Dilek EJDER
|
|||
![]() ARAŞTIRMACI YAZAR, AFORİZMACI, BESTECİ VE ŞAİR; Zemherinin Kardeleni Sarıkamış'ta doğdu Ejderin Kızı; O tam bir sentez avcısı olduğu için Türkiye'nin hemen hemen her tarafını kaçış karış gezdi ve gördüğü tüm memleket tablolarını yüreğinin duvarlarına astı ve belleğine kazıdı. Altmışa yakın yazar ve şairler derneğine üye olup, birkaç yazar ve şair derneklerinin yöneticiliğini de yapan yazar çeşitli faaliyetlerde ve sosyal aktiviteler de hep başarı göstermeye çalıştı. Uluslararası analiz yolculuğu ise Amerika, Almanya, Dubai, Fransa gibi yerlerde soluk almıştır. 5 yaşında kalemiyle tanışan yazar, sonradan yazar olmak için değil, edebiyatın mutfağından geldiği için pişirmiştir kendisini. Sadece Kral değil ona göre bütün halk çıplaktır bazen ve Krala çıplak olduğunu haykıran o çocuk gibidir her daim. Eserleri; Zemherinin Kardeleni Sarıkamış. Şehitlerin Ölmedi ki Türkiyem. Töre Esaretinde Aşk. Doğuda Kız Türkiye de Kadın Olmak. Ah Gülizar. Vee Büyü Aşk Ve Sırr-ı Alem.. |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Kundaktan Kefene Doğumdan Ölüme | |||
![]() 5 yaşındayken hayat kavanozuma kardeşlerimi ve tüm akrabalarımı koydum; yine dolmadı, kum değil, çakıldı hayat dolmadı. 10 yaşındayken hayat kavanozuma çocukluk arkadaşlarımı ve tüm oyuncaklarımı koydum; kum değil, çakıldı hayat, dolmadı. 15 yaşındayken hayat kavanozuma hayallerimi koydum, bölük pörçük; kum değil, çakıldı hayat, dolmadı. 20 yaşına kadar elleri de koydum, hatta yerli yersiz insanları, zamansız mevsimleri ve sahip olduğum en değerli varlıklarım çocuklarımı da koydum; yinede dolmadı, kum değil, çakıldı hayat dolmadı. 25 yaşında çocuklarıma dair kurduğum hayallerimi, onların temeline dizdiğim doğruca çakıl taşlarımı koydum, başka hiç kimseyi koymadım; inadına boşluk bıraktım; olsun varsındı bu boşluklar sadece çocuklarım için gerekti ama doldurmak istediklerimi de dolduramadım; dedim ya kum değil, çakıldı hayat dolmadı. 30 yaşında hayat kavanozuma dizlerime giren romatizmalarımı koydum, ara sırada olsa kalp çarpıntılarımı, yerli yersiz halsizliklerimi, sabırsızlıklarımı, tahammülsüzlüklerimi, hoşgörüsüzlüğümü ve aslında gizli gizlide olsa ağlamalarımı koydum; yine de boşluk kaldı, çünkü kum değil, çakıldı hayat dolmadı. 35 yaşına kadar hayat kavanozuma ilahi aşkı koydum katre katre; beşer yaş sonrası değişimler yerini teklere bıraktı, daha çok manevi duygularla örtündüm, daha çok nefsle yüz yüze geldim; terbiyeyi muameleyi, Hakk havanında dövülmeyi, Hakikatin leğeninde yoğrulmayı koydum; yine boşluk kaldı, kum değil, çakıldı hayat dolmadı. 40 yaşında kalburdan geçirdim hayat kavanozumu, giden gitti; sahte cananlardı elediklerim, kalanlar canlarımdı; yine kum değil, çakıldı hayat dolmadı. 45 yaşında hayat kavanozuma menepoz krizlerimi de koydum, yerli yersiz iç çığlıklarımı; yinede boşluk kaldı, çakıldı hayat, dolmadı. 50 yaşında dizlerimdeki romatizmalar tüm bedenimde yer etti, öteye gidecek gibide değil hani, üvey kardeş gibi kemirgen ve de sinsi; yinede boşluk kaldı ısrar ve inatla boşluk doldurmak için çıktığım bir yolculuktu ömür yolculuğum; dedim ya kum değil, çakıldı hayat dolmadı. 55 yaşında döngülerimi koydum; zira elliden sonra yaş çıtası yukarıya doğru çıksa da, huy çıtası tekrar aşağıya doğru yani bire doğru yönelir ya; ondandır ki ihtiyar bedenime genç gönlümü koydum; olmadı, kum değil, çakıldı hayat dolmadı. 60 yaşında bana gelen bir zarfı açtığımda, uzun zamandır hiç hissetmediğim küçük bir heyecan kıpırtısını çıkardım içinden; adı emeklilikti. Hem yaş çıtası yükseldiği gibi şimdi yavaşça alçalmaya başladı ya; 10'dan 50'ye doğru yükseldi, 50'den köprü gibi tekrar aşağı doğru yöneldi; bu inişlerde, yine boşluk kaldı, dedim ya, kum değil, çakıldı hayat dolmadı. 65 yaşında emeklilik zarfını açtım amma o küçücükte olsa heyecan kıpırtım zarfın içinden çıkıp uçuverdi; yinede boşluk kaldı, kum değil, çakıldı hayat, dolmadı. 70 yaşında bir başıma kaldım kavanozumda; sanki ne gelmişim ne geçmişim şu yalan dünya yolculuğunda; dedim ya kum değil, çakıldı hayat, dolmadı. 75 yaşında ne gelenim vaaar, ne gidenim. 80 yaşında eski albümlerim iyice sarardı, 80 yıldır üstünde yemek yediğim sofra bezim, banyodaki tarağım, ayağımdaki terliklerim, gözümdeki gözlüklerim, aynadaki ben sonbahara döndü; yine boşluk kaldı, kum değil, çakıldı hayat dolmadı. 85 yaşında parfüm değil, sanki sidik koktum (Allah korusun!) ne güzel kokuyorsun diyen evlatlar, ne kötü kokuyorsun diyen evlatlar ve yüzünü buruşturan torunlar oldu. Güzel kokarken koku sürmüyordum cancağızım; emek kokuyor süt kokuyordum, güzeldi. Çamaşır yıkarken parfüm değil, deterjan kokuyor, ter kokuyordum, güzeldi. Yemek yaparken parfüm değil, yemek kokuyor, yağ kokuyordum, güzeldi. Bulaşık yıkarken su değil, yağ kokuyordum, oda güzeldi; meğer güzel olan yaptıklarımmış halcağızım, yıpranışlarımmış. Oysa bugün güzel olmayan yapamadıklarım ve bana yapılmayanlarmış; bundandır ki hayat kavanozum bihayli boş kalmış; kum değil, çakılmış yaptıklarım, çakıl değil, kum bile dolmamış. 90 yaşında iyice ruhum bedenime dar geldi, ben dünyaya, dünya bana hor geldi. Belim bükük lale gibi aşağıya yönelmiş bir kuş kadar olsam da, ben canlara, canım bana yük geldi; dedim ya yinede kavanozum dolmadı, kum değil, çakıldı hayat dolmadı. 95 yaşında, beş yaş çocukluğuma indim ama eski çocukluk arkadaşlarım yok, hepsi çekip gitmişler o eski vapurumda, ben yalnız kalmışım; bu 'Al satalım, bal satalım' oyununda. 100 yaşında 1 yaşıma indim; ben yine o kundağa sarılan bebek, ben yine sıfırsız tek rakam, yani 1‘im. Ve meğer bir türlü dolduramadım hayat kavanozum, kavanoz dipli bir dünya imiş be cancağızım. Bak işte beyaz kundağım, beyaz kefenim oldu şimdi, kuş gibi bedenim ise uçup giden bir güvercin. Elveda derken şu kışlı bahçe dünyaya, çıktım doğmak denen kundağımın içinden, geçtim ölmek denen kefenimin içine; son bi kez dönüp baktım dünyaya, şu içini bir türlü dolduramadığım kavanozumu boşaltıverdim, içinden henüz çıktığım beyaz kundağıma. Sonra geçtim beyaz kefenimle Hakk evim, Hakk dünyama; ebedi ve engelsiz evim, çakıl değildi o, kumdu doldu mezarıma; veeee işte yalan dünyada bir kavanozu dolduramadım amma mezarıma enine boyuna kendimi doldurdum cancağızım. Bakalım bu dünyada götürdüğüm valizimle, ahret kavanozumu ne kadar doldurabileceğim halcağızım? Şimdi anladın mı, halimiz ne kadarda hal-siz-lik-tir cancağızım! DİLEK EJDER |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2015-10-23 | |||
|
|||