Salih Sedat ERSÖZ
|
|||
![]() 1956 Konya Akören doğumluyum. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji bölümü mezunuyum. 4 yıl gazetecilik, 15 yıl öğretmenlik ve idarecilik, 1 yıl Konya İl Kültür Müdürlüğü, Konya Büyükşehir Belediyesinde 16 yıl Genel Sekreter Yardımcılığı ile Daire Başkanlığı görevlerinde bulundum. 1978 yılından itibaren Türkiye’de Yarın ve Merhaba gazetelerinde yazdım. Bir yıldır da Memleket gazetesinde yazıyorum. Evli ve 4 çocuk babasıyım. Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Orucun sağlığımıza etkisi | |||
![]() Ömrümüz boyunca durup dinlenmeden çalışan vücut azalarımızın bazısının, biraz da olsa dinlenmeye veya daha az çalışmaya ihtiyaçları vardır. Dinlenmeye ihtiyaç duyan organlarımızın başında sindirim sistemi organları gelmektedir. Sindirim görevini yapan organlarımızın yaptığı işi, en sağlam bildiğimiz metaller veya taşlar yapsa idi inanın kısa zamanda aşınır ve bir daha kullanılmamak üzere tamamen yıpranır giderdi. Yaratıcımız Allah, vücut yapısının işleyişinde çok önem arzeden organlarımızı bir et parçasından ibaret kılmış ve bu et parçasına, en sağlam metallerin ve taşların yapamayacağı hayati görevler ifa etme kabiliyeti, gücü ve kuvveti vermiştir. Ortalama insan ömrü olan 60-70 yıl boyunca, bir saniye zaman süresince bile ara vermeden çalışan bu sistem, görevini aksatmadan eksiksiz bir şekilde yerine getirmektedir. Bizim de, görevlerini tam icra eden uhdemizdeki organlarımıza karşı elbette bazı vazifelerimiz olmalıdır. Onların sağlıklı çalışmalarına katkıda bulunmak ihmal etmememiz gereken temel görevlerimizdendir. Zira, vücudumuz ve azalarımız bize Yaratıcımızın verdiği bir emanettir. Emanetlere ihanet etmemek ve onları korumak maddi anlamda bedensel, manevi anlamda da kulluk borcumuzdur. Sindirim sistemini oluşturan organlarımıza fazla yük yüklememek ve onları zaman zaman dinlendirmek veya daha az çalışmalarını sağlamak emanete sahip çıkmakla eşdeğerdir. Yüce Allah, biz kullarına nasıl ki kaldıramayacağımız bir yük yüklemiyorsa, biz de emanetimizde bulunan hiçbir varlığa kaldıramayacağı bir yük yüklemememiz gerekir. Vücut azalarımıza yüklediğimiz fazla yükü hafifletmenin ve onları az da olsa dinlendirmenin en büyük fırsatı olan kutsal Ramazan ayı ile şu anda iç içeyiz ve bu önemli fırsatı iyi değerlendirmeliyiz. Ramazan; bir önceki Ramazan ayından bu yana bir yıl boyunca kendisine yüklenen aşırı yük ile aralıksız ve tam kapasiteyle çalışarak aşınan ve yıpranan vücudumuzun ve vücut organlarımızın yıllık bakıma alındığı, teknik tabirle rektefiyeye tabi tutulduğu yani yenilendiği bir aydır. Oruç; başta sindirim sistemi olmak üzere, vücudumuzun yaşantısını sürdürmede hayati görevler ifa eden çeşitli sistemlerimizi ve organlarımızı rahatlatan ve onların çalışmalarını yeniden dizayn eden çok önemli bir faktördür. Oruç sayesinde, vücut organlarımızın nasıl rahatladıklarını ve kendilerini nasıl yenilediklerini birkaç örnekle açıklayalım. Sindirim sistemimizi oruç tutarak yani belli bir süre yemeden ve içmeden uzak kalarak dinlendirmemiz sayesinde, bu sistemi oluşturan organlarda meydana gelen hazımsızlık, şişkinlik, sindirim bozukluğu, şişmanlık ve şişmanlığa bağlı olarak ortaya çıkan sayısız hastalıkların önüne geçilmiş olacaktır. Kaldı ki, ölçüsüz ve haddinden fazla yemenin sadece sindirim sistemi hastalıkları değil, bununla beraber kalp ve damar hastalıkları ile şeker, tansiyon gibi hastalıkları oluşturduğu veya tetiklediği tıbbi bir gerçektir. Vücutta baş gösteren sindirim sistemi hastalıkları başta olmak üzere kalp ve damar hastalıklarının oruç ile engellendiği, yüksek şeker ve yüksek tansiyonunda oruç sayesinde dengelendiği ilmi bir gerçek olarak belirlenmiştir. Belli bir süre aç kalarak hafifleyen ve rahatlayan vücudumuza orucun olumlu etki yaptığı ve bu hastalıkların etkisini ortadan kaldırdığı veya azalttığı tıp dünyasının son yıllarda belirlediği bir realitedir. Vücut azalarımızın bir çoğunda meydana gelen herhangi bir hastalık nedeniyle, hekimlere müracaat eden insanlarımıza mutlaka perhiz uygulaması tavsiye edilir ve diyetler verilir. Tuttuğumuz oruçlarımız, hekimlerimizin diyet tavsiyelerini yerine getirmemize de vesile olmaktadır. Oruç, bedenimize yeni taşınan ağır yüklere engel olmasının yanında, vücudumuza önceden depo edilmiş olan fazla yağ ve karbonhidratları harekete geçirerek, bizi rahatsız eden fazla birikimlerin atılmasını ve rahatlamamızı sağlayan bir süreci de beraberinde getirir. Zira vücut, yakacağı hazır besin bulamaz ise önceden depo edilmiş olan fazla besinleri yakıt olarak kullanır. Böylece vücut, önceden fazla miktarda depo ettiği yüklerden kurtulmuş olur. Oruç, kan hacminde azalmaya neden olduğundan kalbe çok olumlu etki yapar ve böylece yüksek tansiyonun da düşmesine sebep olur. Sindirim sistemi istirahata geçtiği için kullandığı kanda da azalma olur. Kalp, sindirim sistemine göndermesi gereken kanı temiz olarak beyne gönderir, böylece düşünce hızında artış meydana gelir. Oruç ile vücudun diğer aktiviteleri azaldığı halde beyin aktivitesi artar. Bu sebeple, mide dolu olduğu zaman düşünce hızında azalma, mide boş olduğu zaman düşünce hızında artış meydana gelir. Hz. Mevlâna'nın mesnevisini yazdırırken, sürekli aç olduğu zamanları seçmesinin hikmeti bu olsa gerek. Yukarıda belirttiğim hastalıkların oluşmasının ana sebebi çok yemektir. Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde, 'çok yiyip içenin kalbi yorulur' buyurmuşlardır. Efendimizin bu güzel sözünden anlıyoruz ki, çok yiyip içmek, yukarıda da izah etmeye çalıştığımız şişmanlığa bağlı hastalıklar başta olmak üzere, kalp ve damar hastalıklarına ve yüksek tansiyona sebep olmaktadır. Yorulan kalbin çeşitli hastalıklara sebep olacağı muhakkaktır. Oruç tutarak kalbin yorulmasının ve bu hastalıkların oluşmasının önüne geçmek mümkündür. Orucun ayrıca sinir sistemi ve insanın psikolojik yapısı üzerindeki olumlu etkileri de bilinmektedir. Bedensel ve ruhsal her türlü aşırı yükten oruç sayesinde kurtulan ve hafifleyen insan; depresyon, endişe, sertlik, sinirlilik, sabırsızlık gibi olumsuzluklardan kurtularak bağışlama, merhamet, şefkat, sabır, paylaşma, yardımlaşma, rahatlama ve yumuşaklık hali gibi olumlu davranışlara yönelir. Diğer yandan, içki ve sigara gibi kötü alışkanlığı olan bazı insanlarımızın, Ramazan ayına mahsusen bu alışkanlıklarını terk ettikleri hepimizce malumdur. Bu kişiler müptelası oldukları içki ve sigarayı bu ay hürmetine bırakabiliyorlarsa, Orucun insan iradesini kuvvetlendiren çok olumlu bir etkisinden de söz edebiliriz. İçki ve sigara başta olmak üzere her türlü kötü alışkanlıkların sağlığımız yönünden ciddi bir tehlike oluşturduğunu bilmeyen yoktur. Oruç bu zararlı alışkanlıkları ortadan kaldıran en büyük manevi güçtür. 'Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz' buyuran Efendimizin bu güzel sözünden de anlaşılıyor ki, oruç bazı hastalıklara karşı koruyucu bir etki yapmakta, bazı hastalıklara karşı da tedavi aracı olabilmektedir. Orucun temel faydalarından biri de, vücudumuzun fazla yüklerle birlikte toksinlerden yani zararlı maddelerden arınmasını sağlamasıdır. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, İslâm'ın emrettiği oruç, sağlığımız yönünden çok büyük önem taşıyor. Ancak vücudumuzun bu faydaları temin edebilmesi, Orucu Allah ve Rasûlü'nün istediği şekilde yerine getirmemize bağlıdır. Bu da gerek iftarda gerekse sahurda mideyi tıka basa doldurarak değil, hafif yiyecekleri tercih etmekle mümkündür. Oruç tutarken mutlaka sahura kalkılmalı ve kahvaltı şeklinde hafif yiyecekler alınmalıdır. Sahurdan sonra tok mideyle hemen yatmamalı, mübarek Ramazan Ay'ını en güzel şekilde değerlendirmek maksadıyla mümkünse Camide cemaatle sabah namazı eda edilmeli ve daha sonra yatılmalıdır. İftarda ise iftariye veya çorba ile iftar edildikten sonra, akşam namazı için yemeye ara verilmeli ve ana yemeğe namazdan sonra devam edilmelidir. Ana yemek yine ağır olmamalı ve hafif yemekler tercih edilmelidir. İftar ile sahur arasında da bol su tüketilmelidir. Oruç, ancak bunlara uyularak tutulursa 3 gündür yazmaya çalıştığım tıbbi faydalar elde edilebilir. Aksi halde uzun bir açlığın ardından haddinden fazla alınan yiyecekler, fayda değil vücuda elbette zarar verecektir. Allah Rasûlü Efendimiz yemek konusunda şöyle buyurur: 'Sofradan tam doymadan daha yeme iştahınız varken kalkınız. Midenin üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefes almaya ayırınız.' Tıp dünyasının ancak son yıllarda, sıhhatli yaşamanın az yemeye bağlı olduğunu ve çok yemekten kaçınmak gerektiğini söylemeye başladığı dünyada, inancımızın elçisi zamanımızdan 1400 yıl önce; ' oruçta sıhhat vardır, oruç tutunuz, sıhhat bulunuz' , 'çok yiyip içmek hastalıkların başıdır' ve 'Allahu Teala az yiyip içen ve bedeni hafif olan mü'mini sever' gibi çok güzel prensipler ve düsturlar ortaya koyuyorsa bu anlayışa ve bu inanca sahip çıkmak ve bu prensiplere bağlı kalmak gerekmez mi? Aynı şekilde günümüz bilim adamlarının son yıllarda sık sık dillendirdiği midenin dolu olması kafanın boş olmasına delalet eder şeklindeki açıklamaları yanında, yine aynı anlayışın ve aynı inancın elçisi 14 asır önce, 'oruç tutanın idraki artar, zekası açılır' ve 'çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin' gibi ulvi mesajlar vermişse, bu elçinin söyledikleri ile amel etmemiz ve onun mesajları doğrultusunda hareket etmemiz gerekmez mi? Bizim üzerimize bizden daha fazla titreyen ve bizi bizden daha fazla düşünen bu anlayışa, bu inanca ve bu kutsal Elçi'ye selam olsun. Bu konuda son olarak şunu da söylemek gerekiyor. Biz orucumuzu, 3 gündür açıklamaya çalıştığımız sıhhi durumların oluşması niyeti ile değil, Allah emrettiği için, O'nun emrine ram olmak için, kulluk borcumuzu ödemek için, verdiği bütün nimetlerine şükran ve minnet duymak için, Yaratıcımızın rızasını kazanmak niyeti ve O'nun istediği şekilde yaşamak arzusuyla tutarız. O'da biz kullarına bu iyilikleri fazladan bir nimet olarak verir. Hayırlı Ramazanlar efendim... |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2014-07-08 | |||
|
|||