Mahmut ALINAK
|
|||
![]() Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Aşk, Hicran ve İsyan | |||
![]() KİTABINDAN ÜÇ KISA BÖLÜM Hüseyin hayretle baktı Zürbe'ye Zürbe ya sen âşık değilsin ya da bilmiyorsun aşkın ne olduğunu Volkanik bir ateştir aşk Okyanuslara meydan okuyan Yanmamışsa, tanışmamışsa aşkın çılgın ateşiyle bir insan En zengini de olsa dünyanın Bir kibrit çöpü bile etmez aşk yoksulu hayatı Zürbe hayat dediğin nedir ki? Daha saniyesi geçmeden siler durur zamanın çelik fırçası geçmişimizi Dün, sonsuzlukta yitip gitmiştir Yarın ise göklerin yedi kat üstünde bir meçhul Padişah mührü bile olsa cebinde Kimseye yok bir vaadi hayatın Boşa geçen uzun senelerin değil Aşkın sihirli gücüyle Dünyaya iyilikler saçtığımız mutlu anların toplamıdır hayat Baharın bitişini haber veren cevapsız soruların kırağısı düşmüşse Bir âşığın gönül bahçesine Yeşermez artık aşkın ateşten gülleri Volkanı sönmüş o âşığın kalbinde Zürbe kardeş Sen alabiliyorsan eğer Lilyasız tek bir nefes Ya hiç âşık değildin Ya da solup gitmiş aşkınız Sıkmayacaksam eğer canını Anlatayım sana Telli'yle yaşadığımız serüveni Gör o zaman neler getirir insanın başına aşk ateşi Köyün birkaç zengininden biriydi güzel vatanımızda evimiz Şimdiki gibi yine böyle kalabalıktı iki amcamla hanemiz Bir amcam var, adı Zeki, dal gibi ince, kıymaz insan bakmaya Hayvan alışverişiydi işi vatanda Gittiğinde köylere hayvan almaya Beni de götürürdü bazen yanında Bir gün gittiğimiz bir köyde Misafir olduk bir eve O gün gördüm Telli'yi işte Elinde bir çay tepsisiyle Girince bir ceylan ürkekliğiyle oturduğumuz odaya Sabah güneşini bile gölgede bırakacak güzelliğiyle Kesildi nefesim Alev alev tutuştu kalbim Gökten nur yağmış gibi kamaştı gözlerim Aşkın esaret zincirine vuruldu o anda yüreğim Kasırgalar koptu içimde Zindan oldu bana o gece Güneş sabah açınca dünyaya aydınlık kapılarını Ağır yaralı bir hasta gibi sürüklendim dışarı Sabahın ilk ışıkları nakışlamıştı turuncuya etrafı Yankılanıyordu havada neşeli kuş, horoz ve köpek sesleri Gözlerinde uykunun mahmurluğuyla Daha yeni çıkıyordu insanlar evlerden dışarı Telli elinde bakır bir ibrikle Kınalı bir keklik gibi süzüldü o cennet sabaha Onu görünce kapıda Koptu kalbimin kasılmış dizginleri Göğsümü dövdü balyoz gibi şuursuz kan dalgaları Eğilip o bakır ibrikle su dökerken elime Ey peri kızı, dedim, nedir senin adın? Titredi elleri, kızardı yanakları İndirdi utangaç bir susuşla gül pembesi göz kapaklarını Sakladı benden tanrısal bir ışıkla yanan bal sarısı gözlerini Feryat figan ettim Ey göklerin melek kızı, dedim Meftun oldum cemaline görünce dün seni Ben, ben olmaktan çıktım, oldum deli divane Ya kavuşurum sana ya da ölürüm severek uğrunda Ne olur kaldır şu ceylan gözlerini Saklama benden esir eden bakışlarını Feda ederim senin tek bir bakışına şu değersiz canımı Ey melek kız, acı bana Sensizlikte zindan gibi kararan dünyamı aydınlat nurunla Sözlerim sanki bir kamçı gibi şakladı Telli'nin yüzünde Titredi ibriği tutan eli kurşun yemişçesine Kızgın bir şimşek çaktı kıvrık dudaklarının kenarında Bıçak yarası gibi derin bir çizgi yerleşti çatılan kaşlarının arasına Beni horlayan sert bir bakış oturdu gözlerine Sinirli sinirli zonkladı gül pembesi zarif burun kanatları Su dolu ibriği hiddetle çalarak yere Uzaklaşıp gitti yıldırım gibi bir öfkeyle Yer gök ateş olup yaktı o günden sonra beni Yüz yıllık zindana bedeldi Aşkın kor sağanağı altında Tellisiz geçen her günüm ve her gecem Artık bir mabet olmuştu Telli'nin yaşadığı ev bana... ********** Dört yüz yıllık