Fevzi GÜNENÇ
|
|||
![]() 1940 yılının şıra zamanında, 1 Eylül Dünya Barış Gününde Gaziantep’te doğmuşum. Öğretmenlik, metin yazarlığı, tiyatro oyunculuğu, gazetecilik, öykücülük yaptım. Sayısı 50’yi aşan sahne için çocuk oyunu, bir o kadar radyo oyunu, çocuk romanları, yüzlerce çocuk öyküsü, çocuk şiirleri yazdım. İlgi alanım çocuk edebiyatı. Ama toplumsal olaylara da duyarsız kalamadığım için sıklıkla köşe yazıları yazıyorum. Erişkinler için yazdığım edebi yapıtlarım da var. Bu bağlamda 1991 yılında Orhan Kemal Öykü Ödülü birinciliğini kazandım. Ödüller aldım bir yığın... Ulusal bir gazeteden Emekli oldum. İki çocuğum var. Ayıp olur öbürlerini saymazsam: kendileri için yazdıklarım da çocuklarım değil mi? Dünyanın dört bir bucağındaki sarı, kara, beyaz, kızıl derili olan kimileri kurşunlardan, bombalardan, kimileri açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan ölen düşlerinde bile gülemeyen, daha yaşamanın ne olduğunu anlamadan, ölen çocuklar öldüklerini bile bilemeyen çocuklar benim çocuklarım değil mi? Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
İluh'lu Kedim | |||
![]() İLUH'LU KEDİM Gül kokulu nefesi bir kaç adım ötemden bana doğru uzanıyor. 'Burada mısın? İyi misin?..' Annem bu. Evin en kuytu köşesine sinmişim. Usul usul ağlıyorum. Göz yaşlarım yanaklarımdan dudağıma, oradan çeneme süzülüyor. Mini minnacık bir kedim vardı. Dört yaşında bir çocuk kedisini ne kadar sever? Annesi kadar mı? Babası kadar mı? Bunu soruyorlar bana. 'Kedini ne kadar seviyorsun Fevzi?' 'Babaannem kadar.' Gülüyorlar bu yanıtıma. Bir kedi babaanne kadar sevilir mi hiç? Ben seviyorum. Mini minnacık tekir bir kediydi. İluh'lu bir miyav annenin beş yavrusundan biriydi. Hayal-meyal geliyor gözlerimin önüne. Bir tekir yavrusuydu. Yeşil çizgiler vardı sırtında. Beni çok severdi. Kucağımdan inmezdi. Ben de durmadan tüylerini okşardım onun. Küçük amcamın da yavru bir köpeği var. O da İluh'lu biri sokak köpeğinden doğma. Kısa zamanda alışmıştı bize. Sokak köpekliğinden ev köpekliğine terfi etmişti hemen. Benim yavru kedimi çok sevserdim ama amcamın yavru köpeğini de severdim. Ama o dokundurtmazdı beni köpeğine. O zaman ben de kendisinin kedimi sevmesine izin vermezdim. Bir kış günüydü. Sobanın ardındaki minderinde kim bilir neyin düşünü görüyordu yavru kedim. Her şey bir anda oldu. Küçük amcam kedimi sırtından kavradı, götürüp harıl harıl yanmakta olan sobanın üzerine bıraktı. O anda acı miyavı odayı doldurdu kediciğimin. Kendimi nasıl attım yavrunun üstüne. Onu oradan nasıl kapıp aldım. Ağlaya ağlaya nasıl dışarıya götürdüm kedimi. Karların içine gömdüm ayaklarını. Kedimin yatışması uzun sürdü. Artık sızlanmayı bıraktığında onu kucağıma alıp, saklanma köşeme gittim. Biraz sonra orada buldu annem beni. 'Burada mısın oğulcuğum? İyisin ya...' Ninem küçük amcama çok kızdı. Onu cezalandırmak istedi. Cezası, benim de onun köpeğini sobanın üzerine bırakmam olacaktı. Görürdü o zaman başkasının yavrusuna zulmetmek neymiş. Bunu yapmamı söyledi ninem. Yavru köpeği sobanın üzerine bırakamadım. Onu kaptığım gibi dışarıya doğru koşmaya başladım. Bir yandan koşuyor, bir yandan da ağlaya ağlaya seviyordum canımı. Ne suçu vardı ki sobanın üstünde yakaydım bu sevgili şeyin ayaklarını? |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2016-03-22 | |||
|
|||