Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 03 Kasım 2015
Hazal SEYİTOĞLU
Hazal SEYİTOĞLU kimdir?
1974 Ankara doğumluyum. İlkokula Ankara' da başladım, Adıyaman'da bitirdim. Ortaokulu İstanbul'da tamamladım. Haydarpaşa lisesi ve Abant Izzet Baysal Ünv. Mezunuyum. Anadolu Ünv. Sosoyoloji bölümü 2. sınıf ögrencisiyim. İlk gençlik yıllarımda amatör olarak yerel, ulusal gazetelerde yazılarım yayımlandı. Bilgiağı, Yazarport, Doğu Rehberi, Malatya Son havadis gibi internet sitelerinde yazılarım yayımlanmakta. 1997-1999 yılları arasında (eski) Üsküdar FM de radyo programları yapıp sundum. Sansürsüz ve özgürce yazabildiğim için Mart 2014'te Bendeyazarım kadrosuna katıldım. Evliyim, 6 yaşında bir kızım var. Özel bir sektörde sistem analisti olarak çalışıyorum.
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
İbn-i Haldun Olsaydı Siyasi Parti Kurar mıydı?
Siyaset kelimesi Arapça'dan Türkçe'ye geçen bir kelime olup yönetmek, eğitmek, yetiştirmek anlamına gelir. Sanki farklı bir anlam taşıyormuş gibi sanılsa/sunulsa da politika kelimesi, siyaset kelimesinin Batı dillerindeki tam karşılığıdır.  Siyaset, farklı anlamlarda kullanılsa da biz bu yazımızda Aristoteles'in tanımlamış olduğu gibi 'devlet yönetimine ilişkin faaliyetler' anlamında kullanacağız.  

Aristoteles, Büyük İskender döneminde yaşamış bir Yunan düşünürüdür. Büyük İskender Aristoteles'in rahleyi tedrisatından geçmiştir. Bu belki de bilinen ilk düşünür-yönetici ilişkisidir.  Bir gün Büyük İskender, devrin düşünürüne, hocasına, bir mektup yazarak kendi çözümleri ile birlikte bir soru sorar: 'Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için neler yapmalıyım?:
1. Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?
2. Ülkenin ileri gelen insanlarını hapse mi atayım?
3. Ülkenin ileri gelen insanlarını kılıçtan mı geçireyim?'

Aristo'nun cevabı şöyle olur:
1. Sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar, 
2. Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar, 
3. Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar.  Asıl çözüm: İnsanlar arasına nifak tohumları ekeceksin, birbirleriyle savaşınca hakem olarak kendini kabul ettireceksin, ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın' Zamanın düşünürleri, krallar/hakanlar/padişahlara yönetimde dikkat etmesi gereken hususları bildirmiş veyahut devletlûlar bizzat kendileri bu düşünürlerden nasihat istemişler.  Bu nasihatler, o dönemin bir nev'i anayasasını oluşturmuş. Türk ve Müslüman düşünürler anayasa, idare, maliye ve Ceza hukuku, yöneten-yönetilen ilişkileri ile siyasal iktidara ilişkin düşüncelerini genellikle yazdıkları hukuk kitaplarının muhtelif bölümlerinde ele almışlar. Hükümdarlara yönelik yazılan yönetimde izleyecekleri politikalar ve ahlaki ilkeler konusunda yazdıkları bölümler, daha sonra, Fıkıh kitaplarından bağımsız olarak yazılmaya başlanmış ve bu şekilde Siyaset-nâme ve nasihat-nâme geleneği ortaya çıkmıştır. 

