Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 03 Kasım 2015
Fevzi GÜNENÇ
Fevzi GÜNENÇ kimdir?
1940 yılının şıra zamanında, 1 Eylül Dünya Barış Gününde Gaziantep’te doğmuşum. Öğretmenlik, metin yazarlığı, tiyatro oyunculuğu, gazetecilik, öykücülük yaptım. Sayısı 50’yi aşan sahne için çocuk oyunu, bir o kadar radyo oyunu, çocuk romanları, yüzlerce çocuk öyküsü, çocuk şiirleri yazdım. İlgi alanım çocuk edebiyatı. Ama toplumsal olaylara da duyarsız kalamadığım için sıklıkla köşe yazıları yazıyorum. Erişkinler için yazdığım edebi yapıtlarım da var. Bu bağlamda 1991 yılında Orhan Kemal Öykü Ödülü birinciliğini kazandım. Ödüller aldım bir yığın... Ulusal bir gazeteden Emekli oldum. İki çocuğum var. Ayıp olur öbürlerini saymazsam: kendileri için yazdıklarım da çocuklarım değil mi? Dünyanın dört bir bucağındaki sarı, kara, beyaz, kızıl derili olan kimileri kurşunlardan, bombalardan, kimileri açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan ölen düşlerinde bile gülemeyen, daha yaşamanın ne olduğunu anlamadan, ölen çocuklar öldüklerini bile bilemeyen çocuklar benim çocuklarım değil mi?
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Geçti Bor'un Pazarı…
Bu yazımı, 'Tanrı kimseye evlat acısı vermesin' diye bitireceğim. Ne var ki, başımızda halife adayı özel ihtirası uğruna, binlerce, on binlence, yüz binlerce anaya evlat acısı tattırma konusunda gözlerini kırpmıyor.

***

Telefonumun zili çalındı. Açtım.

Ne alo, ne selamünaleyküm...

Güzel bir ses şu şarkıyı söylüyordu:

'Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın, 

Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın, 

Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı; 

Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.'

Bir dost, sözleri Ümit Yaşar'a  ait olan o güzel şarkıyı Münir Nurettin'ten dinletiyor sandım.

Hayır, saz-maz yoktu. Arı duru bir ses vardı. Münir Nurettin'inki kadar güzel bir ses.

Sonra dost bir gülüş.

'Benim Fevzi bey. Ali Ercan...'

Ali bey en sadık okurlarımdan. Arada bir telefon eder. Yazılarımla ilgili alış verilerde bulunuruz.

Onu siz de yakından tanırınız. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin ikinci başkanıdır.

Eğer ADD'ye üye iseniz zaman zaman Atatürk devrimleriyle, Cumhuriyetle, ulusal bayramlarımızla, devrim şehitlerimizin anılmasıyla ilgili telefon iletileri alırsınız. Onun eseridir bu iletiler.

'Gaziantep'te tanıdığın üç gerçek Atatürkçü'nün adını say,' deseniz 'Sevilay Çete, Ali Ercan,' derim. Üçüncüsünü size bırakırım.

Ercan boşuna aramaz adamı. Ümit Yaşar Oğuzcan'ın oğlunun intiharıyla ilgili yazımı okumuş. 'O yazıya şairin yazdığı şarkı sözü ne güzel yakışırdı...' diyor.

Şairler kelebek kanadı kadar yüngül olurlar. En küçük bir olaydan etkilenirler. Bu nedenle harap ederler kendilerini. İntihara bile yönelir kimileri.

Bu tür etkilenimlerin yansıması Ümit Yaşar'da intihar hobisine dönüşmüştür.

Babasının ikide bir intihara teşebbüs edişine kızan oğlu, geride 'Baba intihar öyle edilmez,' böyle edilir,' diye yazılı bir not bırakıp kendini Galata Kulesinden aşağıya atarak yaşamını yitirmiştir.

Bir kaç dize de ben karalamıştım bu acı intihar üstüne:

'Hişt, Galata Kulesi/ölümün gölgesi... /ürperirim/ne zaman geçecek olsam altından/ basmak istemem yere/ babasının/ yalancı intiharlarına inat/ 'öyle ölünmez baba/ böyle ölünür' diyerek/ kendini tependen/ aşağıya atan/  bir şair oğlunun/ cesedi yatar sanki orada.'

***

Oğlunun intiharı, şairi öylesine deriden yaralamış ki, yukarıdaki şarkı sözünü yazdırmış kendisine. Hangi şair baba etkilenmez böyle acı bir ölümden?

Örnek mi ararınız? İşte Recaizade Mahmud Ekrem'in oğlu Nijad'a ağıdı:

'Hasret beni cayır cayır yakarken /Bedenimde buzdan bir el yürüyor. /Hayaline çılgın çılgın bakarken /Kapanası gözümü kan bürüyor. 

Dağda kırda rasgetirsem bir dere/Gözyaşlarım akıtarak çağlarım. /Yollardaki ufak ufak izlere /Senin sanıp bakar bakar ağlarım. 

Güneş güler, kuşlar uçar havada, /Uyanırlar nazlı nazlı çiçekler/ Yalnız mısın o karanlık yuvada? /Yok mu seni bir kayırır, bir bekler? 

Can isterken hasret oduyla yansın, /Varlık beni alil alil sürüyor. /Bu kaygıya yürek nasıl dayansın? /Bedenciğin topraklarda çürüyor! 

Bu ayrılık bana yaman geldi pek/ Ruhum hasta, kırık kolum kanadım. /Ya gel bana, ya oraya beni çek, /Gözüm nuru oğulcuğum, Nijad'ım!'

 ***

Eksiğimi anımsattığın için teşekkürler sevgili Ali Ercan. Tanrı kimseye evlat acısı vermesin.

***

Keşke, alıntıladığı 3 dizelik şiiri yüzünden 3 ay hapis yatınca, bunun acısını binlerce okuyan, yazan, düşünebilen gerçek yurtsever yurttaşından kat be kat çıkartmayı başaran bir halife adayımız var şimdi.

Keşke, şiir yazabilseydi kedisi de. Keşke şair olabilseydi... Kim bilir belki de bunca kindar olmazdı, bunca zulmü reva görmezdi o zaman insanlarımıza.

Şimdi de savaş çığırtkanlığı yapıyor yetkisiz hükümet.

Herhalde Ecevit'in Kıbrıs harekâtına özeniyor. Kaybettiği pulları böylece fazlasıyla derleyebileceğini umuyor. Binlerce kan, can bahasına da olsa...

Ama onların yanıldığı, daha doğrusu yanılmayıp oy sahiplerine yutturma çalıştığı bir şey var. Ecevit, Rum mezalimi altındaki ırkdaşlarımızı kurtarmak için o harekâtı gerekli görmüştü.

Acaba bizimkinin gerekçesi ne olacak? Mehmetçiğin öcünü almak için savaşılıyor bunlarla demeyin sakın. Kapanmak üzere olan bir yarayı kaşıyıp daha çok Mehmet'in, polisin, sivil halkın, çocukların ölmesinden başka bir işe yaramadı kaşıdıkları yara.

Bu durum karşısında onlara:

'Geçti Bor'un pazarı...' desek uyar mı acaba?

Uyarsa da uymazsa da, dedik gitti.



   
2015-09-24
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları