Serdar USMAN
|
|||
![]() 1971 Ankara doğumlu olan Serdar Usman, Mısır El-Ezher Üniversitesi mezunu. Usman, evli ve 3 çocuk babası.İngilizce ve Arapça biliyor. Dış ticaret uzmanı olan ve 17 yıldır bu mesleği devam ettiren Usman, birçok firmanın da dış ticaret danışmanlığını yürütüyor. Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika'daki pek çok ülke ile ihracat faaliyeti yürüten Usman çok sayıda sosyal sorumluluk faaliyetinin yanında sivil toplum kuruluşlarında da görev aldı. Usman, bir diğer taraftan yerel bir gazetede 8 yıl köşe yazarlığı yaptı. Şu anda Hakimiyet Gazetesinde köşe yazarlığı yapan Usman, bunun yanında da Konya Pusula Gazetesinde ekonomi danışmanlığı yapmaktadır. Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Mandıra ve Manav Şokları Sürecek mi? | |||
![]() Elbette bu durumu sadece siyasi etkenlere bağlı kılmak haksızlık olur. Türkiye'de 2014 yılında gerçekleşen kuraklığın etkisiyle birçok tarım ürününde ki üretim oranı düşmüştür. İlkbaharda yaşanan don felaketi de geleneksel ihraç ürünlerinden fındık ve kayısı başta olmak üzere ceviz, elma, kiraz gibi meyvelerde büyük zarar oluşmuş, bu ürünlerin üretimiyle uğraşan halkımızın emeğinin karşılığını alamamaktan kaynaklanan sebeplerle işinden soğuduğunu net bir biçimde görmekteyiz. Türkiye İstatistik Kurumu tahminlerine göre, 2013'e göre buğday üretimi ortalama yüzde 14, arpa üretiminde yüzde 20,3 oranında azaldı. Bu ciddi bir tehdittir. Düşüş aynı oranda sürerse yakın bir gelecekte tahıl üretiminde tamamen dış bağımlı bir yapıya dönüşeceğimizin acı sinyalleri bugünden uyarı vermeye başlamıştır. Yine baklagillerden nohut üretimi yüzde 11 oranında azalırken, kırmızı mercimeğin üretimi yüzde 16,5 oranında düştü. En sert üretim düşüşü meyvede yaşandı. Elmada yüzde 21, kirazda yüzde 10, kayısıda yüzde 65 oranında üretim azaldı. Türkiye'nin en önemli ihraç ürünü olan fındıktaki üretim düşüşü yüzde 25 olurken, cevizde yaklaşık yüzde 14 oranında gerileme kaydedildi. Şimdi burada bir parantez açmakta yarar görüyorum. Son birkaç yıldır sofralarımıza gelen bu ürünlerin fiyatlarında ki fahiş artışı üzülerek görmekteyiz. Çitçiyi cezbedecek ciddi atılımlar yapılmadığı sürece yakın bir zamanda tahıldan sonra kuruyemiş ve meyve gibi ürünlerde de dışa bağımlı bir acziyete düşeceğiz. Başımızı yerlere vurmadan bugünden tezi yok hızlı bir çalışmayla bu aksi gidişatın yönü doğruya çevrilmezse bizi kötü günler bekliyor. Her zaman gündemin baş sırasındadır. Ülke tarımını olumsuz etkileyen nedenlerin en başında yüksek girdi maliyetleri geliyor. Mazottan gübreye, zirai ilaçtan tohuma ve hayvancılıkta en önemli maliyet kalemini oluşturan yeme kadar tarımsal girdilerde her zaman geriden geliyoruz. O halde şu soru akla geliyor. Peki, ama tarımsal hasılat bakımından dünyada 7. ve Avrupa'da 1. sırada yer alan Türkiye'nin tarımındaki küçülme sizce sadece olumsuz hava koşullarına dayandırılabilir mi? Son 10 yıllık döneme bir göz atalım. Son yılların en kurak geçtiği yıllar 2003 ve 2007 yıllarıdır. Zaten 2003'teki kuraklık sonucu tarım sektörü yüzde 2,2 küçülmüştü. Son yılların en çok kuraklığının yaşandığı 2007 yılında da tarım yüzde 7 oranında küçüldü. Kuraklık başta olmak üzere don, dolu, aşırı yağışlar ve sel gibi doğal afetler, tarım sektörünü her zaman olumsuz etkiler. Fakat bugün Türkiye'de tarımda yaşanan sorunları sadece olumsuz hava koşullarına bağlamak gerçekçi bir tespit değildir. Daha önceki bir yazımda hassaten değinmiş ve devletin çözüm üretmede daha etkin olması gerektiğine işaret etmiştim. Malumunuzdur, ülkemiz tarımını olumsuz etkileyen nedenlerin başında yüksek girdi maliyetleri geliyor. Bu günümüz tarım ve hayvancılığında ki en acı gerçektir. Mazottan gübreye, zirai ilaçtan tohuma ve hayvancılıkta en önemli maliyet kalemini oluşturan yeme kadar tarımsal girdilerde Türkiye büyük oranda dışa bağımlı pozisyondadır. Uygulanan hatalı tarım politikaları, bu bağımlılığı azaltmak bir yana her geçen yıl daha da artırıyor. Üretim yapmak cazip olmaktan çıkıyor. Çünkü birçok üründe üretim maliyeti, ürünün fiyatından daha yüksek oluyor. Bakınız halkın en düşük elde ederek yiyebildiği patates iki senedir zirveye oynuyor. Fiyatlar bir türlü beklenen düzeye inemiyor. Ülkemizde en çok üretilen patates bile bu durumda ise varın gerisini siz düşünün. Şu bir gerçektir 2002 yılında mazotun litresi sadece 94 kuruş idi. Bugün 4 liranın üzerindedir. Can gübresinin tonu 2002 yılında 176 lira iken bugün aynı gübrenin tonuna 753 lira ödeniyor. Üre gübresinin tonu 237 liradan, 1039 liraya, DAP gübresinin tonu ise 354 liradan 1392 liraya yükselmiştir. Sadece tarım değil hayvancılıkta da yılda ortalama 7 milyon ton yem hammaddesi ithalatı karşılığında 3 milyar dolar döviz ödemektedir. Bu ciddi bir rakamdır. Yem bitkileri üretimi desteklenmek suretiyle üretimin artması sağlanıp maliyetler aşağı çekilebilir. Bu uygulama sayesinde et ve süt fiyatında yüksek ihtimalle istikrar sağlanabilir, böylece bugün ezilen ve almaya gücü yetmeyen tüketici de korunmuş olur. Fiyat arttıkça et veya canlı hayvan ithal etmenin çözüm olmadığı, son 4 yılda görüldü. Et fiyatını düşürmek için 4 milyon baş hayvan ithal edilip 4 milyar dolar döviz ödendi. Ama maalesef et fiyatı düşmek şöyle dursun, yükselme seyrine devam etti. Kısacası ülkemizde ki tarım politikalarında ki yanlış uygulamalar her geçen gün bizi daha da geriye götürmektedir. Bu işi daha cazip kılacak atılımlar yapılmadığı sürece feryat gittikçe yükselecektir. |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2015-03-17 | |||
|
|||