Müslüman düşünürler şehir ve toplum yönetimi konusunda erdem ve faziletle ilgili düşüncelerini (siyaset-nâme) adı altındaki kitaplarda toplamışlardır. Düşünürler Hükümdarlara halk yönetiminde izleyecekleri politikalar ve ahlaki ilkeler konusunda tavsiyelerde bulunur. Bunu yaparken,  Kur'an'dan, hadislerden ve tarihten de örnekler gösteren bu tür yapıtlarda, geçmişteki kötü olaylar, zalim, deneyimsiz ve cahil hükümdarların ve vezirlerin yol açtığı felaketler, öyküler ve fıkralar anlatılır.  Bu alanda bilinen ilk eser 11. yüzyıl Karahanlı Uygur Türklerinden Yusuf Has Hacib'in Doğu Karahanlı hükümdarı Tabgaç Uluğ Buğra Kara Han (Ebû Ali Hasan bin Süleyman Arslan)'a atfen yazdığı ve takdim ettiği Kutadgu Bilig'tir.  İmam Gazali'nin 'Et-Tibru'l-Mesbûk fî Nasîhati'l-Mülûk' isimli eseri, zamanın Selçuklu hükümdarı, Sultan Melikşah'a sunulmuştur Gazali'nin Melikşah'a yaptığı bazı tavsiyeler(1):   'Ey sultan! Liderliğin kıymetini biliniz. Onun tehlikelerini öğreniniz. Çünkü liderlik büyük bir nimettir. Eğer onu hakkıyla yerine getirirseniz, kendisinden sonra başka mutluluk düşünülemeyen bir saadete ulaşırsınız. Şayet onun hakkını yerine getirmeyip zulümden geri durmazsanız, kendisinden sonra ancak kâfirliğin olabileceği bir bedbahtlığa düşersiniz.' 'Ey sultan! İçine düştüğün her işte ve başına gelen her durumda kendinin halktan biri, senden başkasının da lider olduğunu düşün! Kendin için razı olmadığın şeylere, her hangi bir müslüman için de razı olma! Kendin için razı olmadığın şeyleri, onlar için hoş görürsen, halkına ihanet etmiş ve emrin altındakileri aldatmış olursun.' Melikşah'ın bizzat tavsiyesi üzerine Nizamülmülk tarafından yazılan Siyaset-nâme isimli bir eser daha mevcuttur. Aşağıda Siyaset-nâme'den bazı cümleler okuyacaksınız.(2) 'Yönetici, inkâr ve küfürle ayakta kalabilirse de zulümle ayakta kalamaz, idareci idare ettiklerine asla zulmetmemeli, âdil olmalı...' 'Devlet işlerini ehline danışarak yürütmeli, kendi başına iş görmemeli; herkesin, zıt da olsa fikrini açıkça ortaya koymalarını sağlamalı...' 'Yönetici, zevk u sefadan uzak durmalı, devlet kaynaklarını kullanırken kılı kırk yarmalı...' 'Peygamber Efendimiz'in buyurduğu gibi, 'İşlerin hayırlısı orta yolu takip etmektir.' 'Yönetici, yapacağı her işte Allah'ın rızasını gözetmeli, O'nun emrine boyun eğerek, yoluna ve kuluna hizmet etmelidir.' Osmanlı'da da devlet yönetimine yapılan tavsiyeler, sorunlara bulunan çözümler içeren bu tip eserler olmuştur. Bunlardan en önemlisi Sultan IV. Murat ve kardeşi Sultan I. İbrâhim'e sunduğu risâleleri ile tanınan 17. yüzyıl Osmanlı tarihçi ve devlet adamı Koçi Bey risalesidir.  İlk risalesi, devlet idâresinde gördüğü yolsuzluklar hakkında 1631'da Sultan IV. Murat'a arz ettiği bir rapordur. Bu risalede Osmanlı devletinin gerileme sebeplerini I. Süleyman dönemine kadar götürmekte, fakat o devirde devletin güçlü olması yüzünden bu zayıflıkların iyi anlaşılamadığını, ancak III. Murat döneminde bunların iyice ortaya çıkıp anlaşıldığını ileri sürmektedir. Bu görüşler bazen rakamlarla, bazen hadiselerle, bazen da sert bir üslupla açıklamalar ile izah edilmiştir ve ıslahat için görüşler ileri sürülmüştür.(3) Son olarak, Eski başbakanımızın kullanmasıyla yeniden Türk aydınının hatırladığı İbn-i Haldun'dan bahsetmek istiyorum biraz. Eseri Mukaddime(4)'den daha fazla bilgi paylaşabileceğim, elimde olduğu için..  'Hükümdarın ve Yakın Çevresinin Ancak Devletin Orta Döneminde Servet Sahibi Olabildiği Hakkında' 'Kırk Birinci Fasıl''da yazılanlardan örnekler vermek istiyorum:  '.... Elde edilen gelirlerden, sadece ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda çok az pay alır. Bu nedenle devlet başkanının vezir, katipler ve diğer yardımcıları gibi yakın çevresi genelde fakir durumdadır....' 'Sonra devlet güçlenip hükümdarlık aşamasına geçildiğinde ve devlet bakanının kavmi üzerindeki otoritesi tam olarak sağlandığında,...... artık bundan  sonra hükümdar gelirlerin tamamını veya büyük bir bölümünü sadece kendi tasarrufu altına alır ve devlet işleriyle ilgili harcamaları buradan yapar. Böylece hükümdarın serveti çoğalır, hazine dolar...' 'Vezir, katip, hacip gibi hükümdarın yakın çevresi ve yardımcılarının nüfuz ve etkileri de genişler ve onlar da mal biriktirip servet elde ederler.' 'Devleti kuran kabile ve asabiyetin(5) ortadan kalmasından sonra, devlet ihtiyarlamaya başlar.. Devletin yıkılacağı endişesine kapılan hükümdar yeni yardımcılara ihtiyaç duyar ve servetini asabiyet sahibi yeni yardımcılarına ve destekçilerine harcar... ' 'Kırk Üçüncü Fasıl- Zulmün, Umrânın Yıkılmasına Sebep Olacağı Hakkında'  'Bil ki, zulüm ve haksızlıkla insanların mallarını ellerinden almak, onların çalışıp kazanarak mal elde etme emellerini yok eder.' Buradaki husus cebren el koymanın dışında kasıtlı olarak piyasaları manipüle edip, kazanç üzerinde oynamak, insanların geçimlerini sağladıkları arazileri kendi yakınlarına vererek köylüyü, çiftçiyi zor durumda veya insanları çalışmaz durumda bırakmak; uygulamalarla toplumsal gerilemeye, işsizliğe, gelirlerin azalmasına, rızkın kesilmesine, işlerden çıkarılmasına, fabrika ve ocakların sebep olmaksızın kapatılması gibi eylemleri zulüm olarak tanımlanıyor.  'Sonuçta kazançlarının büyük bir bölümü, hatta tamamı ellerinden gitmiş ve böylece zarar etmiş olurlar. Bu durum nihayetinde çalışmaya ve üretime ilişkin bütün beklentileri yok edeceği için toplumun gelirlerinin azalıp gerilemesine ve yıkılmasına yol açar. ' Gelinen bu durum toplumun bozulmasına yol açan en şiddetli ve büyük zulümlerden biridir.  Kastedilen Zulüm, zina adam öldürme, içki içme gibi herkes tarafından işlenebilecek kötülüklerden değildir. İbn-i Haldun zulmü şöyle anlatmış: '..... Zulmün karşısına [zina adam öldürme vs.de olduğu gibi dünyevi] cezalar konmamıştır. Çünkü zulüm herkes tarafından değil, ancak (cezalandırma noktasında) kendilerine güç yetirilemeyecek kimseler tarafından işlenir.  Onun için zulüm çok şiddetli şekilde yerilmiş ve zalimler, (ahrette görecekleri şiddetli ceza) çarptırılacakları ceza ile tekrar tehdit edilmişlerdir. Böylece kendi vicdanlarının zulüm yapmalarına engel olması umulmuştur.'  'Zulmün haram oluşuna ilişkin Kur'an ve sünnetteki deliller ise sayılamayacak kadar çoktur.' Yazımızı Kırk üçüncü faslın son paragrafından birkaç cümle ile bitirelim: 'Bil ki, devleti ve hükümdarı bu olumsuz yollara sevk eden şey, devletin gelirlerinin, giderleri karşılayamamasıdır. Çünkü devlet adamalarının içine daldıkları lüks ve israftan dolayı harcamalar büyümüş ve artık devletin rutin gelirleri bu harcamaları karşılayamaz duruma gelmiştir.  Not: Hiçbir düşünüre zamanın devletlûları ve şak şakçıları 'siyaset yapacaksak, gel parti kur, öyle siyaset yap!' dememiş... 

(1) http://www.mostar.com.tr/koseDetaylar.aspx?id=1105
(2) http://www.habervaktim.com/yazar/8102/nizamulmulkun-siyasetname-sinden-ogutler.html
(3) http://tr.wikipedia.org/wiki/Ko%C3%A7i_Bey
(4) İbn-i Haldun, Halil Kendir Çev., 1.Cilt Yeni Şafak, 
(5) İbn-i Haldun, aynı soydan gelenler veya aralarında yakınlık bulunanlar arasındaki dayanışma duygusu olarak tanımlanacak asabiyet, bir topluluğun muhaliflere karşı birlikte hareket etmelerini, belli organizasyonları gerçekleştirmelerini, güç ve iktidar kazanmaları sağlayan bur olgu olarak sunulmuştur. (Siyaset Bilimi, sy.14, Prof. Dr. Davut Dursun, Anadolu Ünv.Yayınları, )  

   
2014-12-31
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları