Fevzi GÜNENÇ
|
|||
![]() 1940 yılının şıra zamanında, 1 Eylül Dünya Barış Gününde Gaziantep’te doğmuşum. Öğretmenlik, metin yazarlığı, tiyatro oyunculuğu, gazetecilik, öykücülük yaptım. Sayısı 50’yi aşan sahne için çocuk oyunu, bir o kadar radyo oyunu, çocuk romanları, yüzlerce çocuk öyküsü, çocuk şiirleri yazdım. İlgi alanım çocuk edebiyatı. Ama toplumsal olaylara da duyarsız kalamadığım için sıklıkla köşe yazıları yazıyorum. Erişkinler için yazdığım edebi yapıtlarım da var. Bu bağlamda 1991 yılında Orhan Kemal Öykü Ödülü birinciliğini kazandım. Ödüller aldım bir yığın... Ulusal bir gazeteden Emekli oldum. İki çocuğum var. Ayıp olur öbürlerini saymazsam: kendileri için yazdıklarım da çocuklarım değil mi? Dünyanın dört bir bucağındaki sarı, kara, beyaz, kızıl derili olan kimileri kurşunlardan, bombalardan, kimileri açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan ölen düşlerinde bile gülemeyen, daha yaşamanın ne olduğunu anlamadan, ölen çocuklar öldüklerini bile bilemeyen çocuklar benim çocuklarım değil mi? Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Çömçe Gelin ve Doktorculuk Oyunu | |||
![]() 78. ÇÖMÇE GELİN 'Çömçe gelin ne ister Bir yumaklık un ister.' Şeklindeki tekerlemeyle oynanan oyun mahallenin kızlı erkekli yumucakları tarafından oynanır. Bu konuyu kendi anılarından yola çıkarak en güzel dile getirenlerden biri olan Cahit Saraç arkadaşımızın anılarından özeltleyerek aktaralım: 'Güz mevsimi yağmurlarının başladığı günlerde sokaklarda Çömçe Gelin oyunu oynardık. Gelinin tahta iskeletini hazırlayarak yaşıtımız kızlara verirdik. Kızlar bunu giydirir, kuşandırır, başına bir gelin başı yakıştırırdı. Gelinin boynuna bir Çömçe (tahta kaşık) asardık. Çömçe gelinin sağ elinden bir erkek, sol elinden bir kız arkadaşımız tutardı. Sonra arkasındaki gurupla şen şakrak maniler söyleyerek yürüyüp mahallemizde oturan ailelerin kapısını tek tek çalar, isteklere başlardık. Çömçe gelin ne ister Bir kaşıkcık yağ ister. Çömçe gelin ne ister Birazcık şeker ister... Çömçe gelin tuz ister, simit ister, salça ister. Komşular bu oyunda kendi çocukluklarını bulur, bize istediklerimizi fazlasıyla verirdi. Biz de topladıklarımızla bir arkadaşın evine gider orada yağlı köfte yoğurur, helva yapardık. Yiyecekler hazırlanıp tadıldıktan sonra yeniden sokağa dökülürdük. Ben elimde değnek, karnıma ve sırtıma birer yastık koyup, başıma bir atkı sardıktan sonra 'Dede' olur, topluluğun önünde göbek atıp coşkuyla oynayıp zıplarken birden yere yıkılır sözüm ona ölürdüm. Karım rolünü üslenmiş olan kız arkadaş 'Nine‘' olarak ağlar, sızlar ağıtlar söylerdi. Sonra da hazırlanmış olan yiyeceklerden benim yani ölmüş dedenin ağzıma birer kaşık verilirdi. Ben de yemeğin etkisiyle birdenbire dirilir, çevreme şaşkın şaşkın bakardım. Dirildiğimi gören herkes sevinir, eller çırpıp oynardı. Oyunun başındaki şenlik aynı şekilde devam ederdi.' 79. DOKTORCULUK OYUNU Doktorculuk oyunu genellikle bir kız ile bir erkek çocuğu arasında oynanır. Doktorla henüz hiç tanışmamış olan küçük yaştaki çocuklar anne babalarından duydukları kulaktan dolma bilgilerden esinlenerek bu oyunu oynarlar. Kendilerince uygun buldukları ortamda çocuklardan biri doktor, öbürü hasta olur. Çocuklar genellikle doktorun kendileri olması için ısrar ederler. Sonunda bu işi sıraya bindirme konusunda anlaşırlar. Çocukların için her şeyden önce doktor demek iğne demektir. O yüzden de hasta doktor ilişkisi genellikle iğre vuma konusu çevresinde dönüp dolaşır. Ama çocuklar zekalarını kullanarak konuşmayı, hiç ilgili olmayan sözlerle de renklendirirler. Örnek olarak şöyle bir anekdot ya da monolog uydurabiliriz: - Adın ne hasta? - Mahmut... - Yer misin armut? Gülüşler... Neyin var? - Hastayım hasta... - Öyleyse sana yazmalı pasta. Gülüşler... - Ne zamandan beri hastasın? - Birazdan beri. - Tamam, sana bir iğne vurayım, bir şeyin kalmaz. - Kalsın kalsın... Ay, ben hasta filan değilim. Geçiyordum uğradım. Bütün çocuklar gibi oyunu oynayan çocukların da iğneden korkması doğaldır. - Dur gitme, reçeteni al hasta. - İstemez istemez. Bizim evde peçete çok... |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2014-07-06 | |||
|
|||