Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 26 Eylül 2014
Fevzi GÜNENÇ
Fevzi GÜNENÇ kimdir?
1940 yılının şıra zamanında, 1 Eylül Dünya Barış Gününde Gaziantep’te doğmuşum. Öğretmenlik, metin yazarlığı, tiyatro oyunculuğu, gazetecilik, öykücülük yaptım. Sayısı 50’yi aşan sahne için çocuk oyunu, bir o kadar radyo oyunu, çocuk romanları, yüzlerce çocuk öyküsü, çocuk şiirleri yazdım. İlgi alanım çocuk edebiyatı. Ama toplumsal olaylara da duyarsız kalamadığım için sıklıkla köşe yazıları yazıyorum. Erişkinler için yazdığım edebi yapıtlarım da var. Bu bağlamda 1991 yılında Orhan Kemal Öykü Ödülü birinciliğini kazandım. Ödüller aldım bir yığın... Ulusal bir gazeteden Emekli oldum. İki çocuğum var. Ayıp olur öbürlerini saymazsam: kendileri için yazdıklarım da çocuklarım değil mi? Dünyanın dört bir bucağındaki sarı, kara, beyaz, kızıl derili olan kimileri kurşunlardan, bombalardan, kimileri açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan ölen düşlerinde bile gülemeyen, daha yaşamanın ne olduğunu anlamadan, ölen çocuklar öldüklerini bile bilemeyen çocuklar benim çocuklarım değil mi?
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Yaşamımızdaki En Önemli Şey
Bugün bir CD aldım kadim dostum, öğretmen yazar Necdet Özaltan'dan. Ne denli etkilendiğimi ona yazdığım şu yanıttan anlayabilirsiniz. 'Teşekkürler Sevgili Cimi! Son zamanlarda hiç bu kadar duygu yüklü bir ileti almamıştım. Gözlerimin nemlenmesine engel olamadım. İyi ki varsın. Sevgi...'

Hepinizle paylaşmak isterdim o CD'yi. Ama hepinizin e-posta adresi yok ki bende. Ben de Google'dan arayıp yazıyı buldum. Onu yolluyorum size. CD'si kadar etkileyici olmasa da, özü aynı:

'Kendimizi evlenince, bir bebek sahibi olunca, sonra bir tane daha olunca yaşamın daha güzel olacağına inandırmışızdır.

Sonra çocuklarımızın yeterince yetişkin olmadığını düşünerek bunalırız ve onlar büyüdüklerinde bunun da iyi olacağını düşünürüz.

Sonra büyürler ve biz yine bunalırız, çünkü onlarla didişmemiz gerekir. Şu delikanlılık çağını atlatsalar daha mutlu olacağız tabii.

Gerçek şu ki, mutlu olmak için şu andan daha iyi bir an olamaz.
Öyle değilse, ne zaman?

Yaşamınız hep güçlüklerle dolu olacak. Olduğu kadar çok kabullenip her şeye karşın mutlu olmaya karar vermek en iyisi.

Uzun bir süre yaşam yeni başlayacak sandım. Gerçek yaşam.
Fakat yolda hep bir engel vardı; bitirilecek bir iş, aşılması gereken bir sıkıntı, tanınacak bir zaman, ödenecek bir fatura. Sonra başlayacaktı yaşam.

Sonunda anladım, bu engeller yaşamın kendisiydi.

Bu bakış açısı, benim mutluluğa bir yol olmadığını anlamama yardımcı oldu.

YOL, mutluluğun kendisi idi.

Yani, her anın tadını çıkarın.

Mutlu olmaya karar vermek için, okulun bitmesini, okula geri dönmeyi, beş kilo kaybetmeyi, beş kilo almayı, işe başlamayı, evlenmeyi, cuma gecesini, pazar sabahını, bir araba almayı, araba yenilemeyi, ev ipoteğinizin bitmesini, ilkbaharı, yazı, sonbaharı, kışı, ayın birini ya da on beşini, radyoda melodinizin çalınmasını, ölmeyi ya da yeniden doğmayı beklemeyin.

Şimdi, aşağıdaki soruları düşünüp yanıtlamaya çalışın:

1 - Dünyadaki en zengin 5 kişinin adını söyleyin.

2 - En son seçilen 5 Dünya Güzelinin adlarını söyleyin.

3 - Son 10 Nobel Ödülünü kimler kazandı?

4 - En iyi erkek oyuncu Oscar ödülünü en son hangi 10 oyuncu aldı?

Yapamadınız mı? Zor, değil mi?

Tasalanmayın, hiç kimse bunları anımsamıyor.

Alkışlar söner! Ödüller tozlanır! Kazananlar çabuk unutulur.

Şimdi de şu soruları yanıtlayın:

1 - Eğitiminize katkıda bulunan 3 öğretmeninizin adını söyleyin.

2 - Gerektiğinde yanınızda olmuş 3 dostunuzun adını söyleyin.

3 - Size özel olduğunuzu hissettiren birkaç kişi düşünün.

4 - Birlikte zaman geçirmek istediğiniz 5 kişinin adını söyleyin.

Yapabildiniz mi? Daha kolay, değil mi?

Yaşamınızda anlamı olan kişiler, 'en iyi' olarak dereceye girmiş, en çok parası olan, en büyük ödülleri kazananlar değil... Sizi seven, sizi gözeten, ne olursa olsun yanınızda olanlar. Bir an düşünün. Yaşam çok kısa! Ya siz, hangi listedesiniz? Bilmiyor musunuz? Dur biraz yardım edeyim.

