Necati KAVLAK
|
|||
![]() |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
İrecep Emmi ile kısa bir sohbet | |||
![]() Nerede elleri kınalı, avuçları nasırlı, yüzü güneş yanığı, gözü yaşlı; ana, bacı, eş ve yavuklu görülse: Anadolu'nun çilekeş kadını çıkar karşına. Vatanı canından aziz bilip uğrunda can verenlerin, uğruna can verdikleri vatan toprağında başını sokacak bir evi, üstüne binecek bir katırı bile yoktur! Hangi kanalda memleketin istikbali masaya yatırılsa, gazete manşetine çıksa; televizyon ekranında konuşulsa: ünü uluslararası suları aşan, yüksek tirajlı gazetelerde yazan, yüksek reytingli televizyonlara program yapan yapımcılar boy gösterir ekranda… Yağız bıçkın delikanlının uğruna can verdiği Vatan'ın geleceğini, metropol kentte yaşayan, yalıda oturan; İstanbul'u mekan tutmuş, Ortaköy' de, Nişantaşı'nda viski yudumlayan, Kum kapı'da balık-rakı muhabbetine kürek çeken; mutluluğa kadeh kaldıran tartışır. Ekrana hangi sanayi ürünü düşse, hangi gıda maddesi piyasaya sürülse; reklam filmi çekilse, beyaz perdede ünlenmiş, dizi filmlerde rol almış, adı öne çıkmış aktris ve artist kapar rolü. Ülkelerin zenginlik ölçü birimi olan GSMH artışından cukka da onların payına düşer. Holding sahipleri, borsa vurguncuları ihale mafyası, siyasi parti rantçıları terazi kefesine sığmaz. Uzunluk ölçü birimi onları ihata etmez, kucaklamaz. Tartı, ölçü ayar birimi ve de para değeri yalnız garibanların rüyalarını süsler. Diyeceğim o ki garip guraba her zaman zekâta, fitreye muhtaç, yıllık enflasyon artışına mahkûm. Hal böyleyken mizah yazarları, felsefe üstatları kemer sıkmaktan beli kopan orta direğin, zekâsını sorgular. Seçme seçilme ölçülerini mukayese eder, terazinin kefesine koyar ve tartar. Bir torba kömür, 2 paket makarna siyasi literatürün tartışma konusu ve zekâ ölçü birimidir. Program yapan, yazı yazan aydının aklına hiç gelmez! Dağda koyun güden bir çoban, tarlada çift süren bir çiftçi, fabrikada çalışan bir işçi de fikir üretebilir, çözümsüzlüğe bir çözüm bulabilir diye akıl etmez. Akıl etmediği için fikrini sormaz, ekrana çıkartmaz, söyleşi de yapmaz! Ben bu geleneği yıkmaya, örfü değiştirmeye karar verdim. Sabah kalkınca ilk işim milletin efendisi, İrecep emmiyi aramak oldu. O'nu kahvaltıya davet ettim. Hiç nazlanmadı, davete icabet sünnettir dedi ve palas pandıras geldi. Kahvaltı masasına karşılıklı oturduk. Allah ne verdiyse birlikte iştahla yedik. Aklımdan geçenleri aktardım kendine, gözlerinin içi güldü. Olur dedi sen sor ben cevaplayım. Yalnız bir ricam var! Söylediklerimi sansürlemeden yaz! Söz dedim ne söylersen budamadan, gagasını, kanadını kesmeden kuşa çevirmeden yazacağım. Keyfine diyecek yoktu. Çay bardağını avucunun içine aldı, koltuğa iyice yaslandı ve gözlerimin içine bakmaya başladı. Ben de sabırsızlanıyorum, nasıl bir şey çıkacak bilmiyorum. Ne çıkarsa bahtınıza... -Adın ne? İrecep Demir. -Kaç yaşındasın? Onu söylemesem! -Çok mu yaşlısın? Geç onu evlat geç! -Peki. Ne iş yaparsın? Milletin Efendisiyim. -Nasıl yani? Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bana bu unvanı verdi. O günden beri bu unvanı gururla kullanıyorum. -Köylü olmak nasıl bir şey? Eskiden daha iyi idi, şimdi önüne gelen itip kakıyor, toplantı salonundan kovanlar bile var. -Siyasetle aran nasıl? Tam göbeğinde oturuyorum. Lakin pek de iç acıcı görünmüyor. -Biraz açarmısın? Demirel'in deyimiyle 'Hükümetin başı' siyaseti çok geriyor. An ağzını açsa ormanın içindeki ağaçları sayıyor. Çamsız, köknarsız, ladinsiz, meşesiz orman olur mu evlat? -Niye Başbakan değil de Hükümetin başı dedin? Allahın bildiğini kuldan saklamam. İçimden Başbakan demek gelmiyor. -Sebebi ne? Ağzından hiç 'Ne Mutlu Türküm diyene' cümlesi hiç çıkmadı. Mustafa Kemal Atatürk'ün adını unutturmak için elinden ne geliyorsa onu yapıyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin birlik ve bütünlüğü ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyor. Ecdadım diye hanedan mensuplarına sahip çıkıyor ve onlara özeniyor. Atatürk, Türkiye Cumhuriyetini kurmasa, Türkiye diye bir devlet, Tayyip diye bir başbakan olur muydu? Osmanlı diye bir ecdat kalmış mıydı? -Başka? İmralı'da bir katil var! Bu katili dünya âlem bebek katili olarak tanıyor. İktidarın başı bu katili Türk devletine muhatap etti ve onunla masaya oturdu. Bu Kandil PKK terör örgütünü İmralı'da ki ininden yönetiyor. Anlayacağın 2 kere ağırlaştırılmış müebbet hapse hükümlü bir mahkûm Beka Vadisi'nden yapamadığını İmralı'dan yapıyor. -Basını iyi izlediğin belli, Kandil'de yapılan değişikleri izledin herhalde? İzlemeyen mi var evlat! Teröristin adı gerilla oldu. Bin yıllık kadim dostumuz Kürt'leri bölmek için elinden geleni yapıyor. Ben İstiklal savaşı sonrası İsmet Paşa başkanlığında yapılan 'Lozan Barış Konferansı sırasında genç bir delikanlıydım. İsmet Paşa ve mesai arkadaşları İstiklal savaşının tartışmasız galibi olmalarına rağmen BDP'li ayrılıkçılar gibi basına gururla poz verdiklerini görmedim de şahitte olmadım. -Memleket Meseleleri ile bu kadar yakından ilgilendiğini bilmiyordum. Türkiye'den başka bizim Vatanımız yok evlat. Murat Karayılan yerini, Cemil Bayık'a bırakmış! İsimlerin hiç önemi yok! PKK'nın başında bebek katili var. Eskiden Bekaa Vadisi karargâhıydı şimdi İmralı. Gerisi Erbakan hoca ifadesiyle benim için fasa fiso! -Ömürsün İrecep emmi vallahi. Dudakta acı tebessüm, zoraki gülümseme. Anlaşılan kendi İfadenle' Hükümetin Başına' çok öfkelisin. O kendini anaların gözyaşı dursun, analar ağlamasın diye savunuyor. Geç evlat onları geç! ABD Başkanı Obama ne derse onu yapıyor. BOP Projesinde ne varsa uygulamaya o konuyor. Biz bu vatan toprağını sokakta bulmadık. Her karış toprakta aziz milletin akan kanı var. Analar ağlamasın diye teröriste teslim mi olmak gerekiyordu? Dağa çıkan eşkıya pişmanlığını ifade eder tüfeğini ters asar gelir teslim olurdu. Devlet dediğin eşkıyaya teslim olmaz. -İrecep emmi bu gün bu kadarla yetinelim. Bir başka gün başka bir söyleşi yapalım.. Ne Dersin? Ben bu işi sevdim. an çağırırsan çağır koşa koşa gelirim. Bizde laf çok! -Teşekkür ederim İrecep emmi. Ben teşekkür ederim evlat! |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2013-07-11 | |||
|
|||