Serdar USMAN
|
|||
![]() 1971 Ankara doğumlu olan Serdar Usman, Mısır El-Ezher Üniversitesi mezunu. Usman, evli ve 3 çocuk babası.İngilizce ve Arapça biliyor. Dış ticaret uzmanı olan ve 17 yıldır bu mesleği devam ettiren Usman, birçok firmanın da dış ticaret danışmanlığını yürütüyor. Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika'daki pek çok ülke ile ihracat faaliyeti yürüten Usman çok sayıda sosyal sorumluluk faaliyetinin yanında sivil toplum kuruluşlarında da görev aldı. Usman, bir diğer taraftan yerel bir gazetede 8 yıl köşe yazarlığı yaptı. Şu anda Hakimiyet Gazetesinde köşe yazarlığı yapan Usman, bunun yanında da Konya Pusula Gazetesinde ekonomi danışmanlığı yapmaktadır. Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Peki, çözüm nedir? | |||
![]() Ama birilerinin bir şey yapması ortaya varlığını koyması, hakikatleri bilgi ve belgeye dayalı verilerle ortaya koyarak bu üzücü gidişatın durdurulmasına ön ayak olması gerekiyor. Ama çığırından çıkan seyir ve ümmet olarak içinde bulunduğumuz rehavet ve tembellik ve diğerlerinden bir şeyler beklentisi içinde olmak gibi bir illetimiz var. İşte bu illet sebebiyle beklentiler sadece hayalden öteye geçmiyor. Bir mecliste ya da kalabalık ortamlarda konuşurken bülbül gibi şakıyan ve her cevaba yetişen bir yapımız var. Her şeyi bildiğimizi sanıyor hiçbir şeyi bilmediğimizi ve zerrece ferasete sahip olmadığımızı bilmiyoruz. Bilgi edinmek için değil, cevap yetiştirmek için insanları dinliyoruz. Herkes söz alıyor. Her sözün sonu, sahibini haklı çıkaran bir noktaya gidiyor. İlmi otoritelerin sessiz kalması ve yeni neslin farklı formatta gelişmesi süreci haliyle bu silik yapıyı ortaya koyuyor. Bugün etrafınızda ki insanlara en hassas dini konularda dahi bir sual ilettiğinizi düşünün. İnanın herkesin ağzı dolusu laf kalabalığı vardır. Birimizde çıkıp insan olmamızın vazgeçilmez gerçeği olan noksan yapısını kabullenme meylinde bile olamıyor. Çünkü etrafta adına ilim ya da bilim adamı denilen çeşitli tiplemeler zuhur etti. Bu tiplemeleri binlerce TV kanalının rating açlığı çekmesine alternatif bir çehre yaratmak uğruna birileri pohpohlandı. İnsanların gözünde allandı pullandı. Hele birde şov yeteneği gelişkin bir insan müsveddesi ortaya koyabildiyseniz, sizden rahatı yok. İşte İslam ümmetinin birlikteliği de ümmet bilinci de bu keşmekeş yapı yüzünden zuhur edemiyor. İslam ülkelerinde bölgeselci bir yapı oluştu. Her ülkenin dini anlayışı tabi olduğu mezhebin ortaya koyduğu delillere göre şekilleniyor. Ameli mezheplerin varlığı ümmetin daha da kaynaşmasını ve tabi olduğu hak mezhebin öngördüğü ibadet tarzını ortaya koymakta olup büyük bir ayrışma sebebi bile değildir. Ama itikatta ki mezhepler açısından duruma bir göz atıldığında sıkıntının rengi iyiden iyiye ortaya çıkıyor. Konuya ilmi açıdan bir baktığımızda yetmiş üç fırkaya ayrılacağı Resulullah (sav) efendimiz tarafından bizzat dile getirilmiş olan fırkalardan ehli sünnet vel cemaat fırkasının kurtuluşa ereceği bildirilmiştir. Ehl-i Hak veya Elh-i Sünnet, dinî yorumlarda Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ve sahabenin yolunu takip edip onları örnek alan, sahabe arasında ayrım yapmadan onları bütün olarak seven ve kabul eden mezheplerin adıdır. Bugün ümmetin başına bela edilen ehl-i bid'at ise, yorumlarını daha ziyade kendi görüş ve fikirlerine dayandıran, ashaptan bazılarını sevgide aşırıya kaçan, bazılarına karşı da nefret duyan mezheplerden oluşuyor. Kendi nefsani arzu ve isteklerine göre mezheplerini uyarlamakla İslam ümmetinin birlik ve bütünlüğüne en büyük darbeyi indiren sahte mezhep erbabının bu işin içinden sıyrılmadan düzlüğe çıkacağımız hayaline de kimse inanmasın. Sanıyor musunuz ki, İslam ülkelerinin başına musallat olan DAEŞ terör örgütünün sözde sünni müslümanları temsil ettiği gibi bir yalanla karşı karşıyayız. Kesinlikle alası yok. Emperyalizmin mümessili gayri müslim liderler tarafından yapılan tespitlerle İslam âleminde ki çözülme kaynağının mezhepsel ayrılıkları körüklemek ve bu konuda mücadelenin bile birer cihat olduğu gibi bir safsatayı zihinlerimize nakşetmek suretiyle toplumlar arasında önüne geçilemez kin ve nefret tohumlarının atılmasını sağlamaktı. Gördüğümüz gibi bu konuda pekte başarısız sayılmazlar. İran, Suudi Arabistan ve bir takım İslam ülkelerinin bu konuyu tamamen devlet politikası haline getirdikleri bir realite iken, ümmetin zihinlerinde oluşturulan ve bulandırılan yapısal değişiklikler günden güne artmaktadır. Buna çözüm üretmek mümkün müdür? Bu konuya bugünkü mevcut yapı göz önüne alındığında umutsuz bir yaklaşım sergilemek mantıki gelse de zaman içerisinde Müslümanlar üzerinde artmakta olan ve büyümekte olan şiddet içeren devlet yapılanmaları ve silkelenen eleğin üstünde zahir olmaya başlayan hakikatler zulümle yoğrulan İslam dünyasında uyanışı eninde sonunda getirecek diye bir ümit taşımaktayım. Elde kalan İslam âlimleriyle yaşanacak bir silkiniş muhtemelen bir takım uyanışa giden konulara da vesile olacaktır. Aksi takdirde eleğin üstünde beliren reel durum karşısında hâlihazırda ki inat yapımızla yola devam edersek üzülerek ifade etmek gerekirse felaketimize giden yol olacaktır. |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2015-08-15 | |||
|
|||