Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 28 Temmuz 2016
Rövşen ABDULLAHOĞLU
Rövşen ABDULLAHOĞLU kimdir?

Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
SEM Sendromu veya 'Ortak Ekmek' Konusu
Psikolojik araştırmalara göre insan genellikle olumlu değerlendirmeleri kötülerden daha iyi akılda tutar. Neticede de değerlendirmenin gerçeklikten daha yüksek olduğunu düşünür. İnsanın kendisi hakkında daha çok olumlu değerlendirmeleri akılda bulundurması onun egosuna döner. Herkes kendini üstün ve kusursuz görmek ister. Bu istek de tabii ki, insanın çevreye bakışına, kendisi hakkında söylenen sözlerin tahliline doğrudan etkiler.
Doğru, bu arada bazı karamsar ve melankolik tabiatlı insanlara da rastlanır ki, kendileri hakkında, aksine sadece kötü değerlendirmeleri akılda tutuyorlar. Bu da yine de insanın kendisine döner. Öyle ki bu tür insanlar kendileri hakkında ben kötüyüm, ben uğursuzum, ben beceriksizim˝ diye düşünüyorlar. Bu bilinçaltı kararlar bulundukları çevreyi anlamakta çok önemli bir role sahip. 
 

Şimdi gelelim insanın diğerlerini nasıl değerlendirme konusuna. Burada durum biraz farklı. Kendisi hakkında genellikle olumlu değerlendirmeleri hatırlayan insan diğerleri hakkında genelda aynı durum sergilemez. Öyle ki, insan başkalarına karşı daha eleştirerek bakma eğilimindedir. Bu noktada insanda artık önyargılar hazırdır: O, öyle de büyük yetenek sahibi değil, zayıf, beceriksiz birisi, elinden bir iş gelmiyor, filan konuyu yanlış biliyor ... 
Sonuçta da aklında önceden asılsız olarak oluşturduğu önyargılarıa diğerlerinin işini, sözlerini, hareketlerini analiz eder, onlara değer vermeye başlar. Bu nedenle kendisi hakkında daha olumlu değerlendirme yapan ve sadece avantajları akılda tutan insan diğerlerini olumsuz değerlendirir ve kusurlarını daha iyi akılda tutar. Burada da yine de insanın egosu kutsaldır.
İnsan, genellikle diğerlerini kendinden aşağı noktada, zayıf ve kusurlu görmek ister. Çünkü insan için sadece kendisi vardır ve en yüksekte de sadece kendisi karar bulur. Diğerlerini bu noktada üstün görmek ona kendisinin küçüklüğünü hatırlatacaktır. Bu ise insanı gerginlikte barındıracak diğer ruhsal sıkıntılara- eksiklik kompleksine sebep olacaktır.


  Diğer taraftan da insan kendisi ile sosyal, siyasi, maddi veya bilimsel konularda ortak olan kişilerin başarılı faaliyetlerini ekmeğinin elinden alınması gibi görüyor. Öyleyse becerdiğimiz kadar diğerlerini haksız olsak dahi  ezmek gerekir.

    Diğerlerini basma ve ezme daha çok ortaklı ekmekleri olan, yani ortak çaprazlanma yönleri olan meslek, sanat ve iş adamlarında olur. Buna psikolojide SEM sendromu diyorlar. Sem sendromu sporcularda diğer sporcuya, iş adamlarında diğer işadamlarına, yazarlarda diğer yazara, konuşmacılarda diğer konuşmacılara, alimde diğer alime, sanatçıda diğer sanatçıya ... oranda daha çok şiddetlenir.

Demek, bir çok kararlarımızda, çıkardığımız sonuçlarda kriter gerçek ve bizim böyle düşündüğümüz değil, bilinçaltında yatan çoğu zaman kendimize bile gizli kalan iç eğilim ve isteklerimizdir. Bu hisler o kadar gizli ve belirsiz olurlar ki, hatta insanın kendisini bi aynen böyle düşündüğüne inandırır.

Ancak gerçekte tam tersi olması lazım. Ortak kesişme noktası olan değerli mesleklerin ve sanatların sahipleri gerçekte aynı sırada savaşan ortak ve kutsal amacı olan savaşçılara gibidir. Onların gücü birarada ve birbirlerine yardım etmektir. Bu orman kanunlarının hüküm sürdüğü dünyamızda insanlara Maugli gibi biz seninle aynı kanı taşıyoruz˝ demek gerekir.
Redyard Kiplingin ormanlıkların Kitabı adlı eserinin kahramanı olan Maugli orman kanunları ile yaşayan vahşi hayvanları bu sihirli sözcüklerle dost etmişti. Maugli ormanlıklara düşmüş, kurtlar sürüsünde büyümüş bir insan idi. Etrafında yaşayanlar ile hiçbir ortak yanı yoktu. Çünkü onlar sadece kurtlardan, aslanlardan, filler, maymunlardan, çakallar, yılanlardan oluşan hayvanlar idi. Onlarla dostluk için ise Maugli sadece aynı kandan olmayı ortak faktör olarak görüyordu. Bu sözle o, vahşi hayvanlara anlatmak istiyordu ki, birbirimizle savaşmamaız doğru değil, çünkü bizim ortak ğzelliklerimiz var. Bu ortaklık ise bizim ihtilafımız değil, birliğimize ve dostluğumuza araç olmalıdır.  


         Vahdet için ise her zaman ortak şeyler var: aynı millet, akrabalık, kutsal hedef, kardeşlik, vatan, ideoloji ... Eğer vahdet için hiçbir şey bulamazsanız, o zaman insanlıkta ve kanda ortaklık hep kalıyordur.

 Kutsal kitap olan Kuran Müslümanlarla ters itikad olan Hıristiyanlara böyle ortak nokta bularak vahdet oluşturmaya davet ediyor:

 De ki: "Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze gelin!˝

 Diğerlerini elimizde olan ekmeğin ortağı olarak göreceğimiz sürece bu SEM sendromundan bize kurtuluş yoktur. Neticede de kendimizi bir ömür gergin ve anlamsız ihtilaflı hayata mahkum etmiş oluyoruz.

Gelin diğerleri hakkında görüş demeden, makale yazmadan, konuşmalarımızda eleştiri etmeden, başkaları hakkında sonuç çıkartmadan önce bilinçaltında gizli hislerimizi inceleyelim ve onlardan kurtulalım. Eğer yapamıyorsak, o zaman susmak daha iyidir. 



   
2015-04-04
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?