Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 18 Ağustos 2016
Ahmet LAZ
Ahmet LAZ kimdir?
1956 da Kilis'te doğdum. İlk orta ve lise eğitimimi Kilis'te, Lisans eğitimimi de Hacettepe Ünv. Matematik mezunu olarak Ankara'da tamamladım. Afşin/Elbistan termik santral montajında planlamacı, Türkiye Diyanet Vakfında Bilgi İşlem Müdürü, Kendi işimde ise yönetici olarak Bilgisayar ve Yazarkasa sektöründe çalıştım. Emeklilik hayatımı Kilis'te yaşıyorum. Yerel Kilisinsesi gazetesinde ( www.kilisinsesi.com.tr ) yazıyorum.
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Terör ve Zafer
Son günlerde ülkemizin gündemini maalesef ‘terör' oluşturuyor. Devlet büyüklerimiz, terörün tanımının yeniden yapılması gerektiği düşüncesinde.
Bu güne kadar bir eyleme dökülmeyen hareketler, terör kapsamına alınmıyordu. Eylemin gerçekleştirilmesi veya delillerin tam olması bile, bazı hukukçularımızın hafifletici sebepler bulmalarını engellemiyordu. Terör, şiddetin en ileri safhasıdır.
Her ikisinin de temelinde, hak gaspı yani adaletsizlik yatar. Kişi veya toplumlar, aşağılandıklarını hissettiklerinde artık her türlü şiddeti yapmaya müsait hale gelirler.
Bu durumdan menfaati olanlar da gerek söz ile, gerekse de fiili olarak destek vermeye başlarlar.
Destekçiler, ülke içinde akademisyenlerden sendikalara, sanat çevrelerinden öğrencilere, sivil toplum örgütlerine kadar adım adım çoğalırlar. Artık bundan sonra zayıf ve yalnız kalan hükümetler düşer.
Meydan da terörü destekleyenlere kalır. Bu senaryolar ülkemizde geçmişte sıklıkla yaşandı. Bugün de yapılmaya çalışılan budur.
Haydi diyelim ki PKK, cumhuriyetimizin kuruluşunun ilk 60-70 yılında devletimizin yaptığı yanlışlıklar bahanesiyle büyümüştür.
Ama son 15 yıldır da aynı Türkiye, ilk 70 yılın zalimleri (diktatörleri, şefleri, darbecileri, vb) hariç, her kesimden ve her inançtan vatandaşı ile barışmıştır. Ceberrut devlet anlayışından vazgeçilmiş, yaraların sarılması yönünde hızlı adımlar atılmıştır. Barış süreci, bu anlayışın zirve noktasıdır.
Peki Belçika Krallığı'na, Hollanda'ya, İngiltere'ye, Fransa'ya, ABD'ye, Rusya'ya ve diğerlerine ne oluyor? Neden Türkiye'deki terörü destekliyorlar?
Neden Türkiye'nin gelişmesini, büyümesini istemiyorlar? Neden bölgede bölücü faaliyetleri körüklüyorlar? ABD ve Rusya, Suriye'de dengelerin değiştirilmesinde büyük rol oynadılar. Terör gruplarını açıkça desteklediler.
Bu konularda ortak olarak da çalıştılar. Her iki ülke de bölgede huzursuzluğu arttırmak için işbirliği yaptılar. Sonuçta her iki ülkenin istediği oldu ve mülteciler, başta Almanya olmak üzere akın akın Avrupa ülkelerinin kapısına dayandılar.
Türkiye'nin baştan beri kuzey Suriye'de uçuşa yasak ve güvenli bölge kurulması talebi, Fransa, İngiltere ve Almanya gibi AB ülkeleri tarafından ara sıra desteklense de ABD ve Rusya bu fikre her zaman karşı çıktı. Çünkü ABD ve Rusya, Avrupa'yı cezalandırmak istiyordu.
Türkiye'nin son zamanlarda Suriye topraklarında kurmayı başardığı büyük bir mülteci kampı, ABD ve Rusya'nın hoşlarına gitmese de AB için umut oldu.
Bundan dolayı AB, Türkiye'ye karşı düşmanlıklarını dondurup biraz daha yakınlaşmayı tercih etti. Bu arada Rumların çıkışları, PKK nın Brüksel'de çadır kurup bayrak açmasına izin verilmesi de AB ülkelerinin bize karşı gerçek yüzlerini ortaya koymaktadır.
Cumhurbaşkanımız bu durumu, ‘batının karakteri budur' diyerek özetlemiştir. Bu arada görevlerini büyük ölçüde tamamlayan IŞID ve PYD de gündemden düşmeye başladı. Rusya ani bir kararla bölgeden çekildi. İran'ın sesi kesildi.
Türkiye, fırtına obüsleri ile susturduğu PYD ve IŞID mevzilerinin karşılığında Ankara ve İstanbul'da terör eylemlerinin muhatabı oldu. Bütün bu karmaşadan en karlı çıkan ülke, yine de Türkiye oldu.
ABD, Rusya, İsrail ve AB ülkeleri Türkiye'nin önemini ve ağırlığını anladılar. PKK yöneticileri, dağlarda efelik yapmaya alışmış militanlarını, şehirlere indirerek en büyük yanlışlarını yaptılar.
Bazıları, militanların şehirlerde yerleşmelerini istihbaratımızın zaafına bağladılar. Bu duruma göz yumarak son darbeyi indirmeyi hedefleyen Türkiye, hedefine de ulaşmış oldu.
Aslında bu durum, milli bir savaş taktiğimiz olan ve ‘hilal açılımı' olarak tanımlanan savaş stratejimizin de bir benzeridir.
Bu taktik ile birçok meydan savaşı kazanmış olan ecdadımızın torunları, aynı taktik ile de dünyada bir ilk olarak gerilla savaşını kazanmışlardır.
Türkiye, dışarıdaki işbirlikçileri ile şehirleri işgal etmeye kalkışıp bölgede özerklik ilan edebilecek cüreti bulan PKK yı, bedelini şehit kanları ile ödeyerek büyük bir hezimete uğrattı.
Son iki buçuk ayda, üç binin üzerinde militanını kaybeden PKK ve uluslararası boyutta terörist ilan edilen PYD için sonun da başlangıcı artık görülüyor.
Toprağı vatan yapmanın da, korumanın da bedeli onu şehit kanı ile sulamaktır. Türkiye, bu bedeli ödeyerek ülkesini ve bağımsızlığını, yedi düvele karşı bir kere daha korumuştur. Terör ile bizi korkutmaya da, sındırmaya da yerli yabancı hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.
Güzel ülkemizi kana bulayanların ve ahmakça onlara destek olanların hevesleri kursaklarında kalacaktır. Bu vesile ile Çanakkale şehitlerimizin ve güneydoğuda kanlarını, canlarını vatan için veren yiğitlerimizin huzurunda saygı ve minnet duygularımla eğiliyor, onlara rahmet diliyorum.

Başarı ve mutlulukla kalın sağlıkla...

Ahmet Laz

[email protected]



   
2016-03-21
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları
- İhbarcılık mı?
- Erken biten hayatlar
- Kilis'in İmarı