Fevzi GÜNENÇ
|
|||||||||||||
![]() 1940 yılının şıra zamanında, 1 Eylül Dünya Barış Gününde Gaziantep’te doğmuşum. Öğretmenlik, metin yazarlığı, tiyatro oyunculuğu, gazetecilik, öykücülük yaptım. Sayısı 50’yi aşan sahne için çocuk oyunu, bir o kadar radyo oyunu, çocuk romanları, yüzlerce çocuk öyküsü, çocuk şiirleri yazdım. İlgi alanım çocuk edebiyatı. Ama toplumsal olaylara da duyarsız kalamadığım için sıklıkla köşe yazıları yazıyorum. Erişkinler için yazdığım edebi yapıtlarım da var. Bu bağlamda 1991 yılında Orhan Kemal Öykü Ödülü birinciliğini kazandım. Ödüller aldım bir yığın... Ulusal bir gazeteden Emekli oldum. İki çocuğum var. Ayıp olur öbürlerini saymazsam: kendileri için yazdıklarım da çocuklarım değil mi? Dünyanın dört bir bucağındaki sarı, kara, beyaz, kızıl derili olan kimileri kurşunlardan, bombalardan, kimileri açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan ölen düşlerinde bile gülemeyen, daha yaşamanın ne olduğunu anlamadan, ölen çocuklar öldüklerini bile bilemeyen çocuklar benim çocuklarım değil mi? Email: [email protected] |
|||||||||||||
YAZARIN SAYFASI | |||||||||||||
Sigortasız Ökkeş | |||||||||||||
![]() Fabrikaya alınacak işçiden istenen ilk koşul sigortasız olmayı kabullenmesidir. İnşaatlarda çalışan ameleler bir gün bile sigortalı gösterilmezler de sigortalı olmak gibi bir hakları olduğunu bile bilmezler. Oysa yasada yeri de vardır. Müteahhidin giriştiği her ihale, yaptığı her yapı için belirli oranlarda sigortalı işçi göstermesi gerekir. Kim arar, kim sorar... 1968 yılında bir günlük gazetenin işvereni olarak kolları sıvayıp işe atılmıştım. Eşek gibi çalışırdım ama bir gün bile kendimi sigortalı göstermedim. Göstermek aklımın ucundan bile geçmedi. Oysa emsalim pek çok meslek erbabı bir yakınını sahip göstererek kendilerini sigortalı gösterirlerdi, Kendini sigortalı göstermekle kalmaz, ev hanımı eşini, ergenlik çağına gelmemiş çocuklarını da basın mensubu gibi işlem yaptırarak sigortalatırlardı. Yatalak anasını, kaynanasını, pavyondaki dostunu bile gazetesinde muhabir olarak gösterip sigortalattıranlar tanıdım. Bilmiyorum bu olay duyulunca mı fıkralaştırıldı, yoksa meslektaşım gazete patronu fıkradan esinlenerek mi dostunu sigortalattırdı... Bir gazete patronunun hanımı, üstüne gül koklandığını öğrenince kıyametleri kopartmış. Nökerini tanıyınca daha da celallenmiş: 'Bu muydu beni boynuzlattırdığın karı! Bari bir şeye benzeseydi, gam yemezdim. Yazıklar olsun sana!' Patron, hanımının gönlünü almak için ona önce bir kürk almış, sonra da kendisini lüks bir lokantaya götürmüş. Şeytana keyif gerek ya o akşam aynı lokantaya dostunu alarak bir başka gazete patronu daha teşrif etmiş. Uzaktan onları dikizleyen bizim patronun karısı kocasına sormuş: 'Şu köşedeki masada oturan Zürriyet gazetesinin patronu değil mi?' 'Evet, o karıcığım.' 'Peki ya yanındaki karı kim? Hanımı değil. Ben onun hanımını tanırım...' Koca açıklamak zorunda kalmış. 'O mu? Ha, o... O meslektaşımın dostu.' Karısı gazete patronu kocasının kolunu çimdikleyerek cilvelenmiş.' 'Bizimki onunkinden güzel la...' Ankara'da Gaziantepli bir bilge gazeteci yazar yaşardı. Avukat Hayri Balta... 'Dı' diyorum, zira bu güzel insanı yitirmenin acısını bir ay kadar önce tattık. Zaman zaman alıntılar yaparım bu çok takdir ettiğim yazardan. Bugün de yapacağım aynı şeyi. Biraz kırparak... Yazının başlığı 'Ökkeş Gardaş. 1969'da yayınlanmış. Yani 42 yıl önce. Tanıştığı bir ameleyle söyleşilerini aktarıyor yazar. - Ne iş yaparsın? - İnşaat işçisiyim. Briket, harç, kum, taş taşırım inşaatlarda üst kata.. - Her gün iş bulabilir misin? - Her sabah İşçi Pazarı'na varır diziliriz. Bizi satın alacak adamı bekleriz. Orada çoğuz, bekleşip dururuz... Hele bir işçi arayan gelsin.. Kuzgunların leşe üşüştüğü gibi başına üşüşürüz. "Beni al! Beni al!" diye adamı çekiştiririz... - İş bulamadığınız günler ne yaparsınız? - Keseden yeriz... - Şimdi gençsin. Gücün, kuvvetin var. Ya yaşlanırsan ne yaparsın? - Merak etme biz yaşlanmayız. Güçten düşüp, çalışamaz hale geldiğimizde ölürüz.' 'Ökkeş Gardaş'in sosyal güvenlik anlayışı beni çok duygulandırdı. Bunları o denli doğal söyledi ki gözlerim buğulandı' diye sürdürüyor yazısını Balta Usta. 42 yıldan beri sigorta konusunda ne değişti ülkemde? Hiç... Aynı patronların oğulları sürdürüyor bu kez da sigortasız işçi çalıştırmayı. 'Ülkemin en büyük yaralarından biridir' demiştim yazımın başında, sigortasız işçilik için. Bu yaranın üstüne gitmek seçilmiş ya da atanmış hiçbir Allahın kulunun aklına gelmez mi acaba? Sigortasız olarak ömrünü tamamlayan bu işçiler hiç hastalanmaz mı? Hiç hastane kapılarına, doktor kapılarına düşmezler mi? Düşmesi gerektiğinde de sancısı geçinceye kadar dişlerini mi sıkarlar? Dört yılda bir sandık başına gidip o politikacılara yine dişlerini sıka sıka oy mu verirler yoksa? O diş gıcırtıları hiçbir politikacıyı rahatsız etmez mi? Bu yazımda selâmım olsun sizlere yaşamını tamamlayıncaya kadar sigorta yüzü görmeyen işçilerim. Siz kaşalot politikacılar; size selâm yok. |
|||||||||||||
![]() ![]() ![]() |
|||||||||||||
2015-12-19 | |||||||||||||
|
|||||||||||||