Fevzi GÜNENÇ
|
|||
![]() 1940 yılının şıra zamanında, 1 Eylül Dünya Barış Gününde Gaziantep’te doğmuşum. Öğretmenlik, metin yazarlığı, tiyatro oyunculuğu, gazetecilik, öykücülük yaptım. Sayısı 50’yi aşan sahne için çocuk oyunu, bir o kadar radyo oyunu, çocuk romanları, yüzlerce çocuk öyküsü, çocuk şiirleri yazdım. İlgi alanım çocuk edebiyatı. Ama toplumsal olaylara da duyarsız kalamadığım için sıklıkla köşe yazıları yazıyorum. Erişkinler için yazdığım edebi yapıtlarım da var. Bu bağlamda 1991 yılında Orhan Kemal Öykü Ödülü birinciliğini kazandım. Ödüller aldım bir yığın... Ulusal bir gazeteden Emekli oldum. İki çocuğum var. Ayıp olur öbürlerini saymazsam: kendileri için yazdıklarım da çocuklarım değil mi? Dünyanın dört bir bucağındaki sarı, kara, beyaz, kızıl derili olan kimileri kurşunlardan, bombalardan, kimileri açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan ölen düşlerinde bile gülemeyen, daha yaşamanın ne olduğunu anlamadan, ölen çocuklar öldüklerini bile bilemeyen çocuklar benim çocuklarım değil mi? Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
O Çapkın Kadın Şair -1 | |||
![]() 'Tarihin sayfalarında yer alan ve Sennur Sezerin araştırmaları sonucu okuyucuya ulaşan ilk kadın şairimiz MİHRİ HATUN'u saymayı unutmuşsunuz' diyor arkadaşım. Haklı... Gönül borcum gide gide çoğalmakta ona. Gerçi kendisine verdiğim yanıtta, 'Ben sadece günümüz şairlerinden söz etmek istemiştim Mihri hatuna da, anımsatana da selam olsun, Bu ulu kadın şairden ayrı bir yazımda söz etmek de boynuma borç olsun. ' demiştim. Böylece sözüm - ona savunmamı yapmıştım ama yine de 'aşkı şakıyan kadın şairlerimiz'i sayarken o ilk yiğitçe söyleyişin sahibini unutmak da bağışlanacak iş değildi işin doğrusu. Bu arada 'Sennur Sezer gerçekten harikulade bir insan, Kadın şairlerimiz arasında toplumcu gerçekçiliği haykıran bir kadın şair daha var mı ülkemizde, bilmiyorum...' diyerek gerçeği vurgularken; kendime de şöylece saklı bir paye ayırmayı da unutmamıştım: 'İlk çocuk öykü kitabım olan "Kıvırcığın Serüvenleri"ni güzel kalemiyle ilk tanıtan da bu güzel insan olmuştu...' Şu 'Aşkı şakımak' sözünü de eleştirenler oldu. Haklılar... Sanki bir hafifseme var bu söyleyişte. Aslında 'Aşkı terennüm eden' diyecektim. Ne var ki arık dilimizin bataklığına gömülen bu sözcüğü kullanmak istemedim, Gücüm de ancak 'şakıyan' demeye evlerdi. Bunun için de bağış dilemeli miyim, bilmiyorum. Şimdi Gılman arkadaşa verdiğim sözümü yerine getirmek için Mihrî Hatun'a anlatacağım dilimin döndüğünce. *** Adı bilinen ilk Türk kadın şairimizdir Mihrî Hatun. 1461'de Amasya'da doğmuş; 1506'da yine burada ölmüştür. Şu 'ölüm' sözcüğü ne batıcı bir sözcük... Böyle bir kadın şair ölebilir mi hiç? Mihri Hatun'un asıl adı Fahrünnisa'dır. Fakat o Mihrünnisa adını yakıştırmıştır kendisine, 5. YY'da yaşamış olan Mihri Hatun, "Belayi" mahlasıyla şiir yazan bir Osmanlı kadısının kızıdır. Kültür düzeyi yüksek bir ailede yetişen bu çapkın şairimiz, yaşadığı dönemde saygı duyulan bir kadındı. Sultan II. Bayezid ile oğlu Şehzade Ahmed'in Amasya Valiliği sırasında kentte toplanan 'bilginler oturumu'na çağrılmıştı. Burası çok önemli. Oğuz'dan sonra bir bilginler oturumuna çağrılarak o oturumdaki görüşmelere katkıda bulunan ilk kadın şairdir Mihri Hatun. Güzelliğiyle de yörede ün salan şair, sade bir dille yazdığı kasideleri, gazelleriyle tanınır. Aşkı çekinmeden kullanmasıyla diğer divan şairi kadınlardan ayrıcalıklı yeri vardır şiir tarihinde. Şair, şiirlerini kendisine örnek aldığı, Necati Bey'e gönderip ondan fikrini öğrenmeye çalışmıştır zaman zaman. Söylentilere göre Necati Bey ile aralarında duygusal yakınlaşma oluşmuş böylece. Şiirlerinde, Müyyedzâde Abdurrahman Çelebi ve Sinan Paşazâde İskender Çelebi'ye duyduğu aşka dair ipuçlarına da rastlanır şairin. Mihrî Hanım Divanı 1967'de Moskova'da basılmıştır. (Ne ayıp!) Türkiye'de Mihri Hanım Divanı 2007'de basıldı. (Daha da ayıp!)Böylece "Mihrî" mahlasını kullanmıştır. Yazdığı onca aşk şiirine karşın hiç evlenmemiştir. |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2014-09-16 | |||
|
|||