Serdar USMAN
|
|||
![]() 1971 Ankara doğumlu olan Serdar Usman, Mısır El-Ezher Üniversitesi mezunu. Usman, evli ve 3 çocuk babası.İngilizce ve Arapça biliyor. Dış ticaret uzmanı olan ve 17 yıldır bu mesleği devam ettiren Usman, birçok firmanın da dış ticaret danışmanlığını yürütüyor. Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika'daki pek çok ülke ile ihracat faaliyeti yürüten Usman çok sayıda sosyal sorumluluk faaliyetinin yanında sivil toplum kuruluşlarında da görev aldı. Usman, bir diğer taraftan yerel bir gazetede 8 yıl köşe yazarlığı yaptı. Şu anda Hakimiyet Gazetesinde köşe yazarlığı yapan Usman, bunun yanında da Konya Pusula Gazetesinde ekonomi danışmanlığı yapmaktadır. Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Bir Zamanlar Bugünleri Hayal Ederdik -2 | |||
![]() Geçmişle günümüz arasında bir nevi kıyas anlamı taşıyan yazımda modernleştikçe kaybolan duygularımızı ve değerlerimizi buradan konuşuyorduk. Adına çağdaşlaşma dedikleri büyükçe bir girdabın arasında dönen insanoğlu, içinde bulunduğu asrın bolluk içinde huzursuzluk içerdiğini anlamaya başladı. Beton yığınları arasında betonlaştık. Çocuklarımız evlerde bilgisayar ve cep telefonu esareti altında yaşarken vücutlarında ki elektriği toprağa boşaltabilecekleri bir metrekare yer bulamıyorlar. Birde ellerinde ki masum görünüşlü oyuncaklarla batı ve Amerikan dayatması misyonerlik kokan oyunlarla zihinleri karartılıyor. Günden güne canavarlaşıyorlar. Kişilik bozukluğu yaşatan emperyalizm oyunu oyunlarla büyüyorlar. Büyüyünce de doyumsuz hırs yüklü birer yaratığa dönüşebiliyorlar. Geçmişte çocuklarımız toprakla haşır neşir oyun oynarlardı. Komşu çocuklarıyla bir araya gelerek adını bile hatırlamakta güçlük çektiğimiz saklambaç, zıpzıp, ip atlama, birdirbir gibi o doyumsuz oyunlarla fazla enerjilerini sokakta bırakarak evlerinde oldukça sakin fertler olarak kitap okurlar, ders çalışırlardı. O günün çocukları olarak evlerinin önünde ki bahçeden kopardıkları ya da pazardan alınan mis kokulu zerrece hormon olmayan oldukça sağlıklı sebze ve meyvelerle beslenirlerdi. Bugün gelinen noktada çocuklarımızı fast food dediğimiz Amerika'nın şaftı kaymış suratsız insanlarına benzeyen bir neslimiz yetişiyor. Günden güne de devam edecek. Çocuklarımız ve gençlerimiz İslami yaşantımız çerçevesinde yürüyen bir yaşam güzelliğine sahip değiller. Avrupa'nın bilindik şehirlerinden Paris'te, Brüksel'de, Roma'da, Berlin'de yüzlerce yıl önce inşa edilmiş tarihlerine ışık tutan yapıların kılına dokunmuyorlar. Şehirleşme, bahsi geçen yapıların bittiği noktadan yani şehrin dışından itibaren devam ediyor. Tarihlerine dönük bu saygı onlara değer katıyor. Ülkemizde eskiye dair ne varsa ya yıkıyoruz ya da aslına uygun restore ayağıyla aslından koparıyoruz. Konya'da yaşıyoruz. Nerede o güzelim Konya evlerimiz? O numune olsun diye şehir merkezinde ki ticarethaneye çevrilmiş birkaç yapı dışında kaçına sahip çıkabildik? Belediyelerden zaten umudumuz kalmadı da bir şehrin ruhuyla bu kadar da oynanmaz ki kardeşim! Beş sene önce şehrimize gelen bir vatandaş, şehrimizi tanıyamıyor. Avrupa'da tarihe bir çivi dahi çakamıyorsunuz. O çiviyi çakmak için o işin içinde tarihle hemhal olmuş kişilerin onayını almak zorundasınız. Belki içinde oturuyorsunuz. Belki sahibisiniz. Ama devlet size tarihe dokunmak için sınırsız yetki vermiyor. Tarihinize elletmiyor. Her fırsatta kontrol ve tadilattan geçiriliyorlar. Biz ise geçmişle bağımızı koparıyoruz. Bir kaç karnı ve kesesi şişkin insana yalakalık olsun diye dev araziler peşkeş çekiliyor. Şehrimizi ağaçlandırdığını söyleyen belediye yetkililerine söylüyorum. Siz hiç Akyokuş'a çıkıyor musunuz? Lütfen oradan bu dev şehre bir bakar mısınız? Beton denizine çevirdiğiniz koca şehirle gurur duyabilirsiniz? Ağaç mı dikiyorsunuz? Hani nerde kardeşim? Meram bağları dışında ağaçlar nerede bana gösterir misiniz? Daha dün Mevlana önünde ki güzelim yeşilliği katlettiniz. Orada açtığınız o dev alanda isterseniz futbol müsabakaları tertip edebilirsiniz? Bu arada müjdenizi vereyim! Tarih sizi hiçte iyi anmayacak. Tutturabileceğiniz belki de tek mantıklı gerekçe Ramazan aylarında kılınan Enderun usulü teravih namazları olabilir. O namazı başka alanlarda kılamaz mıydık? Mevlana Müzesi önünde olduğu vakit daha mı makbul oluyor? Bir bahaneyle Mevlana önünde ki canım yeşil alanı da mahvettiniz. Bu konuda sizi ilgili makama tevdi ediyorum. Siz park ve bahçe adı altında birkaç dandik araziye açtığınız park yerlerinde meyve vermeyen süs ağaçlarıyla övünmeye devam edin bakalım. Konu aslında belediye değildi. Ama ister istemez ucu dokunuyor. Eleştiriye hiç gelemezler. Belki de şu anda en kötü adamım. Olsun be! Ben hakkı haykırayım da, onlar diledikleri gibi hareket etmeye devam etsinler. Nasıl olsa bu değirmen onları da öğütecek. Buradan belediye reislerine yaptıkları pozitif işlerinde olumlu yazı paylaştığımda car car öten telefonum böylesi eleştirel yazlarımda nedense hiç ötmüyor! Demek ki eleştiriye gelemiyorlar. Zorlarına gidiyor. Peki efendim! Sizi geçelim. Değerli dostlar iki bölümdür yazageldiğim kaybolan değerlerimizle alakalı aslında ipin ucunu çoktan kaçırdık. Ama bilemiyorum, hükümetin akan zaman içerisinde özellikle yok olan insani değerler noktasında müspet çabaları vardır diye ümit ediyorum. Yapılan eserler elbette önemlidir. Ama asıl önemli olan eseri Rabbimin eşrefi mahlûkat olarak yarattığı insanoğludur. Hatırlatayım istedim. |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2016-04-16 | |||
|
|||