Ahmet ÇİÇEK
|
|||
![]() "1980 Rize/Çayeli doğumlu, Tütüncüler Köyünden Pazarlı bir vatandaşım. Tarih alanında lisans ve yüksek lisansımı Erzurum'da tamamladım. 10 yıl kadar özel eğitim kurumlarında çeşitli kademelerde çalıştım. Şimdi Başbakanlık Osmanlı Arşivinde arşiv uzmanı olarak görev yapmaktayım. 2007'de evlendim. Ömerasaf adında bir oğlum var. 1999'da "Aşkın Yeni Ufukları" adıyla ilk şiir kitabım, 2011'de "Beyaz Kıvılcım" adıyla ikinci şiir kitabım yayımlandı. Kağıt kalemle aram iyidir, 2000'den bu yana çeşitli yayın organlarına köşe yazarlığı yapıyorum. Ayrıca Eğitim, Bilim ve Sosyal Meselelere dair birçok yayımlanmış projelerim var. Bir dönem Erzurum'da radyo programcılığı da yaptım, şiir programları düzenledim... Son olarak yoğun ve uzun uğraşlar sonunda "Saatsiz Zamanlar" adlı romanımız, mart 2013'te okurlarıyla buluştu... Hayat devam ediyor..." Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
İlle de Sultan Murad’dan Mektup mu Gelmeli? | |||
![]() Artık Murad Han, Hacı Bayramı Veli'yi bir tehdit olarak değil, yanında manevi bir sütun olarak görür. Günün birinde ona olan yüksek saygıdan ötürü bir sadakat nişanesi olarak kendisine mektup yazar. Mektupta ona intisap etmiş olan dervişlerin askerlikten ve vergilerden muaf tutulduğunu bildirir. Bu ferman üzerine zaten çok olan dervişlerin sayısı kat kat artar. Hal böyle olunca durum Padişaha arz edilir. Sultan Murad hakikat maksatlı ikinci bir mektup ile gerçek derviş listesini ister Hacı Bayramı Veli'den. Bunun üzerine Hacı Bayram Veli, tellallar vasıtasıyla bütün dervişlerini ziyafete davet eder. Ziyafete gelenler muazzam bir kalabalık oluşturur. Fakat ziyafetin asıl sebebi bir imtihandır. Hacı Bayramı Veli bir çadırın önünde elinde kılıcıyla dervişlerine hitap eder: 'Bir süredir her gece rüyamda aynı şeyi görüyorum. Bana intisap etmiş dervişlerimi Allah'a kurban etmem gerekiyor. Bu emri yerine getirmem için bana yardımcı olun.' Kalabalıkta homurdanmalar başlar. Şeyhlerinin aklını yitirmiş olabileceğini birbirlerine telkin ededururlar ama o kalabalıktan bir kadın ve bir erkek çadıra doğru yanaşır. 'Canımız, malımız Allah yolunda fedadır' deyip çadıra girerler. O vakte kadar işin ciddiyetini sorgulayan kalabalık, çadırdan dışarı sızan kanı gördüklerinde birbirlerini eze eze kaçışmaya başlar. Hâlbuki çadırda önceden hazırlattığı koyunu kurban ettirmiştir. Neticede Sultan Murad Han'a cevap yazar. 'Hünkârım! Sual buyurduğunuz üzere dergâhımızın biri erkek diğeri kadın olmak üzere toplam iki müridi vardır.' Kıssadan hisse. Kemmiyet ve keyfiyet çoğu zaman bir arada bulunmayı tercih etmezler. Başta iyi niyetlerle oluşturulan, çok ciddi samimiyet ve fedakârlıklarla kurulan, birçoklarını ruhlarına ilham kaynağı olan nice teşekküller daha sonraları kontrolsüz kalabalığa mahkûm olarak, şartları takip edemeyerek, deforme olarak, hariçten olup içtenmiş gibi görünen fırsatçıların eline düşerek kirleniyor, bozuluyor, asli gayelerinden uzaklaşıyor. Bu hal iyi ve güzelden yana olan her vicdanı üzer. Bir teşekkül çok güçlendi, kemmiyete ulaştı diye iyi ve güzel olan omurgasını kaybetmek zorunda mıdır? Hayır, bazı tedbirler doğru ve etkin bir şekilde alınırsa kemmiyet ve keyfiyet iki güzel dost olur. Bunun için ille de Sultan Murad'dan mektup beklemeye de gerek yok. Birçok meselede olduğu gibi heyecan ve samimiyeti hep canlı, hep dosdoğru istikamette tutmak mümkün olmuyor. Şartlar değişiyor, zaman değişiyor, insan değişiyor, iklimler değişiyor. Dolayısıyla bir andaki vaziyete göre hüküm vermek, tedbir almak sorunu çözmüyor. Bu yüzden süreci kapsayan tedbirlere ihtiyaç var. Öyle zeka üstü bir çözüm aramaya da gerek yok, yapılması gereken şey belli. İyilik ve güzellik adına yola çıkmış her bir teşekkül kendi içinde açık ya da şifreli bir teftiş-denetim mekanizması kurmak zorunda. Bu teşekkül, denetimlerini raporlayarak teşekkülün genel karakterini her kim kirletiyor, temsil edemiyorsa ayıklama işlemlerini başlatacak... Temsil misyonu olan iş ve makamlarda titiz davranılacak. Liyakat ve sadakatin ikisi birden gerekli. Sade sadakat ya da sade liyakat iş görmez. Bu böyle olmazsa yol arkadaşı sandığınız kimi kişiler, bazen bakanlar sizi şaşırtır. MKE gibi kritik bir kurumun müdürü sizi mahkûm eder. Sapık bir insan müsveddesi koca vakfı töhmet altında bırakır. Şahsi menfaatlerini her şeyin üzerinde görenler sizi basamak yapar. İki koyunu gütmekten aciz kişiler milletin başına dert olur. Devleti deniz görenlerin ardı arkası kesilmez. Elmas ve kömür arasında bir fark kalmaz. Gücünüz kadar ömürlü olursunuz, hastalandığınızda hançerlenirsiniz. Yolda karşılaştıklarınız yola çıktıklarınızdan önde durur. Meşakkatli işlerle dövüşmeye derman ve cesaret bulamazsınız. Dostu üzer, düşmanı sevindirirsiniz. Artık kıssadan hisse alınmışsa sözü daha fazla israf etmeye lüzum yok. Allah'ın Nusret eli üzerimizden eksik olmasın. Ahmet ÇİÇEK |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2016-04-15 | |||
|
|||