Bir süre önce, Seattle Olimpiyatlarında, zekaca veya vücutça engelli dokuz atlet, 100 metrelik bir yarışın başlama noktasında duruyorlardı. Tabanca atıldı ve yarış başladı. Hepsi koşmuyordu ama herkes katılmak ve kazanmak isiyordu. Üçlü gruplar şeklinde koşuyorlardı. Bir çocuk takıldı ve düştü, bir iki yuvarlandı ve ağlamaya başladı. Diğer sekizi onun ağladığını duydu. Yavaşlayıp arkalarına baktılar.
Durdular ve geri geldiler... Hepsi de...

Down Sendromu hastası bir kız, çocuğun yanına oturdu, sarıldı ve sordu: 'Şimdi kendini daha iyi hissediyor musun?' Sonra, dokuzu birlikte omuz omuza bitiş çizgisine yürüdü.
Kalabalık ayağa kalktı ve alkışladı. Alkışlar uzun süre devam etti...

Bu olaya tanık olanlar hala bunu anlatıyor. Niçin? Çünkü yüreğimizin derinliklerinde hepimiz biliyoruz ki, yaşamda en önemli şey kendimiz için kazanmanın ötesindedir.

Yaşamdaki en önemli şey diğerlerinin kazanmalarına yardım etmektir. Bu yavaşlayıp kendi yarışımızı değiştirmek anlamına gelse bile.'

SUYA ÇİZGİLER/FEVZİ GÜNENÇ

'Beni Türk doktorlarına emanet etmeyin'

 

İktidar yalakası bir köşe yazarına fena içerlemiş doktor Yılmaz Arslan. O yalakayı hedef alan iletisini sizinle paylaşırsam yaralarına merhem olamam ama hiç değilse haksızlığa uğrayan doktor dostlarımızın yanan yüreklerine bir damlacık serin su dökmüş gibi olurum belki. İşte Arslan'ın yazısı:

'Doktor

Kız verirken...

Kocaya varırken...

Otomobil alırken...

'Doktor civanım...'

Muayene ücretine gelince...

'Hepsi şerefsiz!'

(Harala gürele yüzünden yazmaya fırsat bulamadık, şu tam gün yasasını... Hazır, yeni bir darbe planı çıkmadan, fırsat bu fırsat, aradan çıkarıvereyim bari..)

Deniyor ki:

'Başbakan kadar maaş alacaklar.'

Safra kesesi ameliyatı yapabilir mi başbakan? Böbrek nakli? Pansuman
bile yapamaz... Ama, çok sıradan bademcik ameliyatını yapabilen bir hekim, gayet güzel başbakanlık yapabilir.

Refik Saydam mesela, hekimdi...

O halde, hekimlerin maaşını siyasilerin maaşıyla niye kıyaslayalım ki?

Komada geliyorsun, bacağını kesiyor, damar çıkarıp, kalbine bağlıyor, gebermekten kurtuluyorsun. Sonra da 'Çok para aldı' diyorsun. Kaç para ki senin hayat? O kadar etmez mi?

Gece yarısı ateşi 40'a vuran evladını Azrail'in elinden almanın, hızara kaptırdığın parmağını yerine dikmenin, görmeyen gözünü gördürmenin, kanserini erken yakalamanın fiyatı nedir?

12 sene üniversite okuyor. Boru değil. 18 yaşında girdi, geldi 30'una, hâlâ kafa patlatıyor. İki kapılı handa, yolun yarısı eder... Lütfedip, müsaade edelim de,
biraz para kazansın bu ülkede.

Karaktersiz hekim yok mu? Var elbette... Ne kadar karaktersiz gazeteci, ne kadar karaktersiz avukat, ne kadar karaktersiz esnaf varsa, o kadar karaktersiz hekim var... Ama, Rabbim herkese 'Cleveland' demiyor... (Cleveland: Rabbim birilerine 'yürü ya kulum' dedi, sen de yürü onun ya yalakası...) Parası olmayana bakan vicdanlı hekim de var bu ülkede.

Tahmininizden çok.

Üstelik, silah zoruyla ameliyata alınan hastayı hiç duymadım ben... Yeşil kartlı bile olsan, seçme şansın var. Paragöze gitme, öbürüne git. Diyeceksiniz ki, 'Kuyruk oluyor, yeterli hastane yok...' Müteahhit midir hekim?

Peki nedir? Aslanı kediye, eğitimliyi cahile kırdırma projesidir bu...

Hakkını alamayanlar kendisinden hesap sormasın diye, 'Bak şunlar senden fazla alıyor' diye hedef göstermektir. 'Sen az kazandığına itiraz etme, onunkini de indirelim' demektir. Refahı paylaştıracağına, yoksulluğu paylaşmayı doğruymuş gibi göstermektir.

Kendi suçunu örtbas etmek için, suçlu yaratma projesidir... Hekimlerin durup dururken başına gelen budur.'

Büyük Atamız hastalanınca 'Beni Türk doktorlarına emanet edin,' demişti. Korkarım bütün bu işlerden sonra birileri bunun tam tersini söyleyecek:

'Aman, beni Türk doktorlarına emanet etmeyin.'

Şükürler olsun, iyi ki o yalakalardan değiliz. Yürüyemezsek de yürüyemeyelim.


   
2014-09-09
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları
- Kullan Oyunu, Boz Oyunu