Necati KAVLAK
|
|||||||||||||||||||||||||
![]() |
|||||||||||||||||||||||||
YAZARIN SAYFASI | |||||||||||||||||||||||||
Diyarbakır ve Bir Anı | |||||||||||||||||||||||||
![]() İl'de Gasp, soygun, hırssızlık, terör, yaralama, adam öldürme ne ararsan hepsi at başı yarış içindeydi. Türk Ceza kanuna adı yazılmış her türlü suç sıradan olay gibi günlük işlenir, kimse yadırgamaz olağan karşılardı. İşte böyle bir dönem de, J.Ast. Sb. Atakan Diyarbakır İl merkez Jandarma Karakol komutanlığına atandı. Atakan, deneyimli bir jandarmaydı. Görevini bilir, halkın nabzını tutardı. Önce bölgesini tanımalı, mıntıkaya hâkim olmak için ne yapması gerektiğine karar vermeliydi. O mıntıkaya hâkim olmayı düşünürken, aynı bölükten bir meslektaşı sırıtarak yanına geldi, komutanım: bu iş yüküne siz 3 ay dayanamazsınız dedi! Atakan, gülümseyerek, 3 ay dayanır mıyım diye sordu. O manidar bir tebessümle fakat ihtimal vermeyerek belki diye yanıtladı. Tebessüm etme sırası Atkan'daydı... Üç ay dayanırsam, 3 ay sonra Diyarbakır'da emniyet ve asayiş batıdaki herhangi bir İl'in asayişi kadar düzgün olacağından emin olabilirsin, 3 ay sonra sıradan zabıta olayları ile uğraştığımızı sende göreceksin(!)dedi! Şaban'ın aklı, Diyarbakır'da asayişin düzeleceğine hem de bir batı ili düzeyine geleceğine pek yatmamıştı. Hadi canım sende der gibi çıktı odadan ve kendi odasına gitti. Rahmetli Süleyman Demirel daha o tarihte 'Devlet Vatandaşı Kucaklayacak' dememişti ama Atakan, kendi içgüdüsü ile bölge halkını kucaklamayı ilke edindi. Her akşam ayrı bir köye gitti, köylüleri köy kahvesinde ya da köy meydanın da toplayarak, dili döndüğünce: orada bulunma nedeni, Jandarma olarak onlara hizmet etmek için var olduğunu anlattı. Yalnız Jandarmanın değil devlet erkânı içinde görev alan ( Vali, Kaymakam, Hâkim'in, Savcı, Polis) her kim varsa aynı amaç için var olduğun işledi. Hiç kimsenin kendi hakkını kendi almaya kalkmamasını, haksızlığa uğradığını düşündüğünde şikâyetçi olmasını sağlık verdi. Jandarmadan, polisten kaçmamalarını, aksine gelip kendilerine yardımcı olmalarını hatta çay kahve içmek için bile kapısını çalabileceklerini öğütledi. Bir taraftan halkın içine girip, güvenini kazanırken öte yandan da varlığını hissettirmek istiyordu. Her gün başka bir köy yoluna çıkıyor, yol araması uygulaması yapıyordu. Bir gün Dicle Kenarının kıyısında, Kesikağaç, Güzelköy, Tanışık yol güzergâhında uygulama başlattı. Köyden gelen minibüs, taksi, traktör gibi vasıtalarla kente gelen yolcu, Jandarmayı görünce duruyor, araçtan inip; jandarmaya kin ve nefret dolu bakış fırlatıyor, küfreder gibi bakarak, indiği araca ellerini dayayarak aranma pozisyonu alıyordu. Halkın / köylünün bu tavrı olağan tavır değildi. Atakan, beyler dönün bana diye seslendi! Bu haliniz ne? Ben İşgal ordusunun 'bir neferi ya da başçavuşu muyum' diye sordu, çıt yok! Burası sizin olduğu kadar benimde vatan toprağım. Burada bulunma nedenim sizsiniz. Sizin Can güvenliğiniz Namusunuz ve Mal emniyetiniz bize emanet! İşimiz bu bizim siz isteseniz de istemesenizde biz işimizi yapacağız dedi ve ilave etti; binin araçlarınıza aramıyorum sizi ne haliniz varsa görün! Daha arabaya binerken köylünün yüzü gülmüştü. Kin ve nefretle bakan gözler yerine minnet ve şükran hisleri hâkim olmuştu. Bu olay bir maya oldu. Atakan'ın Diyarbakır'a Batı kentlerinde var olan emniyet ve asayiş hayali de 3 ay dolmadan gerçekleşti. Sıradan zabıta olayları dışında olay meydana gelmiyordu. Güvenlik gücü olarak bölgeye hâkimdi Atakan. Gece demez gündüz demez, köylerini gezerdi. Ne zırhlı aracı vardı, ne zırha ihtiyaç duydu... O tarihten günümüze köprülerin altından çok su aktı. 13 yıldan beri iktidarda olan siyasi körlük, Atakanın çeyrek yüzyıl önce kullandığı işgal ordusu neferi sözcüğüne hayat verdi. Şimdi güneydoğuda birçok ilde TSK ve Güvenlik güçleri işgal ordusu muamelesi ile yüz yüze. Zırhlı araç olmadan, sokağa çıkamıyor, halkının içine giremeyen Devlet hükümran olur mu? Kim olur derse yalan söyler, zaten doğru söylediklerini söyleyen, iddia eden de yok! 30 ağustos Zafer Bayramını Türk Milleti Vatanın bir bölgesinde egemenliği zaafa uğramış olarak, içi buruk kutluyor. Kutluyor dedim de Milletin bir bölümü kutluyor. İktidarı elinde bulunduranların milli bayramlara karşı alerjisi var! Kaşıntıları ondandır. Bakmayın yayınladıkları bayram mesajlarına, TBMM yemin metnini hangi hissiyat ile okuyorlarsa, mesaj içeriği de aynı hislerle yayınlıyorlar. Diyarbakır'a sahip çıkamayanlara, Hakkâri'de egemenliği teröriste bırakanlara söyleyecek bir çift sözünüz yok mu? Varsa, söylemek için 1 Kasım iyi bir fırsat hatırlatayım istedim. |
|||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() ![]() |
|||||||||||||||||||||||||
2015-08-31 | |||||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||||