dev bir hanedanlık iken Rus Çarlığı Yıkılmaya mahkûmdu o da yıkılmaz sanılan tüm monarşiler gibi Uyandılar Uyanıp el ele verdiler Rusya ezilenleri Dikildiler Çar 2. Nikolay'ın karşısına ateşten bir kale misali Kâbus sandı önce heybetli Çar, karşısında gördüğü coşkun insan selini Uyandığında gerçeğe dehşetle büyüyen gözleri Çoktan kuşatmıştı isyancılar Harcı halkın alınteri ile karılan Kremlin Sarayı'nı Halkları cendereye almak için beslediği ordusu Kışlasından çıkıp ona doğrultmuştu şimdi namlusunu 1917 senesinin sonbaharıydı Bin neşeyle gülümsüyordu özgürlüğü müjdeleyen sabah güneşi Çürümüş bir ağaç gibi cayırtıyla yere serilirken Çar 2. Nikolay monarşisi Ezilen tüm dünya halkları ve emekçileri Coşkuyla selamlıyordu Lenin'in önderliğindeki Sovyet Sosyalist Devrimi Aziz ülkemiz Ezilen tüm dünya halklarının evidir, diyordu Rusya sosyalistleri Göğün mavi tavanına yükselirken alkışlar şimdi Çıktığı kürsüde devleşen o küçük adam Kardeştir tüm dünya halkları Ve insanlık suçudur işgal, diye duyurdu devrimin yeni felsefesini Lenin'in bu ışıklı sözleriyle boşalttı Rus ordusu işgal ettiği Kürdistan ve Ermenistan illerini Tüm hayatı işgalcilerin azgın çizmeleri altında geçen bu yaslı topraklar Tekrar el değiştirdi Yaralı bir ceylan gibi Yeniden düştü Osmanlı'nın pençesine Rus ordusu çekilince Ermenistan'ın içlerine Osmanlı Devleti, Ruslarla işbirliği yaptıkları bahanesiyle Karar verdi Ermenileri kendi baba ocağı yurtlarından sürmeye Böylece Türk askerleri ve onların himayesindeki Kürt Hamidiye Alayları Rus işgalinde biledikleri öfkelerini Zincirlerini kırmış kasırgalar gibi kustular Van ve Muş Ermenilerinin üstüne Büyük küçük, kadın erkek ayırmadan katletmeye koyuldular Ermenileri Katliamdan kaçan Ermeniler sersefil düştüler göç yollarına Gayeleri Kars üzerinden geçmekti Ermenistan'a Azaplı bir yolculuğun ardından sürüklenerek geldiler Kars'a Haftaların yorgunluğunu üstlerinden attıktan birkaç gün sonra Karslı Ermenilerden aldıkları güç ve cesaretle Van ve Muş'ta uğradıkları katliamın intikamını almak üzere Saldırdılar Karslı Kürtlere ve Türklere hiddetle Altın bir fırsat doğdu böylece Ermenileri topraklarından söküp atmak isteyen Osmanlı Devleti'ne Kâzım Karabekir Emir verdi komutasındaki askerlere ve Hamidiye Alayları'na Taş üstünde taş kalmayacak buralarda Kâfirin nefesinin değdiği ne varsa yok edilecek bu aziz topraklarda Kanlı izleri asırlarca sürecek savaş, böyle patlak verdi işte ********** Hüseyin cesaret ve dayanma gücü aşılamak istercesine Zürbe'ye Demir bir pençeyi andıran eliyle Zürbe'nin kolunu sıktı kuvvetle Hatırlarsan bir sohbetimizde Aşk uğrunda severek ölüme gidilen volkanik bir ateştir, demiştim sana Bazı insanlar kartallar gibi, bazıları da kurbağalar gibi yaşarlar hayatı Kurbağalar kolay yolu seçer Basit ve ucuz bir ömür geçirirler alçaklarda Hayatla o kesin veda günü gelip çattığında Yitip giderler hiçbir iz bırakmadan zamanın sonsuzluğunda Kartallar ise yıldırımlar ve kasırgalarla boğuşarak sürdürürler hayatı Çelik kanatlarıyla çıkarken göklerin doruklarına Yalnız ama bir dünya fatihi kadar da mağrurdurlar Yaşamları gibi ölümleri de kahramancadır İki yol var biz insanların önünde Ya kartallar gibi yükseklerde uçmak Ya da kurbağalar gibi bataklıklarda debelenmek Arkadaşlığın altın tacıdır fedakârlık Boranlı günlerde gün ışığına çıkar gerçek dostluk İşte o zaman göğe erer Dostluk tacıyla ışıklanan soylu başlar Boşuna dememişler, dost dostun eyerlenmiş atıdır, diye |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2016-04-11 | |||
|
|||