehber eleman yetiştirmeyi, broşür bile hazırlamaktan aciz kültür temsilcilerini de, onların hangi şartlarda projeler hazırlattıklarını da biliyoruz. Bu konularda, gerekirse ileride okuyucularımızı daha detaylı bilgilendireceğim. Siz başkalarını küçümserken, başkalarının da size karşı olan saygısının kalmayacağını anlamanız gerekiyor. 'Güzelliğin neye yarar, şu bendeki göz olmasa' diyen şair hiç de haksız değil. Aşık Veysel Şatıroğlu da; Güzelliğin on para etmez, Bu bendeki aşk olmasa... Eğlenecek yer bulaman, Gönlümdeki köşk olmasa... derken, anlayabilene birçok incelikleri de dile getirmiş. Ahalinin gönlünde taht kurup dağlarda eşkıyalık yapan Köroğlu'nun nazarında, Bolu Beyi'nin ne kişiliğinin ne de makamının değeri olmamıştır. Bunlar gibi, 'mevkiin, makamın beş para etmez, şu bizdeki saygı olmasa' sözünü söylemek de bizim hakkımız olur. Dünyada, modern devletler özelleştirmeler yapıyor. Fabrikalarını işletmelerini satıyor. Büyük projelerini dahi, anahtar teslimi yap işlet devret metoduyla yapıyor ve ardından özelleştirerek yeni hizmetler ve istihdam için finansman oluşturuyor. Artık devlet kurumlarında, evrak akışında dahi dilekçenizi kapı kapı kendiniz dolaştırıyorsunuz. Şefe götür paraf etsin, sonra müdür yardımcısına götür onaylasın, daha sonra müdüre götür mühürlesin... Trafik polislerimiz dahi, ekip arabalarından inmeden mikrofonla gürültü kirliliği yapıyorlar. '118 arabanı hemen çek ordan(!), 'devam et, durma devam et'. Amirlerimiz de memurlarımız da sıcak koltuklarından kalkmadan emirler yağdırıyor. Bu davranışlar, siyasi iradenin sık sık söylediği, 'milletin hizmetkârı olmak' söylemine ters değil mi? Temizlik hizmetleri, hizmet satın alımlarıyla yapılıyor. Yani devlet, kendi masasını dahi temizlemiyor. Bu günlerde, bir yandan cumhuriyetimizin ilk yıllarında el konulan, kapatılan, satılan vakfiyeler, ait oldukları yerlere iade edilirken, diğer yandan da hayırseverlerin sivil toplum örgütleri için yaptıkları hizmet binalarını, hayırseverlere 'bunu bize devret' diye baskı kurarak el koymaya çalışmak bir çelişki değil midir? Bu çağda hangi yöneticiye yakışıyor? Belki de paralel yapı, ilimizde bir huzursuzluk çıkarmaya çalışıyor. Çok yerler gezip görmek, resimler çektirip facede paylaşmak, bakış açılarını düzeltmek veya genişletmek için maalesef yeterli olmuyor. Hele el, etek öpmek için yapılan gezilerin kimseye faydası yok. Gördüklerinizi iyi analiz edebilme kabiliyetinin de olması gerekiyor. Günümüzün yönetim anlayışında modern bir devletin, bir yandan sivil toplum örgütlerinin çoğalmasını, diğer yandan da aktivitelerini teşvik etmesi gerekiyor. Birçok ülkede, sivil toplum örgütlerine çalışma ve hizmet mekânları, devlet tarafından tahsis ediliyor. Ne olduğumuzu anlayabilmek için bir fıkra ve nasıl olmamız gerektiğini görebilmek için de bir gerçek hikaye anlatarak yazımızı bitirelim. Geçmişte bir vali, köylerde dolaşırken bir boğa görür. İyi damızlık olacağına karar verip bölgesindeki çiftlikte değerlendirmek üzere boğayı satın alır. Yemini suyunu eksik etmezler. Ama boğa da bir türlü görevini yapmaz. Yer, içer, miskin miskin yatar. Eski sahibini çağırıp nedeni hakkında fikir sahibi olmak isterler. Eski sahibi gelir ve bu durumu inceleyerek, 'boğanın kendisine bir soralım' der. Eski sahibi, boğanın kulağına eğilerek bir şeyler mırıldanır. Vali, 'konuştun mu? Ne cevap aldın?' deyince adam; 'evet konuştum efendim. Neden görevini yapmıyorsun? dediğimde bana, 'sen eskiden beni dağda bayırda gezdirirdin, yük taşıtırdın. Zaman zaman da aç susuz kaldığım olurdu. Ben de zorunlu olarak görevimi aksatmazdım. Ama dikkat et. Ben artık devlet memuru oldum.' dedi der. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettikten sonra Fatih Camii ve külliyesini yaptırır. Külliyede, eğitim için derslikler, öğrenciler için barınma odaları ve öğreticiler için de öğretmen odaları vardır. Bu eseri vakfettikten sonra, vakıf mütevelli heyetinden bir öğretmen odasının da kendisine tahsisini ister. Ancak, heyetten red cevabı alır. Heyetin cevabı kesindir. İstanbul Fatihi nedenini sorduğunda, kendisine oda tahsis edilebilmesi için, imtihana girip başarılı olması gerektiği söylenir. 'Peki o zaman imtihana girebilir miyim?' diye sorduğunda ise, 'evet girebilirsin' cevabını alır. Fatih, imtihana girer, başarılı olur ve böylece kendisine de bir oda tahsis edilir. İşte bize atalarımızdan miras kalan mantalite budur. Bolluk ve mutluluk dolu günler için kalın sağlıkla... Ahmet Laz [email protected] |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2014-05-13 | |||
|
|||